Elysium (2013)

‘District 9-Yasak Bölge 9’ ile dikkat çekip Oscar’a da aday olan Yönetmen Neil Blomkamp’ın yeni filmi ‘Elysium-Yeni Cennet’ bu hafta vizyona girdi. Filmde, insanlar ‘fakir dünya’ koşullarında ya da gökyüzüne kurulan ultra lüks uzay istasyonu Elysium’da yaşamaktalar. Karanlık bir tasvir sunan bu bilimkurgunun başrolünde Matt Damon var. 

Yıl 2154. Dünya gezegeninde sosyal adaletsizlikler mevcut; zengin ve fakir arasında uçurum iyice açılmış. Gökyüzüne kurulan Elysium adlı uzay istasyonunun sakinleri lüks bir hayat yaşamaktalar. Elysium sakinlerinin kendi aralarında keskin ve adil bir adalet anlayışları, hakları var. Fakat alttan gelen bir tehlike var. Bu tehlike de fakir bıraktıkları, adalet sistemi çökmüş, açlıktan kırılan, sağlık hizmetlerinde yerlerde sürünen harap olmuş dünyanın ta kendisi…

Güney Afrikalı yönetmen Neil Blomkamp, ilk filmi ‘Yasak Bölge 9’da gezegenimizin başka bir sorunu olan ırkçılığa dikkat çekmişti. Şimdiyse Elysium’da yabancı düşmanlığından çok, zengin ve fakir arasında uçurumun açılmasına değiniyor. İşte bu distopik ortamda, Max DeCosta (Matt Damon) dünyada yaşayan eski bir hırsızdır. Artık fabrika işçisi olmasına rağmen mafya peşini bırakmaz. Çalıştığı fabrikada maruz kaldığı radyasyon nedeniyle sağlık sorunu ölümcül boyutlara gelmiştir. Beş gün içinde Elysium’a giderse oradaki üstün tedaviden yararlanma imkânı vardır. Bu yüzden mafyanın önemli bir bilgi hırsızlığı teklifini kabul eder. Burada da karşısına Elysium’un güvenliğinden sorumlu olan Delacourt (Jodie Foster) çıkar. O, sistemin en büyük koruyucusu olarak, fakirlerin bu ‘ülkeye’ girmemesinden sorumludur. Sistemin yıkılacağının kendi de farkındadır. Yani sömürgecilik kültürünün yıkıldığı gibi, Elysium da yıkılmaya mahkûmdur…

EZEN-EZİLEN ÇATIŞMASI
Film, bu yanıyla ezilen ve ezen halklar denklemine de değinmiş oluyor. Kendi rahatları için üçüncü dünya ülkelerini sömüren Avrupalı devletlerle ‘Elysium’da yaşayan zengin zümre arasında paralellik kuruluyor. Dünyadaki fakir azınlıksa Afrika ve Asya’nın fakir halklarını temsil ediyor…

Fakat Elysium’da şiddetli kurallar var. Oraya, Elysium sakinlerinden başka hiç kimse çıkamıyor. Bu da bolca göçmeni bulunan Güney Afrika kökenli yönetmenin göçmen sorununa bakış açısına dair bir ipucu… Blomkamp, bir yandan göçmenlerin yaşadığı adaletsizliğe tepkisini gösteriyor, diğer yandansa suça itilmelerinin sebeplerini zenginlerin yaşam tarzında arıyor. Bu açıdan bakıldığında aşırı kapitalist dünyanın sorunlarını izliyoruz bir anlamda…

‘Yasak Bölge 9’ kadar kuvvetli bir film olmasa da Elysium, alt metni sağlam bir film. Aksiyonu sebebiyle, felsefesi ve eleştirileri daha ‘yüzeysel’ gibi görünse de aslında söyledikleri olan bir film…

150 YIL SONRA EVRENİN HALİ
Blomkamp, filmin bu kıyamet ortamını kendi bilinçaltından yarattığını düşünüyor. “Dünyanın daha kötü bir yere dönüştüğünü düşünüyorum. 150 yıl sonra yıkılmaya yakın bir dünya hayal etmiştim ve uzay boşluğunda bir istasyon yaratmak istiyordum” diyor.

Filmin çekimlerinin büyük bir kısmı Meksika’da yapıldı. Burada da çöplükte geçen sahneler gerçekten oldukça titizlikle yürütülmüş. Set ekibinin büyük kısmı Kanadalı olduğundan, oyuncu sendikası bakteri ve toksikoloji testleri istemiş. Testler tabii ki olumsuz çıkınca, toprağı sahte çöplerle doldurmak zorunda kalmışlar.

Blomkamp, Dünya’daki oyuncuları özellikle Latin oyuncular arasından seçmiş. “Film gelecekte, yıkık dökük Kuzey Amerika’da geçiyor, bu yüzden de Kuzey ve Güney Amerika arasındaki göçü daha belirgin hâle getirebilmek için böyle yaptık” diyor.

AYRI DÜNYALAR
Son dönemlerde artan ayrı dünyalar teması Elysium’dan önce ‘Oblivion’ ve ‘After Earth-Dünya: Yeni Bir Başlangıç’ta da işlenmişti. Fakat dünyanın ikiye bölündüğü filmlerin tarihçesi çok eskiye gidiyor.
  • İlk bilimkurgu filmi diyebileceğimiz Fritz Lang’ın klasiği ‘Metropolis’te de böyle bir durum söz konusuydu. İşçiler yer altında çalışır ve yer üstüne çıkamazken, yerin üstündeyse uçan araçlarıyla, gökdelenleriyle rahatça yaşanan bir cennet tasvir ediliyordu.
  • H.G. Wells’in ünlü klasiği ‘Zaman Makinesi’nin sinema uyarlamalarındaysa Metropolis’in tam tersi olarak, yer altında teknolojinin nimetleriyle yaşayan, beyni gelişmiş avcı ve yöneten sınıfı Morlcok’lara karşı, doğanın içinde ilkel kıyafetlerle yaşayan Eloi’lar vardı… Av tabii ki onlardı…
  • Sussanne Collins’in yakında ikincisini izleyeceğimiz ‘Açlık Oyunları’ serisindeyse dünya bölgelere ayrılmıştı. Eski bir isyandan dolayı ezilen bölgeler, başkentin aksine yoklukla yaşıyor ve ölüm oyunlarına piyon oluyorlar.
  • Yönetmen Andrew Niccol’ü şöhrete ulaştıran ‘Gattaca’daysa genetik olarak kusursuz tasarımlarla doğanlar ayrı bir sınıf, doğal yollardan doğan insanlarsa daha başka bir alt sınıf oluşturuyorlardı…
  • Niccol bir diğer filmi ‘In Time-Zaman Karşı’da da benzer bir ikili dünya yaratmıştı. Gettolarda yaşayan halk, kısa ömürlerini zenginlere vermek zorunda kalıyorlardı…

Yorumlar