The Tall Man / Sır (2012)

"Sır"rı çözmeye değer mi?

Fransız yönetmen Pascal Laugier’in şok bir açılış sekansıyla başlayan filmi ‘Martyrs-İşkence Odası’ eleştirmenlerin ikiye bölündüğü, seyircilerin birçoğununsa beğendiği bir film olmuştu. Kendisine Hollywood’un kapılarını aralayan bu filmin ardından, bu kez yönetmeni Jessica Biel’in tek kişilik ordu şeklinde ‘takıldığı’, ‘The Tall Man-Sır’ ile izliyoruz.

Yine yönetmen Laugier’in yazdığı senaryo uyarınca; dış dünyayla bağı pek kuvvetli olmayan; küçük bir maden kasabasında, çocuklar iz bırakmadan kaybolmakta ve kasabada ‘Uzun Boylu Adam’ diye adlandırılan, ne olduğu pek bilinmeyen birinin bu olaydan sorumlu olduğu düşünülmektedir. Kasabanın iyiliksever hemşiresi Julia’nın (Jessica Biel) oğlu David’in kaçırılmasıyla 'Uzun Boylu Adam’ın peşine düşer ve karanlık bir kâbusa adım atar.

Film, ‘İşkence Odası’ndaki gibi şok edici olmasa da, ilginç sayılabilecek bir açılış yaparak işlemeye başlıyor. Hemşire Julia’yı bitap bir hale, yüzü yara bere içindeyken görüyoruz. Ardındansa bir dedektif geliyor ve çocukları bulamadığını anlatıyor. 36 saat öncesine döndüğümüzdeyse iyi bir görüntü yönetimiyle kotarılmış, atmosferin ‘sağlam’ olacağı hissini veren bol sisli, yağmurlu ve ışık oyunlu sahneleri ardı ardına görüyoruz. Julia’nın oğlunun kaçırılmasının ardındansa kovalamaca başlıyor.

Film bu aşamalarda –hiç şüphesiz sürprizleri açık etmemek için, fazla detaya girmemek gerek- hakkını vermek gerekir ki, sırrını iyi koruyor. Afiş ve fragman bile adeta seyirciyi ters köşeye yatırmak için bekleyen bir kumarbaz. Laugier seyirciyle oynuyor, yakalanması gereken noktanın ne olduğunu belli etmiyor ve merak duygusunu korumanızı sağlıyor. Bilgiyi isteği zaman kendisi veriyor.

Birbirinden pek ayrılmayan ve birbirlerinin alt türüymüş gibi görünen korku-gerilim teması içinde, afişinin yaptığı çağrışımın aksine fazla kan göstermeden, ‘böh’ efektlerini kullanmadan yavaş yavaş izleyiciyi germeye en çok da ortalıkta dönen ‘ketenpere’nin ne olduğunu merak etmesi için çabalıyor. Bu konuda oldukça başarılı da.

Buna karşın sağ gösterip sol vurduktan sonunda, kaçırılan çocuklar üzerinden ahlaki bir ikilem yaratmaya çalışıyor. Filmin son anlarında açığa çıkan olgu bir münazara konusu olsa da, durduğu tarafın oldukça çürük ve hatta ultra-sağcı temellere dayandığını söylemek gerek.

Nihayetinde bir hayalet filmi gibi açıldıktan sonra bir slasher (katilin kurbanları teker teker öldürdüğü filmler) havası yaratan ama neredeyse Platoncu bir felsefe sunan Sır’a fikren çok sıcak bakmak mümkün olmayacaktır.


Yorumlar