Dredd 3D / Yargıç Dredd



Daha önce başarısız bir uyarlamayla sinemalarımıza konuk olan çizgi roman kahramanı ‘Yargıç Dredd’ yine karşımızda. Bu kez daha iddialı ve yönetmen Pete Travis aksiyonun gaz pedalına tam yüklenmiş…


Kaan KAVUŞAN
kaan.kavusan@aksam.com.tr

Dünya atom çağına girmiş ve çok şey kaybetmiştir. Dünya topraklarının büyük bir kısmı yaşanmaz hâldedir. Öte yandan ‘atom çağı tedirginliği’ suçların cezasız kalmasına karşı büyük bir tahammülsüzlük oluşturmuştur. Bu sebeple ‘gelecekteki’ bir zamanda polislik ve yargıçlık birleşmiştir. Yargıç olarak anılmayı tercih eden bu donanımlı polisler, suçluyu yakaladıkları yerde yargılamak hatta gerekirse infazlarını da gerçekleştirmekle yükümlüdür. Sert ve distopik bir dünyadır bu… Şiddeti yüceltecek acımasızlıkta bir dünya…

Öte yandan yıkımlardan bıkmış ve yönetmen tarafından kasvetli bir şekilde resmedilmiş dünyanın bir kısmı, kendini yepyeni bir maddenin kucağına bırakmıştır. Slo-mo adlı bu madde, (Türkçeleştirirsek ağır çekim) beyni etkileyerek, zamanın normal hızının yüzde 1’i oranında ilerlediği sanrısını yaratmaktadır ve hayatlarını boşa geçiren insanların zamanın yavaşlaması isteğini tetiklemektedir. Ma-Ma adındaki bir ‘dişi gangster’ ise tüm şehri bu madde aracılığıyla kontrol etmek amacındadır. Yargıç Dredd ve ‘çaylak’ Anderson, Ma-Ma’nın binasının baskınında beklenmedik şeylerle karşılaşır.

İlki 1995 yılında çekilen ve Sylvester Stallone ile -neden olduğu kestirilmez bir biçimde- komedyen Rob Schneider’in başrollerinde oynadığı Yargıç Dredd, hiç iyi eleştiri almamıştı. Aynı karakteri ele alan ama bambaşka bir sayıdan esinlenen filmin, ilk çevrimin üzerine çıkması bu yüzden pek de şaşırtıcı değil.

ÇİZERLE DE GÖRÜŞÜLDÜ
Yönetmen Pete Travis, ‘Vantage Point-Bakış Açısı’ ve ‘Endgame-Oyunun Sonu’ gibi hızlı filmlerde başarılı bir anlatım ve yönetim göstermişti. Bu filmde de kendinden bekleneni layığıyla yerine getirmiş ve kargaşa ortamını oldukça iyi perdeye yansıtmış. Senarist Alex Garland ise Danny Boyle filmleri olan ‘28 Days Later-28 Gün Sonra’, ‘The Beach-Kumsal’ ve ‘Sunshine-Gün Işığı’ gibi kaliteli yapımlarda imzası olan biri. Bu senaryoya başlamadan önce de çizgi romanın yaratıcısı John Wagner ile görüşmüş ve ortaya aslına uygun bir iş çıkarmaya çalışmış.

Başrol oyuncusu Karl Urban, ses tonlamasını değiştirirken Clint Eastwood’un ‘Kirli Harry’sini örnek aldığını söylüyor.

Film oldukça kanlı ve şiddetli, bu konuda yanılmamak gerek; öte yandan filmin bu amacı güttüğü de ortada. Bu yüzden herhangi bir şiddet yergisine de gerek yok. Senaryonun içine kaynamış İngiliz tarzı mizah, çok da orijinal olmayan (bir yerden sonra ‘The Raid Redemption-Baskın’dan hatırlayacağımız gibi binanın içinde geçmeye başlıyor) senaryonun bütününe önemli nüanslar katıyor.

 Film, bir başyapıt değilse de senenin iyi seyirliklerinden. Yeter ki seyirci filme hangi amaçla gittiğini bilsin.


Yorumlar