Bugün modern dünya adına bildiğimiz her şeyin temelinde Sanayi Devrimleri var. İşçi ve İşveren sınıfları arasındaki çatışmayı, yani sınıf ayrımının soyluluğa ve Mavi Kan’a değil de paraya bağlandığı “günümüz” ayrımcılığına Sanayi Devrimi sayesinde kavuştuk. Şükürler olsun… Kapitalizmi; paranın hızlı dolaşımı, nüfus patlaması, altın değeri, döviz kuru, gümrük gibi kavramları Sanayi Devrimi sayesinde öğrendik. Gaz, elektrik ve petrol enerjisinin varlığına ve bunların yetersizliğinin dünyadaki politik pozisyonunuzu belirlediği konjonktürü Sanayi Devriminden miras aldık. Ancak bu kadar boktan şeylerin arasında Sanayi Devrimine borçlu olduğumuz çok güzel şeyler de var. Mesela Polisiye Edebiyat. Korku Edebiyatının çeşitlenmesi. Bilimkurgu’nun hak ettiği saygıyı alması. Kitap okuma oranlarının yükselmesi. İlk özel kitapçıların açılması. “Kitap almak” denilen eylem.
İlk sanayi devrimi İngiltere’de gerçekleşti. Buhar motorunun keşfiyle Londra ve çevresinde yüzlerce konfeksiyon atölyesi kuruldu. İngiltere kırsalında zor şartlarda yaşayan ne kadar taşralı, Germen İmparatorluklarından kaçan ne kadar Orta Avrupalı, Rus Çarlığından zulmünden kaçan ne kadar Musevi, Osmanlı İmparatorluğundan kaçan ne kadar Ermeni ve Rum varsa varsa gemilere atlayarak Londra’ya yerleştiler. Nüfusu 2 sene içinde bir milyonu aşan şehrin altyapısı bu kadar insan yoğunluğunu kaldıramadı. Eh, sonrasını hepimiz biliyoruz. Londra, Karındeşen Jack misali kült kötüler yaratarak muhtemelen dünyanın en tehlikeli şehri haline geldi. Her dört kadından bir tanesi hayatını fahişelik yaparak kazanıyordu. Konut sayısı yetersiz olduğundan, evler oda oda kiralanmak yerine yarım günlük periyotlar halinde kiralanıyordu. Mesela tek bir yatağı 2 işçi kiralıyordu. Bir tanesi gündüz vardiyasında çalışırken diğeri orada uyuyor, diğeri gece vardiyasında çalışırken gündüz vardiyasındaki yatakta dinleniyordu. İşte böylesine kaotik bir ortamda doğdu Sherlock Holmes efsanesi. Yegane eğlencesi bira içerek alkolik olmak, fahişelerden frengi kapmak, en ucuz besin maddesi olan patates ve limanlardan topladığı çürümüş balıkları birleştirerek Fish and Chips yemekten ibaret sanayi devrimi insanları Sherlock Holmes önderliğindeki polisiye edebiyatın tutkunu oldu.
İngiliz menşeli Polisiye Edebiyat, topraklarımıza II.Meşrutiyet zamanında ulaştı. 1900 yılında ise Sherlock Holmes’un Baskerville Tazısı Macerası Osmanlı Türkçesine çevrildi. O günden sonra sadece İngilizler değil Fransız yazarların polisiye öyküleri çevrilerek gazetelerde neşredildi. Hatta Mekteb-i Mülkiye, İstanbul Darülfünununu ve Mekteb-i Sultaniye gibi yabancı dilde eğitim veren okulların öğrencileri için bu çeviriler çok iyi bir gelir kapısı oldu. 1913 yılındaysa amatör bir gazeteci olan Ebüssüreyya Sami’nin Türklerin Sherlock Holmes’ü Amanvermez Avni serisinin ilk öyküsü “Yanmış Ev” Cemiyet Kütüphanesi Yayınlarından yayınlandı. Büyük ilgi çekince kalan 9 öykü de aynı yıl içinde neşredildi.
2006 yılında Turkuvaz Yayınevi ise bence büyük bir iş yaparak, bu 10 öykülük seriyi iki cilt halinde yayınladı. Benim de 2006 yılındaki basım sayesinde bu öykülerden haberim oldu. Ciltlerin içinde şu 10 öykü bulunuyor. 1-Yanmış Adam, 2-Kamelya’nın Ölümü, 3-Kanatlı Araba, 4-Kara Katil, 5-Körebe, 6-Mavi Göz, 7-Sessiz Tabanca, 8-Boyacı, 9-Ölü, 10-İskeletler Arasında.
Gelelim ana hikayeye...Amanvermez Avni, Beyoğlundaki Kazancı Yokuşunda yaşayan bir Osmanlı Hafiyesidir. Abdulhamit’in kurduğu Emniyet-i Umumiye Müdüriyetine bağlıdır. Fransızca, Ermenice ve Rumca bilir. Sık sık kıyafet değiştirir, evinde küçük bir kimya labratuarı da vardır. En sevdiği iki şey sardığı tütünü içerken sütlü kahvesini höpürdetmektir. Kimlik değiştirdiği durumlarda gerekirse en sert viskileri bile devirebilir, o başka. En şık özelliği ise meslektaşı Holmes’tan farklı olarak başının derde girebilmesi. Evet, karşımızda 21.yüzyılın “hataları da sevapları da olan” modern kahraman figürünün öncülü gayet şık bir baş karakter var.
Başyardımcısı Arif ise Amanvermez Avni’nin hem yardımcısı hem de ondan hafiyeliği öğrenen stajyer rolünde karşımıza çıkıyor. O da üstadı gibi çok iyi kılık değiştiriyor ve fiziksel olarak keyifsiz şeyleri mesela takip etmedir, mesela tehlikeli yerlere girmedir işleriyle sıkça haşır neşir oluyor. Çoğu zaman ölümle burun buruna geldiği oluyor.
Anderya ve Karolin ise Amanvermez Hafiye’nin diğer iki yardımcısı. Bunlardan Anderya pek ortalarda gözükmüyor ama Karolin gayet hoş ve akıllı bir hanımefendi olduğundan karşımıza sıkça çıkabiliyor.
Kitaptaki polisiye öykülerin tarzı ikiye ayrılıyor. Suçlu kişinin kimliği ya kitabın başında veriliyor ve okuyucuyu tutacak merak unsuru olarak Amanvermez Avni’nin kuracağı oyunlar, kurnazlıkları vs’si sunuluyor. Diğerinde ise suçlu son ana kadar açıklanmazken okuyucuyu tutacak merak unsuru olarak Amanvermez Avni’nin sakarlıkları ve yanlış izlerin peşinden koşması gösteriliyor.
Öykülerin en güzel kısmı kuşkusuz eski İstanbul’un en canlı tanıklarının bir tanesinin ağzından anlatılması. Bu işte günümüz polisiyelerinde bulamayacağınız güzel bir ayrıntı. 20 yüzyılın ilk yarısının kozmopolit İstanbul’u sarayından çorbacılarına kadar her rengiyle anlatılıyor. Ermenisinin, Rumunun, Latininin, Hırvatının, Boşnağının ve Rusunun olduğu çok farklı bir İstanbul bu.
Yine bu açıdan kitapta enteresan bir milliyetçilik de var. Öykülerdeki baş kötü karakter çoğunlukla gayri müslim. Ancak öykülerin toplamındaki en şeytanca eylem olan kendi çocuğunu yakma işi bir Türk tarafından yapılıyor. Kitapta herhangi bir milleti veya dini övme ya da yerme yok. Onu okuyucuya bırakmış.
Kitabın politik duruşuna bakarsak, Meşrutiyet ve İttihat Terrakicilikten daha çok padişaha yakınlık göze çarpıyor. Mesela Avni’nin önceden çalıştığı Müdüriyet’in Meşrutiyetin ilanında lağvedildiğini üstüne basak söylemesi gibi. Karakterin adının da Avni olması, II.Abdulhamid’in polislikten gelme yaveri Avni Paşa’ya net bir gönderme.
Amanvermez Avni Serisinde elbetteki günümüzdeki kompalsif ve dinamik kurgudan çok eser yok. Polisiye Romanın dinamiklerine aşinalığı olan her okuyucu ikinci paragraftan sonra sonucu az çok tahmin edebiliyor. Ama bunlar çok önemli değil. Amanvermez Avni Serisi, zaten kadükten hallice durumdaki Polisiye Edebiyatımız için çok değerli bir mihenk taşı.
Türkiye’de Polisiye Roman denildiği zaman Amanvermez Avni’nin Maceralarının sadeleştirilmesinde emeği olan Erol Üyepazarcı’yı anmamak olmaz. Eğer merakınızı çekiyorsa Üyepazarcı’nın Korkmayınız Mister Sherlock Holmes 2 Cilt : Türkiye'de Polisiye Romanın 125 Yıllık Öyküsü’nü okumanızı büyük puntolarla tavsiye ediyorum.
Derecelendirme: Orta-Üst.
Yorumlar