Savaşın Ezilen Çiçekleri

Çin sinemasının önde gelen isimlerinden Zhang Yimou daha çok epik yapımlarıyla tanıdığımız bir yönetmen. Daha önce Jet Li’li ‘Hero-Kahraman’ ve Zhang Zhiyi’li ‘House of Flying Daggers-Parlayan Hançerler’ ile sinemalarımıza konuk olan ve alkış toplayan usta, bu sefer bu filmler gibi dövüş sanatları güzellemesiyle olmasa da, savaşa dair bir hikâyeyle; ‘The Flowers of War-Savaşın Çiçekleri’ filmiyle karşımıza çıkıyor.

Film, 1937’de yaşanan gerçek bir olayı arka planına alıyor. Ortamı anlamak için, -çok kısa olarak- biraz tarihe girmek gerek. Çin ve Japonya 1800’lü yılların sonundan başlayarak; zaman zaman aralar vererek, savaş halinde bulundular. Japonlar yaptıkları sanayi atılımı sonucunda emperyalist bir politika gütmeye başladıklarında, Güney Asya ve Uzakdoğu’yu Batılı sömürgeci güçlerden arındırdıklarını öne sürerek Çin’e ait Kore’yi işgal ettiler. 1937’ye kadar iki ülke tamamen muharebe halini almayan savaşlar yaşadı. Kore ve Mançurya’nın işgalinin ardından, sıra 1 Aralık 1937’de, filme de mekân olan başkent Nanking’e geldi...

Film de işte o günlerde; Nanking’in savaş kargaşasıyla açıyor gözlerini. İki ordu karşı karşıya; Japon birlikleri üstün, Çin ordusu geri çekiliyor. Zhang Yimou’nun aktörlükten senaryo yazarlığına, sinematograflıktan yönetmenliğe; sinemanın gerçekten mutfağında yetişmiş biri olduğunu işte tam da burada hatırlamak gerekiyor. Çünkü Yimou, karşımıza oldukça görkemli bir sinematografi işi koyarken, set tasarımı ve kamera kullanımındaki zekâsı önümüze görsel olarak üstün tablo çıkarıyor. Nanking’in yıkık binalarını, istiflenmiş bir biçimde bekleyen ölü bedenlerle dolu sokaklarını görürken adeta kan kokusu burnumuza geliyor.

Japon askerle-rinden kaçan genç kadınlar görüyoruz. Gözü dönmüş bir şekilde tecavüz için koşuşturan askerler, olayların arka planı bilinmezse oldukça antipatik bir söylem olarak görünüyor.

TECAVÜZLER TARİHİ GERÇEK
Buna karşın olayın tamamen, ‘milliyetçi’ bir Çinli’nin kafasından çıkmadığını söyleyebiliriz. ‘Nanking katliamı’ veya ‘Nanking tecavüzleri’ olarak anılan olaylar gerçekten de yaşanmış olaylar. Üstelik Batılısından, Doğulusuna tarihçiler (Japon tarihçiler hariç) 250 bin ila 300 bin sivil kaybından, 20 binin üzerinde tecavüz vakasından bahsediyor… Katliamlar ve tecavüzler öyle vahşi ki, bir Nazi olan işadamı John Rabe katliam sırasında ne yapıyor ediyor, ülkedeki Japonların dokunmayı göze alamayacağı Batılıları toplayarak bir canlı kalkan oluşturuyor ve ‘Nanking Güvenlik Bölgesini’ kuruyor!

İşin kurgu kısmına geri dönersek, bu olaylar sırasında bir cenaze levazımatçısı olan John Miller (Christian Bale), bir katedralde öğrenci olan 13-14 yaşlarındaki genç kızlar ve daha sonradan savaştan kaçarak oraya yerleşen hayat kadınları aynı mekânda buluşuyorlar. Hepsinin akıllarındaki şey de, bu savaşı sağ salim atlatmak. Bunun en güvenli yolu da kaçmak…


‘ÖTEKİ’ KAVRAMI ÜZERİNE
Geling Yen’in aynı isimli romanından uyarlanan ‘Savaşın Çiçekleri’ kuvvetli bir metne sahip. Öteki kavramının ne kadar tartışmaya açık olduğunu manastır öğrencileriyle, hayat kadınlarının çatışmaları üzerinden vurgulamaya çalışıyor. Yine pek de ahlak sahibi olmadığını söyleyebileceğimiz cenaze levazımatçısı John’un, üzerine rahip elbisesini giydikten sonra pek sırıtmaması da aynı mesajın ulaşmasına hizmet ediyor.

Öte yandan aynı John Miller karakterinin ‘yavaş yavaş imana gelen paragöz adam’ olarak filme giriş yapması oldukça klişe. Hatta bir Çin filminin kahraman rolünü Christian Bale’e biçmesi, Zhang Yimou’nun Oscar’a oynaması olarak görenler vardı. Bunda haklılık payı olabilir, zira rahibin neden bir beyaz olması gerektiği konusunda, senaryonun içinde hiçbir destekleyici unsur yok. Beyaz adamın, ‘beyaz olmayan adamı’ özgürlüğüne kavuşturmaya yeltendiği filmler klişenin ta kendisi olmuş durumda zaten. Diğer başrol oyuncularından Ni Ni gayet hoş, alımlı. George rolündeki genç oyuncu Huang Tianyuan ise oldukça iyi oynuyor. Geri kalan kast, bir Avrupa filmi için abartılı ama bir Uzakdoğu filmi için ölçülü bir performans sergiliyor.

Toplamda görsel olarak kuvvetli, yönetmenlik sanatı açısından harika, senaryosu bazı klişeler iceren bir film var karşımızda. Birçok açıdan ele alınınca, görmeye değer bir yapım.

kaan.kavusan@aksam.com.tr

Yorumlar