Çeviri: Saul Goodman Karakterinin Ortaya Çıkışı ve Better Call Saul'a Uzanan Serüveni

 



Saul Goodman adında bir avukat mı? Bob Odenkirk, bu role uygun olmadığını düşündü. Breaking Bad'in yaratıcısı Vince Gilligan, 2009 yılında ona bu teklifle gittiğinde neredeyse reddediyordu.

"Karakter hakkında konuşmaya başladı" diyor Odenkirk. "Ve ben hemen 'Ooo, bir dakika. Saul Goodman?' Şöyle dedim: 'Yani, bir Yahudi olmadığımı biliyorsunuz. Hollywood'da birçok iyi Yahudi aktör var. Bence başka birini bulabilirsiniz.'"

Odenkirk'ün bilmediği ve Gilligan'ın açıkladığı şey, Goodman'ın, müşterileri çekmek için seçilmiş aptalca bir takma soyadı olduğuydu. "Ha, kendisi Yahudi değil. İrlandalı," diye açıkladığını hatırlıyor, aktör, yazar, komedyen ve yapımcı Odenkirk. "Ben de 'Ah, peki. Ben de öyleyim,' dedim. Yarı İrlandalıyım da."

Odenkirk, Saul'un gerçek kökenini öğrendikten sonra daha mühim konulara geçti. "Sonra Bob, Saul'un saçı hakkında konuşmaya başladı," diyor, Better Call Saul'un yaratıcı ve yapımcılarından olan ve aynı zamanda o gün telefonla onlara katılan Peter Gould. "Ve böylece, Bob'un hiç bilmediğim ama şimdi çok mantıklı gelen bir tarafıyla tanıştım. Bob, oynadığı karakterin görünümü konusunda bir dahidir. Özellikle de saç hususunda." 

Saul Goodman'ın peruğu vardı. Renkli takım elbise giyiyordu ve pembemsi bir yüzük takmıştı. Ve kocaman bir Cadillac kullanıyordu. Görünüşe bakarsanız o bir çizgi film avukatıydı -- Odenkirk'ün 90'larda David Cross ile birlikte yarattığı sevilen skeç dizisi Mr. Show'da ortaya çıkabilecek türden. Yine de Saul'da bundan çok daha fazlası vardı. 

Ama başlarda kimse bunu görememişti. En başında Saul Goodman'ın, meth kralı Walter White ve ortağı Jesse Pinkman'ı yasal bir çıkmazdan kurtaracak kadar uzun süre dizide kalması garantiydi. Ondan sonra nereye varacağı belirsizdi -- belki New Mexico Çölü'nde bir yerlerde, sığ bir mezarda. Aslında Gould, Odenkirk'ün ona, yazarların Saul'u hemen öldürüp öldürmeyeceklerini sorduğunu bile hatırlıyor.

"'Hayır, sanırım bu adamı seviyoruz' dedim" diyor Gould. "Saul'de biraz eski zamanların adamı havası var. Adamda biraz klasik Hollywood dolandırıcısı esintisi var, martini-bardağı-ve-Playboy-dergisi türünden bir adam o." 

Saul, Breaking Bad'in ikinci sezonunun ortasında ilk kez sahneye çıktıktan kısa bir süre sonra, onun yalnızca bir komedi öğesinden fazlası olduğu açıkça ortaya çıktı. Dizi bitmeden önce bile Gilligan ve Gould, Saul Goodman odaklı bir proje hakkında konuşuyorlardı.

"İlgi çeken, inandırıcı ve merak uyandıran bir yazar ekibi tarafından yazılan, oturmuş bir diziye damgasını vurmayı başardı," diyor, Breaking Bad'in yıldızı Bryan Cranston. "Bob'u ve bu karakterin diziye kattıklarını gördüklerinde daha da derine daldılar ve 'Ooo, dahası da var' dediler. 'Dahası da var. Biraz daha var. Daha da fazlası var.' Ve böylece karakter genişlemeye devam etti. İşte bu, Bob'un pastadan payını alma yeteneği sayesinde, Better Call Saul'un doğuşu oldu." 

Better Call Saul bu ay altıncı ve son sezonuna girerken, kahramanının yaratılış hikayesini anlatmanın zamanı geldi. Bob Odenkirk, Albuquerque'nin en sevilen ceza avukatını, televizyonun en ikonik karakterlerinden birine işte böyle dönüştürdü.





1. Bölüm: "Yani, Bir Avukat Ararsın"

2008'in ocak ayında Breaking Bad'in ilk bölümü yayınlandığında Odenkirk çoktan efsanevi bir komedi yazarı ve komedyen olarak kendini kanıtlamıştı. Ayrıca oyuncu, yönetmen ve yapımcılık yönleriyle de takdir toplamıştı. Ama yine de Mr. Show günlerinden beri yakalayamadığı, tutkuyla bağlanabileceği bir projenin peşindeydi.


Bob Odenkirk (Saul Goodman/Jimmy McGill): O ara menajerim aradı ve "Sana Breaking Bad'de bir rol teklif edecekler, reddetme. Emmy kazandıran türden bir rol bu," dedi. Ben de "Pekala, güzel, bir dakika düşüneyim," diye cevap verdim. Sonra bir arkadaşımı, Reid Harrison'ı aradım ve "Breaking Bad isimli dizi hakkında herhangi bir şey biliyor musun?" diye sordum. "Aman Tanrım, televizyonlardaki en iyi dizi." Çok az kişi izlemişti. Tanıdığım kimse bu diziden bahsetmiyordu.

Reid Harrison (komedi yazarı): Ânında şu şekilde tepki vermiştim: "Pekala, öncelikle telefonu kapat; şu anda benimle konuşmamalısın. Hemen onları geri aramalı ve tekifi kabul etmelisin."

Peter Gould (Breaking Bad'in yapımcılarından ve Better Call Saul'un yaratıcılarından): İkinci sezonun oldukça başlarında, Walt ve Jesse'nin, ürettikleri malları kendilerinin satmaları gerektiği fikri ortaya çıktı. Uyuşturucu için bir çanta dolusu nakit verecek Tuco'ya sahip değillerdi. Ve tabii ki, ardından aklımıza şu geldi: "Eh, uyuşturucuyu Jesse'nin salak arkadaşlarına sattırmaya başlarsan, yakalanırlar. Peki onlardan biri yakalandığında ne olacak? Yani, bir avukat ararsın."  Ve böylece, bir problem-çözücü olarak hikayeye katıldı.

Bir gün Vince içeriye girdi ve "Peki ya gittikleri avukat 'Saul Good' adında bir adamsa ve biraz da dolandırıcıysa," dedi. Sonra diğer yazarlardan biri "Pekala, Saul Goodman," dedi. Sonra bir başkası "Peki 'LWYRUP' şeklinde bir plakası olsaydı?" dedi. Ve bu karakter hakkında konuşurken eğlenmeye başladık. Çok geçmeden bir sürü fikir ve girebileceği durumlar somutlaşmaya başladı ancak bunların hepsi Walter White'ın hikayesine hizmet ediyordu. Onu diziye dahil ederken, eğlenceli bir spin-off karakteri olarak düşünmedik.

Bryan Cranston (Walter White): Şaibeli, hızlı konuşan, kurnaz ve beceriksiz türden bir karakter bu.

Harrison: Bob çok kendine has bir şekilde komiktir. Gerçekten zekice ve tahmin edilemez şekilde. Bu rol onun için hakikaten mükemmeldi. 

Gould: Bir liste yaptık, karım listenin başına 'Bob Odenkirk' yazdı. Onu listesinin başına yazan başkaları da vardı, mesela dizinin casting'iyle uğralan Bialy/Thomas. Ve Vince ve ben, özellikle Mr. Show'dan beri Bob'un büyük hayranıydık. 

Odenkirk: Mr. Show'da bir aktör olarak biraz beceri, kendimi kaybetme yeteneği ve bir dereceye kadar biçim verme ve hassasiyet gösterdiğimi söyleyebileceğim birkaç sahne var, ama çok fazla değil. Genelde skeç komedisiydi. Ve skeç komedisinde çok fazla rahat davranabilirsin. Hattâ skeç komedisinden çıkabilirsin ve seyircinin umrunda olmaz.

Cranston: Mr. Show'u iyi biliyordum, güzel bir yapımdı. Benim de geçmişimde komedi konusunda gelişim gösterdiğim bir dönem var. Aslında dokuz ay gibi bir süre stand-up da yapmıştım. Ama vasatı aşamadım. Ve belli bir noktada bunu pek sevmediğimi fark ettim, bu yüzden bıraktım.

Bill Burr (Patrick Kuby): Mr. Show'un çekimlerine gittim. Hayatım boyunca skeç komedi izlemiştim ve bir skecin başka bir skeci doğurduğunu hiç görmemiştim. Ve şarkı söyleniyordu. David Cross'un bir redneck olarak şarkı söylediğnini hatırlıyorum. Çıta bu kadar yüksekken böyle bir şeyden etkilenmenin harika bir şey olduğunu düşünmüştüm.

Odenkirk: Beni şaşırtan, rolü bana Mr. Show sebebiyle vermeleriydi. Düşündüm ve bu konuda tek kelime bile etmedim çünkü ortalığı karıştırmak istemiyordum. Bu rolü, Larry Sanders'taki ajan Stevie Grant rolü sayesinde aldığımı tahmin ettim. 

Bir gün beni Larry Sanders'ta nasıl gördüğünü anlatacağından emindim ve ona fikri veren de buydu. Ama gerçek şu ki, Saul'un yer aldığı ilk bölümü Peter yazdı. Ayrıca birçok karakterin hikayesini, Saul'un konuşmalarının ve komik sahnelerin çoğunu yazdı. 

Burr: Artık dramlarda da oynayan birçok komedyen var. Breaking Bad'in bu konuda ön planda olduğunu hissediyorum. Harika bir stand-up'çı olan Lavell Crawford ve Bob Odenkirk'le bir gün aynı sahnede oynadığımızı hatırlıyorum. Goodman'ın o ikonik avukatlık bürosundaydık. Benim için Seinfeld'deki kafe gibiydi orası. Orada oturduğuma inanamıştım. Ve sahnenin zirvesinde bir vardık. Bay White gelmeden önce sadece üçümüz görünecektik ve "Bu sahnenin ilk 30 saniyesinde üç stand-up'çı, televizyondaki en iyi dramada görünecek," diye düşünmüştüm.  "Ulan amma havalı ha."

Gould: Her iki dizide de her zaman biraz komedi unsuru vardı. Bunun fıstık ezmesi ve çikolata gibi olduğunu söyleriz. Birbirlerini daha lezzetli kılıyorlar. Ve eğer bu iki dizinin de gizli bir sosu varsa, bence bunun kesinlikle bir parçası olduğunu düşünüyorum. Çünkü drama, komediyi daha komik hâle getiriyor. Her iki dizide de komedinin tek başına komik duracağını düşünmüyorum, ancak komedi, dramayı kesinlikle daha dramatik hâle getiriyor.




2. Bölüm: "Ne Yaptığımıza Bir Bak!"

Saul Goodman orijinal bir karakterdi. Ancak karaktere girebilmek için Odenkirk'ün biraz ilhama ihtiyacı vardı. Bunu da, ünlü Hollywood yapımcısı Robert Evans'ın The Kid Stays in the Picture isimli anı kitabında buldu.


Odenkirk: Hâlâ karavanımda Evans'ın sesini taklit ederek prova yaparım. Replikleri ezberledikten sonra bunları Evans olarak okurdum. Bunun performansıma ne kadar katkıda bulunduğunu bilmiyorum, çünkü Robert Evans kimliğine bürünmeye çalışmadım sonuçta. Ama kitabını iki kez okumuştum. İki kez baştan sona teypten dinlemiştim. Durmadan konuşan ve sizi gerçekten eğlendirebilen bir adam. Kırılma noktalarında, merak ettirme anlarında ve duraksamalarda çok başarılı. 

Beş sayfalık konuşmamı dinleyecekseniz, ilginç bir şey yapıyor ve ilginç bir şey söylüyor olmalıyım; ama aynı zamanda o materyal üzerinde çalışmam gerekiyor. Yani Evans benim için eğlenceli bir konuşmacıydı ve sözlerinin ve ton değişimlerinin ilginizi çekecek şekilde uyumunun nasıl sağlanacağını biliyordu. Belki, umarım, bundan bir şey kapmışımdır. En azından kendimi eğlendirdim.

Jonathan Banks (Mike Ehrmantraut): Bobby ile ilgili ilk izlenimlerim mi? Biraz gergin olduğunu düşündüm. Ama karaktere yakıştı bu. Bu kesinlikle Saul'du. 

Cranston: Kendini bir cümleden diğerine bağlamak için ekleyebildiği şeyler, küçük kancalar, küçük bağlantı hatları vardı. Bu, bir aktörün düşünceleri birbirine bağlayabilme konusunda kendisine güvenmesi için gerçekten her zaman iyidir. Gevezelik kabiliyeti bunu sağladı. 

Banks: Bobby'nin şaşkın ve mağdur "Ne yapacağımı bilmiyorum. Bundan nasıl kurtulurum?" karakterini oynamasına bayılıyorum. Benim için iyi oluyor, çünkü o zaman tek yapmam gereken, onun karşısında dikilip "Bunu bir daha yaparsan diz kapaklarını kıracağım," demek. İşimi kolaylaştırıyor.

Odenkirk: İlk çekimim Saul'un reklamıydı ki, aslında Mr. Show'dan bir kesit gibiydi. Gürültülü bir reklamdı. Saul abartılı davranan yüksek sesli bir avukatı oynuyor; bunu bilerek ve isteyerek yapıyor. Bu yüzden aşırılığının farkında olduğu için neredeyse komik bir performans olmasına izin verildi.

Gould: Bu karakteri yazmayı çok sevdik. Ve o, Walter White evreni için çok faydalı oldu. Walt'a açıklamamız gereken her şeyi o açıklayabilirdi. 'Ortadan kaybolan' gibi fikirleri sunabilirdi. Mike ile ve nihayetinde Gus Fring ile bağlantıyı kuran kişi gibi davranabilirdi. Çok kullanışlıydı. Tam bir İngiliz anahtarı.

Odenkirk: Çekimlere başlamadan önce Breaking Bad'i pek izlememiştim, sadece uçakta birkaç dakika bakabilmiştim. Ve Bryan beni yerime çiviledi. Yani, beni gerçekten etkiledi.

Cranston: Sanırım bana söylediği ilk şey, "Diziyi hiç izlemedim," olmuştu. Ben de "Peki, tamam. Diziyi hiç izlemedin. Pekala. Haklısın," dedim. Bu yüzden ona biraz bilgi vermiştim.


Odenkirk ve Cranston'ın birlikte ilk sahnesi, Saul'un ofisinde geçiyor. Pilot tarzı güneş gözlükleri ve şapkasıyla düşük profilli biri izlenimi vermeye çalışan Walter, Badger'ın endişeli amcası rolünü oynuyordu. Jesse Pinkman'ın salak arkadaşı, meth satmaktan tutuklanmıştır ve Walter onun ötmediğinden emin olmak ister. 




Cranston: O sahneyi hatırlıyorum. Özellikle Jesse Pinkman'ın beni onunla, sevimsiz ofisinin dışında tanıştırdığını hatırlıyorum. "Sen bir ceza avukatı istemiyorsun. Bir ceza avukatı istiyorsun" dedi. "Ah, evet. Anladım..."

Odenkirk: Sadece onunla biraz oturup konuşarak diziyi tanımama yardımcı oldu. Dediğim gibi, pek izlememiştim diziyi. Bir drama olduğunu biliyordum. Ne kadar ağır olduğunu bilmiyordum. Her şey yalnızca Bryan'a uyum sağlamakla ilgiliydi, bu da size oyunculuk konusundaki yaklaşımım hakkında biraz bilgi verebilir -- o mekanı elimden geldiğince iyi okumak.

Gould: Başladığımızda Bob, bana ve Vince'e şunu demişti: "Bana yumuşak davranmayın. Her şeyi olabildiğince zorlaştırın ve beni fiziksel olarak rahatsız pozisyonlara sokun." 

Cranston: Diziye katıldığı ilk zamanlarda onu kaçırdığımız bir sahne vardı. O gece çok soğuktu ve rüzgar çok fenaydı. 10 derecenin altında vardı herhalde.

Odenkirk: O sahnenin sevdiğimiz tarafı, senaryonun aşırılığı ve bunu nasıl gerçekçi bir şekilde yapabildiğimizdi. Çöldeydik. Yeşil ekranın önünde değildik. Gecenin ortası. Yeni kazılmış bir mezarın önünde diz çökmüştüm. Anladın?

Gould: Görüntülerde anlaşılmıyor ama acayip bir kum fırtınası vardı. Oyuncuların ağzı-burnu hep kum dolmuştu.

Cranston: Ve donuyoruz. Ona silah doğrultmuşum. Vücudum titriyor. Onun, kardeşliğin bir parçası olduğunu biliyorum. O tür insanlardan biri. "Ne yaptığımıza bir bak! Burada kıçımız donuyor belki ama karnımızı bu şekilde doyuruyoruz." Ve şöyle düşünüyorum: "Buna inanabilir miyiz?" Bunun zorluğunu benimsemekten gerçekten heyecan duyuyordu. Anlık rahatsızlık kabul edilir, çünkü hikaye anlatıcılığı yaparak hayatınızı kazanmanın keyfi üstün gelir.

Odenkirk: Parçası olduğum en iyi senaryolardan biriydi; hiçbir şekilde hileli, sahte veya yetersiz imkanlarla çekilmiş değildi. Ama aslında büyük ve çok sahici bir duyguyla oynandı. Çünkü gerçekti. Ve hepsi, birdenbire parçası olduğum bu büyük ve görkemli dramaya kendisini ödünç verdi.




3. Bölüm: "Olabilecek En Kötü Şey, Başarısız Bir Deney Olur"

Walter White, Breaking Bad'in beş sezonluk serüveninden sağ çıkamamış olabilir, ama Saul Goodman bunu başardı. Ne de olsa her konuda konuşabilen bir hamamböceği o. Dizinin sonraki sezonlarında popülaritesi patladığında, Saul üstüne bir dizinin bahsi geçmeye başladı. Önce ufak ufak. Sonra ciddi şekilde. Odenkirk başlarda bu fikrin tutacağına ikna olmamıştı. 


Gould: Önce odadaki bir şakaydı sadece: "Ah, bu fikir çok saçma. Bunu Saul Goodman'ın dizisinde yapacağız." Ve bunu hiç ciddiye almadım, çünkü Breaking Bad zaten tanrılardan bir hediye gibi görünüyordu. Devam etmek ya da bunun gerçek olabileceğini düşünmek bile kibir gibi görünüyordu, ama Vince gerçekten bunu yapmak istedi. İkimiz de karakteri çok sevdik. Yazar odasındaki herkes karaktere bayıldı. Hepimiz Bob ile çalışmayı sevdik.

Cranston: Bob'un Breaking Bad'e neler katabileceğini hissediyordunuz. Onda kırılmış bir insanın geçmiş hissiyatı vardı. Onun hakkında derin bir arka plan keşfine girmek için Breaking Bad'de yeterince alan yoktu. Sanırım Vince ve Peter şunu hissetti: "Sanırım bir buzdağı durumumuz var ve bunu daha yeni atlattık. Aşağıda keşfedilmemiş bir sürü hazinemiz var."

Gould: Burbank'te yürüyüşe çıkar, birkaç bira alır ve bunun nasıl bir şey olabileceği hakkında konuşurduk. Ve sonuçlanmayan pek çok fikrimiz vardı. Aslında AMC ve Sony ile bu konuyu ilk konuştuğumuzda "Yarım saat olacak" demiştik. Basit bir sebepten dolayı yarım saat ayırmak hiç içime sinmedi, o sebep de gerçek bir komedi yazmanın bir sanat ve başlı başına bir zanaat olmasıdır. Gerçek komedi yazarları ayrı bir tür. Benden tamamen farklı bir yetenekleri var. Ve eğer yarım saatlik çekersek, gerçekten komik olan yarım saatlik dizilerle karşılaştırılacağımızdan endişelendim.

Odenkirk: Vince ve Peter, Breaking Bad'den farklı bir şeyin peşindeydiler ama aynı dünya içinde bir proje için çalışıyorlardı. 

Gould: Asıl soru, bunu yapmaya istekli olup olmadığıydı; çünkü Bob, bir baba olarak, sorumlulukları arasında parçalanmış hissettiği gerçeğini gizlemedi ve o, çocuklarıyla son derece ilgili bir baba. Onlardan uzak kalmakla ilgili olarak kafası karışıkmış gibi görünüyordu. Sanırım bu konuda konuşmamız gereken ilk öğle yemeğinde bunun, onun için bir aksilik olduğunu anlamıştım. 

Odenkirk: O zaman küçüklerdi, 13 ve 15 yaşlarındaydılar. Sonraki altı yıl boyunca babaları yarım sene ya da daha uzun süreliğine ortadan kayboldu. Ama zamanla beni orada ziyaret etmekten hoşlanmaya başladılar.  

Gould: Bu konuda farklı sinyaller alıyorduk. Onunla buluşur, bu işin olacağını hisseder, sonra da dedikodular aracılığıyla, belki de olmayacağını duyardık.

Odenkirk: Kızım bana sormuştu: "Eğer kötü olursa, ne kadar kötü olur?" Ben de şöyle dedim: "Yani, kötü olmaz. Olabilecek en kötü şey, başarısız bir deney olur." Elbette, eğer başarısız bir deneme olsaydı, bunu büyük bir fiyasko olarak değerlendirecek olan çok sayıda insanın bulunduğunu biliyorum.

Ama gerçek şu ki, bir bütünlük veya amaç olmadan özensiz bir şekilde yapılacağını hiç düşünmedim. "İşe yaramayabilir, ama hakkını teslim etmelisin," diye düşündüm. Olabilecek en kötü şey bu olurdu.

Gould: Kendini verdikten sonra bizi heyecanlandırmaya başladı.


Better Call Saul'un çekimleri başlamadan önce Odenkirk, Cranston'la buluşmak istedi. Odenkirk, anılarını içeren yeni kitabı Comedy Comedy Comedy Drama'da buluşmayı şöyle anlatıyor: "Dışarıda oturduk, çünkü kafenin içinde senaryo yazan 10 kişi vardı ve eğer tanınan biriyseniz etrafta görünmek iyi değildir."


Odenkirk: Buradaki lider ben olacaktım. Ve bu bir karakterin bir parçası olmayacaktı, ufak bir parça değildi. Bryan'dan, yapabileceğim işe benzeyen bir şey duymaya ihtiyacım vardı. Herhangi bir ipucu ya da hile olup olmadığını bilmek istedim. Bilirsin? Onunla orada oturduk.

Cranston: Ona Malcolm in the Middle'da oynadığım dönemi anlattım. Dizinin yıldızı Frankie Muniz, genç bir oğlandı. Diğer yıldız ise Jane Kacmarek'ti ve oyuncu kadrosuna liderlik etmek istemiyordu. Böylece bir boşluk olduğunu gördüm ve "Eh, birinin bunu yapması gerekiyor" diye düşündüm.  Devreye girdim, toplantılar ve ele alınan konularda oyuncu kadrosuna bir nevi önderlik ettim.

Odenkirk: Sanırım tereddüt ettiğimi veya manevi bir desteğe ihtiyacım olduğunu düşündü. Ama gerçekten, sıkı çalışmak ve işin özüyle alakalı bir şey duymak istiyordum. Ve bana verdiği şey buydu. "Ah, sürekli çalışmak zorundasın" dedi.

Cranston: Başkaları şöyle derler: "Sen bir yıldızsın, şöyle büyük adamsın." Ben hemen bunu savuşturup reddederim: "Hayır, hayır, hayır. Ben yalnızca işine bakan bir aktörüm." Fark etmediğim şey, bana bunu yakıştırmak isteyen dış faktörlere karşı bu pozisyonu inkar etmek için çok fazla çaba harcamamdı. Bu hikayeyi Bob'a anlatırken ona şöyle dedim: "Sektördeki bu sorumluluğu, bu pozisyonu ortadan kaldırmak için belki çok fazla enerji harcadığımı fark ettim. Ve sonra kendi yoluma saptım," dedim. Bu yüzden yoldan çekildim ve bunu kabul ettim. Ve ona "Seni bekleyen de bu. Bunu kabul etmeni öneririm," dedim.

Odenkirk: Beni büyük ölçüde rahatlattı. Bakın, ben oyunculuk okumadım. Bryan muhtemelen böyle yaptı ve sonra da hayatı boyunca bir aktör oldu. Gününü ve haftasonunu, senaryoyu nasıl işleyeceklerini ve nasıl çalışacaklarını didik didik ederek planlamış. Prova yaparsın ve bulduğun her fırsatta odaklanırsın. Sete gittiğinde bu şekilde hazır olursun. Ben bunu yapabilirdim.




4. Bölüm: "Ah, Saul Goodman Onun Gerçek Adı Bile Değildi"

Şubat 2015'te yayınlanan Better Call Saul'un ilk bölümü, Breaking Bad'in bıraktığı yerden başlıyor. Walter White'ın aranan bir suç ortağı olan, Odenkirk'ün karakteri şimdi Nebraska'da saklanıyor ve Gene Takavic adında bir Cinnabon yöneticisi olarak çalışıyor. Sonra geçmişe dönüyoruz. Ara sıra gelecek yıllara atılan bakış bir yana, dizi çoğunlukla Saul Goodman karakteri oluşmadan önceki yıllara dayanıyor.

Şimdilerde küçük çaplı bir Albuquerque'li avukat olan Jimmy, aslında küçük çaplı bir Chicago'lu dolandırıcı olan Jimmy McGill'dir. Dizide Breaking Bad dünyasından çok fazla motif ve karakter var. Sorun çözücü Mike Ehrmantraut ve uyuşturucu baronu Gus Fring ortaya çıkıyor. Ayrıca Jimmy'nin başarılı abisi Chuck McGill ve Jimmy'nin romantik partneri Kim Wexler dahil olmak üzere yeni bir karakter kadrosu vardı. Odenkirk, başrol oyuncuları ve yazarlar, Jimmy karakterinin arka planını ortaya çıkarmaktan keyif aldılar.


Gould: Bob'u izleyerek Jimmy hakkında çok şey öğrendik. Ve gördüğünüz şeylerden biri, Bob'un bu inanılmaz enerjiye ve başka hiç kimsede görmediğim bir odaklanmaya sahip olduğu.

Odenkirk: İlk sezonda o kadar çok malzeme ve o kadar çok Saul Goodman gevezeliğiyle karşılaştım ki, neredeyse yapamıyordum. Neredeyse bir haftaya sığmayacak kadar fazlaydı. Ve belirli bir noktada, yaklaşık dört ya da beş hafta sonra ek süre istedim ve verdiler.

Banks: Gördüğüm şey, kendisini adamış bir adamdı. Ve Bobby Odenkirk akıllı biri. Üzerine yüklenen diyalog miktarı çok fazlaydı. Ve kendi sesini kaybediyordu. Yani bir kedi kadar gergindi. Ve yine söyleyeyim, bu benim bakış açım. Ama bu işin üstesinden geldi.

Gould: Onu izlemeye devam ederken, Jimmy'nin başarısız olması o kadar da komik görünmüyordu. Tam bir Willy Loman karakteristiğine sahip olmaya başladı. Dönüşümden geçmiş bir süreç var burada.

Rhea Seehorn (Kim Wexler): İlk senaryoyu aldım ve sonra Bob'un bu Arthur Miller veya Glengarry Glen Ross karakterini senaryolarla birlikte yaratmasını izledim. Ama izlemesi güzel olan başka bir şeye dönüştü. 

Cranston: Breaking Bad'deki performansını izlerken, Saul Goodman'a yaralı kuş zihniyeti ve duyarlılığı getirdiğini hissettim. Better Call Saul'u izlemeye başladığımda şunu fark ettim: "Ah, Saul Goodman onun gerçek adı bile değildi."  Orada koca bir geçmiş var ve "Bu çok mantıklı," diyorsunuz. Sürekli o başarılı abisinin itibarına layık olmaya çalışıyor ve hep başarısız oluyor.

Michael McKean (Chuck McGill): Bryan ile birlikte All the Way için Cambridge ve New York'ta birlikte sahneye çıkmıştık. New York'ta oyunu sergilerken bir prequel çekeceklerini duymuştum ve çok havalı bir fikir gibi görünüyordu, çünkü Bob'u, bu diziyi ve karakteri seviyordum. Bir akşam sahneye çıkmadan önce Bryan, "Bence onun kardeşini oynamalısın," dedi. Ben de, "Evet, tamam. Bazı aramalar yapmalıyım," dedim. Ve bundan çok kısa bir süre sonra Vince ve Peter'dan telefon aldım.

Seehorn: Bir spin-off çekeceklerini duyurduklarında, pek çok kişi gibi, nasıl bir ayarda çekileceğini merak etmiştim -- cesur bir komedi mi olacaktı, yoksa sürekli maskaralık yapan şerefsizin tekini mi izleyecektik?

Gould: Bob ve Rhea arasındaki uyumu görebiliyordunuz.

Odenkirk: O kimyayı, ilk prova okumasından itibaren hissettik.

Seehorn: Üçüncü sezonun ilk bölümüydü -- beni gecenin bir yarısı arıyor ve uyandırıyor. Kettleman davası hakkında bilgi almaya çalışıyor. Ve benim bununla ilgili "Vakaları tartışmıyoruz," gibi çok net bir sınırım var. 

İnanılmaz bir yakınlık var gibiydi. Bunun çok uzun bir arkadaşlık mı, eski bir flört mü, yoksa yeni bir başlangıç mı olduğu belli değildi. Ama orada bir şeyler oluyordu.

Odenkirk: Bunun gerçek bir bağ olup olmadığını veya o gün doğru hissettirip hissettirmediğini asla bilemezsiniz ve bu, ileride bir sorun olacaktır. Ama o gün doğru geliyordu.

Seehorn: Bir an için biraz mesafeli göründü ama sonra bize prova yapmamız söylendi. İkimiz hariç herkes odayı terk edecekti: "Neden rahat hissedip hissetmediğinizi görmek için sahneyi bir gözden geçirmiyorsunuz?" Herkes odadan çıktığında fark ettim ki, Bob ayakkabılarına bakıyor. Beyninizin bir kısmı şöyle diyor: "Pekala, belli ki benden hoşlanmıyor ve bu iş iyi gitmeyecek. Ve bu, hayatımdaki en kötü prova olacak." Ama başka bir kısmı da şöyle diyordu: "Ya da şu anda tek gerçek, ayakkabılarına bakıyor olmasıdır. O zaman buradan başlayalım."

"Hey, ayakkabıların bağcıksız mı geldi, yoksa onları sen mi çıkarttın?" diye sordum. Çünkü ayağında bağcıksız Vans'lar vardı ya da belki başka bir modeldi, emin değildim. Ama bağcık yoktu yani. Bana baktı ve şöyle dedi: "Böyle geldiler. Bunları karım benim için aldı." Sonra da ne kadar endişeli olduğundan bahsetti.

Hiçbir zaman insanlarla okuma provası yapması gereken; işlerinin, umutlarının ve hayallerinin onun okumasına bağlı olduğu ve önceden hazırlanan biri olmamıştı. Ve saygılı görünme konusunda çok endişeliydi ama ne fazla şıktı, ne de aşırı günlük giyinmişti. Eşi Naomi harika birisi ve ona çok yardım ediyor. Onun tamamen dürüst olduğu o an harikaydı  Ama oraya varabilmek için, onun ne düşündüğüne kafa yormak yerine dürüst olmam gerekti. İşte oradan sonra sahneyi okumaya başladık ve harika oldu. Yani, hayatımın geri kalanında bunu tekrarlar mıyım, bilmiyorum.

Odenkirk: Hayatımda bazı harika ilişkilerim oldu. Öncelikle eşim, Naomi. David Cross ve ben yıllarca birlikte çalıştık. Rhea ve ben aynı frekanstayız, birbirimize uyuyoruz. Önceliklerimiz uyuşabilir; öyle ki, bu kadar zaman ve emeği, paylaştığımız bu şey için harcayabiliriz ve buna rağmen birbirimize uyuz veya gıcık olmayabilir, birbirimizin yanında daralmayabiliriz. Şans meselesi. 

Gould: Tek bildiğimiz, Jimmy ile bağlantısı olan bir avukat olduğuydu. Ve ikinci sezona dek bu konuda pek derinlemesine düşünmedik. Ve Tanrım, şimdi olay nereye geldi. Aptal bir avukatın, çılgın müvekkillerine yardım etmesini konu alan bir komedi, yürek burkan bir aşk hikayesine dönüştü.


Jimmy ve Kim'in ortaklığı, Better Call Saul'un yüreği. Ama Jimmy'yi harekete geçiren kilit nokta, abisi ile olan ilişkisi. 90'ların başında iğrenç bir şaka Jimmy'yi neredeyse hapse attırır. Güçlü bir New Mexico avukatı olan Chuck, bir şartla onu beladan kurtarmayı teklif eder: Jimmy hayatını düzene sokacaktır.

Bir süreliğine bunu yapar da. Albuquerque'ye taşınır. Önce Chuck'ın firmasında posta odasında çalışır, sonra da hukuk diploması alır. Bir yandan da elektromanyetik duyarlılığa sahip olan abisiyle ilgilenir. Aralarındaki gerginliğin yükselmesi uzun sürmez.

McKean; Gilligan ve Gould'un, Chuck'ın durumuna ona açıklamasını hatırlıyor.


McKean: Bana karakterden ve genel olarak rahatsızlığından bahsettiler. Kulağa çok ilginç geldiğini söyledim, üzerinde biraz araştırma yaptım ve böyle bir şeyin gerçekten var olduğunu öğrendim; ne olursa olsun gerçek bir şeymiş gibi davranmam gerektiğini öğrendim. Bu arada bana, zihinsel sorunları olan bir adamı oynadığımı söylemeyerek büyük bir iyilik yaptılar. Gerçekten etkilendiğimi sandım bir ara.

Gould: Bob'un karakterinin, Michael McKean'in karakterinin Chuck'ın karakterine nasıl dönüştüğünü oldukça erkenden görebiliyorduk. Ve bu biraz sürpriz oldu. Sanırım Chuck'ın Jimmy'ye tolerans gösterdiğini düşündük ve sonra McKean, karakteri büyük bir gururla oynadı. Ve Bob, abisini memnun etmek için büyük bir çaresizlik içinde; biz de bu küçümseme, çaresizlik ve iki karakterin sürekli içine girdiği kaçma ve kovalamayı yazmaya başladık.

McKean: İki kardeş birbirine bu kadar uzakken ve biri diğerinden daha başarılıyken... Biri 14 yaşında liseyi, 23 yaşında Hukuk Fakültesi'ni bitiriyor. Durum tahmin edebileceğinizden çok daha karışık.

Odenkirk: Bence bu, herkesin sahip olabileceği derin bir elem kuyusu.


İlk sezonun sonlarında Jimmy, şirkette işe alınmasını engelleyen kişinin Chuck'ın ortağı Howard değil, Chuck olduğunu anlar.  Bu, Chuck'ın, Jimmy'nin gerçek bir avukat olmadığını düşündüğünü nihayet itiraf ettiği bir yüzleşmeye yol açar -- özellikle de kendisiyle kıyaslandığında.




McKean: Jimmy'nin aslen dalavereci olan ruhu ile başarılı olma hırsı farklı şeyler.

Odenkirk: Benim için önemli bir sahneydi, ilk sezonun en önemli sahnesiydi ve gerçekten tüm dizi için önemli bir sahneydi. Benden en çok istenen, kendime ulaşmam ve karşıdaki karakterle bağlantı kurmam istendi. Kardeşlerime karşı böyle bir duygum yok. Biz arkadaşız ve size bahsedebileceğim bir rekabetimiz falan yok.

Ayrıca sezonun o noktasında bu karaktere yeterince bürünmüştüm; kardeşini kazanmak için gerçek bir çaba sarf etmesini ve kardeşinin onu mahkum eden kişi olduğunu keşfetme konusundaki gerçek deneyimini anlıyordum. Ve bence bu birlikte çalışmak için yeterliydi: Jimmy ol ve bunun nasıl hissettireceğini düşün.




5. Bölüm: "Valla Ölmemişim"

Better Call Saul'un son sezonu yaklaşırken, Jimmy'nin geleceği konusunda Chuck'ın endişeleri gerçek olmuştu. Saul Goodman suçla dolu bir hayata tamamen bulaştıktan sonra kurtarılabilir mi? Kim Wexler'ın başına bir şey gelecek mi? Seehorn, "Kim için endişelenmek gerekli," diyor. Ne olursa olsun, kesin olan bir şey var: Odenkirk'ün emin olmadığı deney işe yaradı.


Odenkirk: Sanırım hepimiz aynı noktadaydık: "Dürüst bir çaba göstereceğiz. Kendimizi zorlayacağız ama işe yaramayabilir." Ve eğer yeterince uzun süredir bu işin içindeyseniz, sonucun bu olmasını beklemelisiniz. Ve bu yüzden, bu projenin tutmasına ve yeteri kadar insanın Breaking Bad'den farklı bir atmosfere uyum sağlamasına çok şaşırdım.

Gould: Öğle yemeğinde Vince ve bana söylediği ilk şey şuydu: "Sadece benim kullanacağım bir karavana gerek yok. Başka biriyle paylaşabilirim." Ve örnek bir kişi olarak, elindeki tüm ayrıcalıkları kullanmıyor. İşi için orada.

Seehorn: Şöyle dedi: "Bryan ile konuştum ve şöyle dedi: 'Senin bir tane varsa, diğer insanların da olmalı. Ve her bir karavan eklendiğinde o kişinin sete katılması için 15 dakika ekle. Sonra da bana, yeterince uyuyabilmek için eve vaktinde varmayı ne kadar çok istediğini söyle.'" Şöyle düşündüm: "Ah, bu çok iyi." 

Ed Begley Jr. (Clifford Main): Ne zaman ihtiyacınız olsa ya da olması gerekse iyi bir liderdi, ama aynı zamanda da bir takım oyuncusuydu. Yeteneğinin geniş omuzlarında kolayca taşıyabilirdi. Her hafta rehberlik için ona bakıyor olurduk.

Gould: Sadece bir günlüğüne, bir haftalığına ya da küçük bir rol için orada bulunan oyunculara yardım etmeyi ve arkadaş olmayı kendine görev belledi. İkinci bölümde yer alan ve yerel bir oyuncu olarak tüm dizi boyunca favori karakterlerimizden biri olan DDA Oakley'yi oynayan Peter Diseth mesela. Çocuğuna bakmak zorunda olduğundan Bob'la provaya gelemediği bir gün vardı. Böylece Bob, prova yapmak için Peter'ın evine geldi. 

Burr: Orada gerçek bir sıcaklık vardı ve benimle stand-up hakkında sanki onun kadar iyiymişim gibi konuştuğu bir alçakgönüllülük vardı. "Bu adam gerçekten benim için dizinin nasıl gittiğini mi soruyor?" diye düşündüm. Çünkü ben sadece "Benim rolümde senin yaptığın işe dokunabilecek hiçbir şey yok" kafasındaydım. 

McKean: Bence başarılı bir yapımda yer almayı seviyordu, hepimiz seviyorduk ve sevdik. Ama şöyle bir şey de vardı: "Ah, bu fikir sadece işe yaramakla kalmadı, diğer insanlar da öyle düşündü ve burada iyi bir iş çıkardık." 

Seehorn: Bir ara David Carr, son yazısı için bizim sete gelmişti. Bir ofis koltuğuna kurulmuş, Michael ve Bob'la konuşuyordu, onlar da hikayeler anlatıyordu ve samimi bir sohbet vardı. Ve Michael, Bob gibi, asla bir şeyler yapacak bir yer aramıyor. O asla tek bir kişiye bakmaz. Farklı dönemlerden ve türlerden sekiz kitabı karşılaştıran bir sohbetin içindelerdi. İnanılmaz miktarda referans ve gönderme uçuşuyordu. Yanlarından geçiyorum, onları duyabiliyorum ve dinlemeye çalışıyorum. "Rhea, çeksene bir sandalye." 

Banks: Çölde yaptığımız şeyleri seviyorum. Bir sahne çekiyorsunuz, ikiniz de yorgunsunuz, terliyorsunuz ve gerçekten çok sıcak. Ve birdenbire bir köpek çıkıyor. Uyuz bir köpek. Geliyor ve bizimle birlikte gölgede çalıların altına giriyor. Birden her şey duruyor ve kamyondan su indirmeye başlıyorlar. Bu sahneyi seviyorum, çünkü tam biz kötü adamları ortadan kaldırmadan önce ve kamyonet sağa-sola dönüp şekilli hareketler yapıyor.

Bobby köpeği aldı ve eve götürdü. Köpek hamileydi ve sekiz yavru doğurdu. Ve hepsi için yuva bulundu. O an, o gün, yemin ediyorum, açık ara --çünkü çok alakasız şeyler oluyordu-- en sevdiğim sahneydi. 


Breaking Bad ve Better Call Saul, Odenkirk için daha dramatik rollere geçiş sağladı ve böylece, 2021 yılında Nobody isimli filmde oynadı. Ancak geçen yıl onun için birdenbire kabusa dönüştü. Temmuz ayında Better Call Saul setinde bayıldı. Rol arkadaşları Patrick Fabian ve Rhea Seehorn düşüşünü izledi ve bir doktor çağırdı. Kalp krizi geçirmişti. Odenkirk, The New York Times'a, kalbini tekrar ritmine döndürebilmek için üç kez defibrilatör şoku gerektiğini söyledi. Bir ambulans onu hastaneye götürdü ve burada, kalbindeki lekeyi temizlemek için bir prosedür uygulandı. Olayın ardından tedavi bir hafta sürdü; hatırlamadığı bir olay. 


Odenkirk: Benim için tam bir boşluk. Sanki bir zaman boşluğuna düşmüşüm ve yaklaşık bir buçuk hafta sonra biraz sersemlemiş gibi, ama tamamen kendim olarak, hiçbir şeyi hatırlamadan ve tuhaf, rahat bir tavırla "Hadi işe geri dönelim. Hey, neden herkes bu kadar üzgün?" diyordum. "Çünkü neredeyse ölüyordun." "Öldüm mü? Ah, tamam. Valla ölmemişim. İyiyim. Hadi işe koyulalım. Gidip diziyi çekelim."

Seehorn: Karavanına gitmiş olsaydı, farklı bir sonuca varılacaktı ama sette kalmayı seçti ve Patrick ve benimle takılıyordu. Tanrıya şükür.

Gould: Bunun gerçekten üzücü olduğunu biliyorum, ekipteki herkes üzgün ve sarsılmış durumdaydı. 

Cranston: Başının ne kadar belada olduğunu bilmiyorduk, sonrasında onun için endişeleniyorsunuz tabii. Tanrım; o, hastanede ve ben onu arıyorum. Ardından arkadaşının arkadaşına falan güvenip "Bob'dan haber var mı?" diye soruyorsunuz.

Banks: Ve sonra beklersin. İyi ya da kötü, neler olacağını bekliyorsun. 

McKean: "Aman Tanrım, neler oluyor?" dedim. Sanırım Rhea ile iletişime geçmeye çalıştım ve Peter ile Vince'ten "Dinleniyor, her şey yolunda," şeklinde cümleler duydum. 

Odenkirk: Olanları duymak, düşünmek, etrafımda toplanan arkadaşlarımı hayal etmek, o günün nasıl geçtiğini ve karımın neler yaşadığını hayal etmek için çaba sarf etmem gerekiyordu. Sürreal olan kısmı, herkesin bana karşı yönelttiği hassasiyet ve nezaketleriydi. Ve bunun nedeni onların travmatize olmalarıydı, benim değil. 

Gould: İyi olacağını öğrendiğimiz gün, harika bir gündü. 

Seehorn: Birini kaybettiyseniz --ki çoğumuz kaybetmişizdir-- ertesi gün "Boşver, ikinci bir şansın olabilir," demek, yaşayabileceğiniz en harika şeylerden biridir. Böyle bir olayın ardından vefat görmemek, küçümsenemez bir hediye. Ne de olsa benim hayatım için bir lütuf o. Ağlamamaya çalışarak söylüyorum -- ona ve ailesine çok yakınım, travmatik bir olaydı bu. Ve Tanrıya şükür, setten ayrılmadı.  

Cranston: Onu kucaklayabilmemiz ve "İyi olmana sevindik, Bir kurşundan kaçtın ve buna bağlı olarak biz de kaçtık" dememiz önemliydi. 

Begley: Sonrasındaki sevgi patlaması, onun için It's Wonderful Life Jimmy Stewart ânıydı. Ne kadar sevildiğini ve insanlar için ne ifade ettiğini görmek onun için harikaydı. 

McKean: Sadece bana öyle gelmiş olabilir ama, ilk krizi atlattıktan sonra her zamankinden daha iyi olacağını biliyordum; bu tip adamlardan biri o. Gayet sorumlu, kendisine iyi bakıyor. Ne yapılması gerektiğini anladı. 

Gould: Aslında geri döneceğini öğrendiğimizde biraz endişelendik çünkü hep endişeleniyorsunuz. Acaba çok mu erken dönüyor? İyileşme sürecinde Bob beni arayıp "Senaryoları göndersene. Okumak için zamanım var," dedi. Arka planda karısı Naomi'nin sesi geliyordu: "Hayır, sana okumamanı söylediler. Oturup senaryoları okuyamazsın. Bir süre kendini yormaman gerekiyor." Bu yüzden belki de olması gerekenden önce gitmek için can atıyordu. 

Odenkirk: Bu diziyi çekmeye başladıktan sonra hepimiz birbirimizle yakınlaştık. Kimi zaman günde 14 saat beraber olduk, bazen daha fazla. Birlikte çok yorulduğumuz oldu. Birbirimizi kutladık. Better Call Saul gibi bir diziyi çekme aşamasında çok yakınlaştık..

Gould: Bu sezon gördüğünüz ilk sahnesi aslında sonradan çekildi ve kusursuz bir şekilde kesiliyor. ve harika olan şey, onun kesinlikle kendisi olduğunu görmekti. Tüm o enerjisi, tüm o iyi niyeti. Her zaman cömert, kibar insan ve harika bir işbirlikçi olduğunu söyleyebilirim, ancak şimdi ona karşı ekstra bir cömertlik, yardımseverlik ve açıklık var. 

Odenkirk: Ailem, ekibim ve oyuncu arkadaşlarım üzerindeki etkimin o kadar büyük olduğunu düşünüyorum ki, geri sekerek beni de etkiledi bu. Bu, kalp krizinden daha etkili oldu. Ve sonra sosyal medyadaki insanlardan, yabancılardan ve hayranlardan gördüğüm nezaket, benim için açıklanamaz bir şey. Nedenini tam olarak anlamış değilim. Bunun için minnettarım ve buna hayranım. Ve buna ayak uydurmaya çalışmaktan başka ne yapacağımı bilmiyorum.

En kibar, en cömert insan olduğumu düşünmüyorum. Ve böylece içimden taşan sevgiyi aldım ve sormak zorunda kaldım: "Bunu hak etmiyorum -- Bob Odenkirk'ü yine mi yanlış anladılar?"



(Orijinali için şuradan.)


Yorumlar