Madem tüm filmlerini izledik, bir sıralama yapayım kendi kendime sevdiğim yönetmenin. Spoiler olabilir...
5-Requiem For A Dream: Şüphesiz Aronofsky'nin en çok kitlelere ulaşan ve en kötü filmi. Kötü film değil, oraya dikkat edin çünkü Aronofsky iyi bir sinema adamı ve filmlerinde belli bir hissiyatı yansıtabilen ender yönetmenlerinden. Her filminde bir lirik yapı var. Daha önce senaryo doktorluğu da yaptığı için senaryo kısmında özellikle karakter çatışması yaratmakta. (Bu filmin de hikaye harici senaryosunu kendi yazmıştır; diyaloglar vs...) Kısa filmleri hariç tüm filmlerini izledim. İlk çıkış yaptığı film olduğu için olsa gerek, Requiem for a Dream diğer filmlerinden daha büyük bir hit olarak anılıyor. Oysa ki ağır dram havasıyla Aronofsky'nin daha içsel stiline en uzak olan filmdi de bu belki de. Fakat Sarah Goldfarb karakteri unutulmaz gerçekten.
4-The Wrestler: Mickey Rourke'un yeniden doğuşuna şahit olmak elbette güzel ve Aronofsky kaba bir organizasyonun altındaki dramayı çok rahatlıkla anlatıyor bu filminde. Koç lakaplı Rourke'un güzel performansı da bizlere eşlik ediyor. Bir güreşçinin neler yaşamak zorunda olduğuna odaklanan başka bir film yoktu sanırsam. Gayet orijinal bir senaryo ve kalp kırıcı bir hikâye. Rumble Fish'te kendine hayran bırakan Mickey Rourke'un daha sonrasındaki süreçte kendine yaptıkları, Koç'un kendine yaptıklarıyla da bir paralellik taşıyor. Aronofsky sever böyle parallellikleri.
2-Black Swan: Kuğu Golü Bale'sinde Kraliçe Kuğu rolünü kapmak için uğraş veren bir balerinin hikayesi Siyah Kuğu. Bale sizi "kasıyorsa" başlarına sabretmeniz gerekiyor. Uzun uzun Natalie Portman'ın bale hamlelerine hazırlanacaksınız. Ama filmin gücü "Respulation"daki Catherine Deneuve tarzı bir karakter çizen Nina karakteriyle şekil alıyor. Mükemmeli aramak için hayatını kalıplara oturtan tutsak ruh Nina, annesinin baskıcı ve eğitimci yönlendirmesinin sonucunda hapsolduğu 8 yaşındaki kız ruhunun kendi bunalımını şekillendiren bir karakter. Nina, Beyaz Kuğu'yu başarıyla canlandıran narin bir kuğudur, ama yırtıcı ve cezbedici ruh ikizi siyah kuğuyu da canlandırmasının gerekliliği bozuk olan ruhi durumunu iyice etkilemektedir. Kendini sınırsız üssü hezeyanlarda bulur. Geldiği nokta ise Kuğu Golü Balesi'nin ta kendisidir. Siyah Kuğu'nun varlığının (Lily), aşkını (bâle) çalma ihtimali diğer etkenlerle birleşir. Sonu da Kraliçe Kuğu'nun sonu olur. Yine Nina ve Kraliçe Kuğu'nun hikayesi içindeki paralellik senaryonun punchline'ı. (vurucu yumruğu? - iyi durmuyor öyle) Yine lirik bir hikâye.
1-The Fountain: Aronofsky'nin en felsefik filmi. Bunun yanında oldukça da saykodelik olması benim için en büyük artı. Üç ayrı zamana yayılmış bir aşkın hikayesi anlatılırken, hayat üzerindeki döngünün kıyısına da bakıyor. Aronofsky bunu daha önce bir grafik roman olarak yazmış ve onu storyboard olarak kullanmış. Yine bir Aronofsky filminin olmazsa olmazı kaliteli müzik eşliğinde (Clint Mansell'e selâm olsun) oldukça hayal gücü geniş sahneler ortaya koymuş. Ölümün gidilmesi gereken bir yol olduğunu aydınlık görüntülerle anlatırken, ab-ı hayatı içmiş olan Konkuiztatör'ün (Hugh Jackman'ın en iyi rolü olabilir) ve diğer yansımalarının hayatını karanlık bir şekilde resmediyor. Ruh ise hep yükseliyor fanusunda. İzlerken siz de koltuğunuzda yükselebilirsiniz, o kadar bütünleştirici bir havası var. O zamanki nişanlısı -şimdi Daniel Craig'in eşi- Rachel Weizs'in da (elin karısına kızına asılmak değil abi, Allah sahibine bağışlasın yani) ufak bir katkıda bulunduğu görsel şölen ve benim için en iyi Aronofsky filmi.
Bunlardan sonra Wolverine'i çekecekti fakat ülke dışında uzun süre çıkmak istemediğinden projeden çıktı. Orada kendi stiline aykırı bir işe girişecekti, çark etmesi güzel oldu. Machine Man projesi için adı geçiyor. Titanyumu vücüduna enjekte edebilip geliştiren bir adamın, paranoyak hikâyesi tam ona göre. John Woo'nun eline versen bildiğin aksiyon olurdu ama Aronofsky -eğer söylentiler doğruysa- içine bir şeyler katacaktır. İnsanın dönüşümü Darren Aronofsky'nin sevdiği konulardan, sinema'nın Kafka'sı mı desek? Bence desek.
Yorumlar
1. The Fountain
2. Requiem For A Dream
3. Black Swan
4. The Wrestler
5. Pi
1 numaramız aynıymış :)
Ama şu beşli içinden Requiem'in en az Aronofsky filmi olduğuna katılıyor musun merak ediyorum? Stil olarak kendinden en fazla ödün verdiği film bence şu beşi arasında.
1- The Fountain
2- Requiem for a Dream
3- Pi
4- Black Swan
5- The Wrestler