Bourne’un mirasından Bond doğar mı?

Robert Ludlum’un eserlerinden uyarlanan, Matt Damon’ın Jason Bourne karakterine can verdiği ‘The Bourne Identity-Geçmişi Olmayan Adam’ aksiyon sinemasının ve ajanlık sınıfı filmlerinin yüz aklarından biri olmuş, Doug Liman'ın yönettiği film çok yüksek bir gişe ve eleştirmen desteği almıştı.

Ardından gelen iki devam filmi ‘Bourne Supremacy-Medusa Darbesi’ ve ‘Bourne Ultimatum-Son Ültimatom’da, yönetmenliği devralan Paul Greengrass daha hızlı geçişler ve daha fazla siyasi entrikayla olay örgüsünü kurarak çıtayı bir seviye yukarıya çıkarmıştı. Son devam filmi ‘The Bourne Legacy-Bourne’un Mirası’ ise hakikatten Ajan Bourne’un mirasını devralmaya çalışıyor ve arada bir Jason Bourne’u da anarak paralel bir hikâye sunuyor.

Filmde bu kez Bourne’u ve dolayısıyla Matt Damon’ı göremiyoruz. Damon, “Greengrass yönetmiyorsa yokum” demiş... Filmimizin bu seferki kahramanı ‘The Hurt Locker-Ölümcül Tuzak’ ile dikkatimizi çeken Jeremy Renner’ın canlandırdığı Aaron Cross... Bu kez Cross teşkilatın başına belâ oluyor. Bu değişiklikle beraber, yapımcıların Bourne’u bir nevi James Bond’a çevirme hesapları olduğu alt okumasını yapabiliriz.

İlk üç filmin senaristi Tony Gilroy’un, bu sefer yönetmen koltuğunda olması en azından konu bütünlüğüne hâkimiyeti olduğunu söylememizi sağlasa da konuya hâkim olmak bir filmin iyi işlemesi için yeterli değil. Gilroy, serinin daha önceki yönetmenlerinden Greengrass ve Liman’dan oldukça farklı bir yönetim sergiliyor. Aksiyon sahnelerinde Greengrass’ın hızlı, kesme montaj stilini taklit ederken (ki bunda bir sakınca yok), diğer sahnelerdeyse kendi dilini oluşturmaya çalışıyor.

Jeremy Renner’ın aksiyon sahnelerinde sırıtmaması bu alandaki tecrübesinden dolayı beklenen bir şey. Ama yüz yapısı oldukça değişik olan Renner’dan, bir Damon performansı beklenmemesi gerek.

Filmin pazarlanma aşamasındaki fragmanda ‘Jason Bourne buzdağının görünen yüzüydü’ sloganı kullanılmıştı. Fakat buzdağının geri kalanına değil, sanki dibindeki bir noktaya bakıyor gibiyiz aslında. Hikâyeye yeni katılan çok az şey var.


Filmin yardımcı oyuncularından Edward Norton, filmde ‘Collateral-Tetikçinin Gecesi’ndeki Tom Cruise misali kır saçlarıyla çıkıyor karşımız ama süresi az. Bir Bourne filminin olmazsa olmazları; otoyol kovalamaca sahneleri, ajanlar arası dövüşler ve damdan dama atlamalar (Bourne Ultimatum'dakileri pek bir benziyor!) yine var. Ama dozunun, ilk üçleme düzeyinde ve kalitesinde olmadığını söylemek gerek.

‘The Bourne Legacy’ belki ‘Bourne’ etiketini taşımasa çok daha fazla kişinin hoşuna gidebilirdi fakat yapmış olduğu bu “Bourne’un devam filmiyim” koşullandırmasının altından kalkması zor.

Yorumlar