Muhip



(Gündeme yanlayalım. Bahane olsun, güzel bir röportajı paylaşmış olalım. Bu ara Ömer Koç ismini çok duyduk. Uzun vadede daha da duyulacaktır. Kendisinin kitap sevgisinden, kütüphanesinden, koleksiyonerliğinden muhtemelen çok az kişi haberdardır --bugün Cumhuriyet'te alakalı bir yazı vardı bu arada. Öğrenilmesine vesile olursak, ne mutlu. Mühim çünkü.
kitap-lık, Temmuz-Ağustos 2000 sayısından aktardık. Meşhur sahaflarımızdan Emin Nedret İşli'nin röportajı.)


İstanbul kitap muhiplerinin önde gelen isimlerinden biri de Ömer Koç'tur. Koç Holding'deki görevlerinin dışında kalan zamanlarda sahaf gezen, kitap müzayedelerine katılan, yeni ve güncel kitap takip eden Ömer Koç, Salacak'taki evini adeta bir müze-kütüphane haline getirmiş.

Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu'nu ilgilendiren, yabancı dillerde yazılmış pek çok nadir kitabın yanı sıra, Türk edebiyatının önde gelen isimlerinin imzalı kitapları, sultanlara, krallara takdim edilmek üzere hazırlanmış fotoğraf albümleri, nadir kartpostallar, eksiksiz bulunması çok zor olan gravür albümleri, Osmanlı sarayına mensup kişilere ve Hanedana ait elyazısı belgeler, objeler ve fotoğraftan oluşan büyük koleksiyon, zevli bir şekilde döşenmiş konakta yer alıyor. Bu koleksiyonda yer alan eserlerin çoğu günümüze çok sağlam ve temiz olarak ulaşmış. Kitap ciltlerinin çoğu da tek başına değer taşıyor; bazıları saraya ya da nazıra sunulan nüshalar, bazıları da çok ünlü ciltçilerin imzalarını taşıyorlar.

Ömer Koç'la 1980'li yılların sonunda kitap satıcısı-alıcısı şeklinde başlayan tanışıklığımız, zaman içinde dostluğa dönüştü. Ömer Koç'un zaman zaman kitaplar konusunda danıştığı kişilerden biri oldum. Kütüphanesinin Türkçe kitaplarının tasnifini üstlendim. 27 Mayıs 2000 tarihinde Salacak'ta yapılan söyleşi de, bu samimi dostluk çerçevesinde oluştu.

Emin Nedret İşli: Tanıştığımız 1988 yılında Amerika'da okuyordunuz. İstanbul'da tatilde olduğunuz bir gün Sadberk Hanım Müzesi'nde buluştuk. O zamanlar Tarabya'da Rahmi Koç'un evinde kalıyordunuz, ilk kitap alışverişimiz burada gerçekleşmişti.

Ömer Koç: O zaman ne aldığımı hatırlamıyorum. Maalesef o tarihlerde hangi kitabı kaça aldığımı kitabın için not etmiyordum. Sonraları bu itiyadı edindim. Şimdi bir kitap aldığımda, hemen içinde ne zaman nereden alındığına dair not var mı diye bakarım.

N. İ.: Ne aldığınızı ben biliyorum. Hâlâ aşağı kattaki kütüphanede duruyor, güzel bir rika ile yazılmış Leyla Hanım'ın hatıraları.

Ö. K.: Tabii bu kitap merakı bir gecede peyda olmadı, o yıllarda da kitaba çok meraklıydım. Kütüphanemin nadir parçalarından biridir o, Ali Neyzi'nin ifadesine göre muhtemelen Leyla Saz'ın oğlu tarafından kaleme alınmıştır. Kitap toplamaya nasıl başladığımı hiç bilmiyorum, çocukluğumdan beri kitap severim. Ne, çok kitap okuyan bir aileden gelirim, ne de büyük kütüphaneli bir evde doğdum. Dolayısıyla bu merak nereden peyda oldu, bilmiyorum.

N. İ.: Kitaba merakınız Amerika'da okurken başlamış olabilir mi?

Ö. K.: Olamaz, çünkü Amerika'ya gitmeden çok önceleri de vardı. Sander Kitabevi'ne giderdim. Orada kitaplara bakar, ve satın alırdım. Çok hoş bir kitabeviydi Sander Kitabevi.

N. İ.: 1988'den sonra tempolu bir biçimde kitap toplamaya başladınız...

Ö. K.: 1990'dan sonra yurtdışından; Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili önemli kitaplar alacak param olmaya başladı. Ondan önce kaçırdığım kitaplara çok yanarım. 1990'dan önce Amerika'dayken epeyce güzel kitap gördüm, ama o zaman talebe bütçesi ile pek çok kitap kaçırdım. 1990'dan sonra çok daha ciddi şekilde kitap aldım. Kitaplığımı biliyorsunuz. Üç boyutu var. Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu'na ait ecnebi dillerde yazılmış kitaplar, ki bunların büyük bir kısmı İngilizce ve Fransızcadır. İtalyanca da vardır, çok azı Almancadır. Fransız edebiyatı ile ilgili kitaplarım var, onlar arasında da çok güzel imzalı nüshalarım var. Bu konuda da çok güzel bir kitaplık oluşturmaya başladım. Sistematik bir şekilde toplamıyorum, sadece okuduğum, sevdiğim yazarların kitaplarını topluyorum. İmzalı bir Baudelaire'im yok mesela. İmzalı Proust'larım var, Flaubert'im var, Theophile Gautier, Mallarme, Victor Hugo var. Ama bir Stendhal yok.  Baudelaire'in Elem Çiçekleri isimli eseri var da, imzalısı yok. Bir de Türkçe imzalı kitaplarım var. Onu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Çünkü tasnifini siz yaptınız. Türkçe kitaplarım, 1928'den sonra yeni harfli, imzalı. Orada da daha çok tarih ve edebiyat ağırlıklı. Nelerim var? Orada epey kuvvetli kitaplarım var. Cumhuriyet devrinin büyük yazarlarının hemen hemen hepsinin imzalı nüshaları var.

N. İ.: Sayısı üç binin üzerinde sanırım.

Ö. K.: Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Yaşar Kemal, Halikarnas Balıkçısı, Peyami Safa, Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Aziz Nesin, Süleyman Nazif, Mehmed Akif, Necip Fazıl, Halid Ziya, Bedri Rahmi, Rıfat Ilgaz, İlhan Berk, Attila İlhan, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Özdemir Asaf, Haldun Taner, Mehmed Emin Yurdakul, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın imzalı kitapları var. Çok güzel bir manüskrim var, kütüphanemin en kıymetli parçalarından biri... Nazım Hikmet'in hiçbir yerde yayınlanmamış, Kemal Salih Sel'in oğluna yazdığı şiiri. Orhan Veli'nin, ilginç ithaflı ve imzalı kitapları var.

N. İ.: Sizde Sabahattin Ali'nin Kurbağanın Serenadı isimli eserinin orijinali var.

Ö. K.: Evet, baştan aşağı onun elyazısıyla; tabii en kodaman parçalarımdan biri de Tevfik Fikret'in Haluk'un Defteri'nin orijinali. Onu da çok garip bir şekilde elde ettim. Kitabı aldığım zatın annesi, zannediyorum ki Hüseyin Cahit'in yeğeni... Bir gün Tevfik Fikret ile birlikte otururlarken, nasıl basılacağını konuşmuşlar. O hanım, "Madem adı Haluk'un Defteri, el yazınızla basılsın" demiş. Öyle de basılmış, işte kitabın baskısında kullanılan el yazılı nüsha bende.

N. İ.: Haluk'un Defteri'ndeki motifler, çizimler de Tevfik Fikret'indir. Peki, gelelim sizin kitap koleksiyonu hakkında düşüncelerinizi değiştiren tanışmaya...

Ö. K.: Yani Şefik Atabey'le tanışmama. Değiştirmedi de, yönlendirdi. Şefik Atabey her zaman bana çok iyi nasihat vermiştir. Birincisi, Milli Kütüphane'yle sayıda değil ama kalitede yarışabileceğimi söylemiştir. İyi kitaba iyi fiyat vermem lazım geldiğini, yatırım felsefesine göre kitap almamam gerektiğini, çünkü insanın günün birinde bunları satmak gerektiğinde zaten verdiği fiyatı geri alamayacağını, dolayısıyla yatırım fikriyle kitap alınamayacağını, keyif için kitap alınacağını, insanın kendi keyfine para yatırdığını, bunun ölçüsünü, muhakemesini ancak insanın kendisinin yapabileceğini söylemiştir. Her zaman her konuda yardım etmiştir, eksik olmasın. Kitapçı adı vermiş, şurada şu kitap var, demiştir. Dolayısıyla Şefik Atabey'in dostluğundan çok istifade ettim. Birçok kitap koleksiyoncusu gibi kıskanç değildir, paylaşır. Bazı insanlar, kendinde bir kitabın üç nüshası olsa da, başkaları sahip olmasın diye bir dördüncüyü de alır. Bende de bazen oluyor böyle şeyler, o zaman çok endişeleniyorum. Bir tane daha olsun diye alıyorum. Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar'ın aynı kitabından imzalı birkaç nüsha var bende. Abdülhak Şinasi Hisar'ın da imzalı üç-beş kitabı var.

N. İ.: Tabii bu, sahaflar açısından, satan kişiler açısından güzel bir şey.

Ö. K.: Satan kişiler açısından güzel tabii. Kitaplar bana büyük bir emniyet hissi veriyor. Türkiye'de İstanbul dışında bir evim olursa, bu çift kitapları dağıtmayı düşünüyorum.

N. İ.: Dünyanın dört bir tarafından size katalog geliyor. İlginç, hiç akla gelmedik yerlerden geliyor mu? Ya da ilginç kitap teklifleri alıyor musunuz?

Ö. K.: Bu kitap dünyası o kadar garip ki, mesela geçen gün Virginia'dan, Viyana-Virginia diye --Amerika'nın Virginia eyaletinde Viyana diye bir şehir var-- bir mektup geldi. Adam iki senedir sahaflık yapıyormuş. Onda Redhouse varmış, Redhouse'tan imzalı, hem Farsça hem İngilizce, kitabın üzerinde de İran Şahı'na takdim edilen nüsha olduğu belirtilmiş. Virginia'da yaşayan biri, vaktiyle İran'da bulunmuş bir Amerikalı diplomattan almış. Benim adımı ve adresimi ikinci el kitap kataloğu yapan Corneille O'Neal'dan almış. Çok şaşırdım. Hatta Viyana'yı okuduğum için Avusturya'yı arıyorum, bir türlü numara tutmuyor. Daha elime geçmedi ama şimdiden çok heyecanlıyım.

N. İ.: Satın aldınız mı?

Ö. K.: Satın alacağım. Kitapçı yollayacak, adamla telefonda ahbap olduk. Gayet güzel Türkçe konuşuyor. 10 sene Türkiye'de kalmış. Büyü bir keyif verdi. Böyle bir nüshayı bir daha nereden bulurum?

N. İ.: Başka bir yerden bulsanız, çok daha pahalıya bulursunuz. Yani İran'da ya da İngiltere'de bir sahafta bulsanız.

Ö. K.: İngiltere'de bulsam daha pahalı olurdu, sizden alsam çok daha pahalı olurdu.

N. İ.: Burasını sileceğim.

Ö. K.: Burasını silmeyin, bilhassa yazın. Şimdi Türkiye'de imzalı kitap piyasası oluştu. Bundan üç-beş sene evvel yoktu. Maalesef bunun baş etkenlerinden biri olduğumu hissediyorum.

N. İ.: Evet, siz bu fiyatların artmasına sebep olan insanlardan birisiniz.

Ö. K.: Üç-beş kişiden biri ben miyim?

N. İ.: Evet, baş aktörlerden birisiniz.

Ö. K.: Okumayacağım, fakat edebiyat dünyasında isim yapmış, yeri olan bir insanın, ikinci derecede ehemmiyetli bile olsa imzalı kitabını satın alıyorum.

N. İ.: Sizin gibi koleksiyonerlerin dışındakiler bu piyasaya özel durumlarda giriyorlar. Örneğin Abdülhak Hamit'in torunu giriyor piyasaya, dedesinin kitabını yüksek paralara alıyor ya da Orhan Veli hayranı biri geliyor, sadece onun imzalı kitaplarını topluyor.

Ö. K.: Türkçe kitaplarda ben daha sistematik topluyorum imzaları. Fransızca imzalı kitaplara gelince, çok daha seçici oluyorum ve sevdiğim yazarları alıyorum.

N. İ.: Hemen hemen bütün yazarların imzalı kitaplarını toplayan bir tek Haluk Oral var zaten piyasada. Türkiye ile ilgili olan yabancı dildeki kitaplarınızın sayısı kaçtır?

Ö. K.: 1900'den önce basılanları 1500'e yaklaşmıştır. Ama ben yine Şefik Bey'in nasihatine uyarak hem zarf, hem mazruf kaidesine dikkat etmeye çalıştım. Yani hem içi iyi olacak, hem dışı...

N. İ.: Zarf ve mazrufa çok dikkat ettiğiniz için bu kitapların sayısı 1500. O bile çok büyük bir sayı.

Ö. K.: Evet, oldukça yüksek bir sayı ve daha iyi bir nüsha buldukça hemen alıyorum, iyi olmayan çift nüshayı elden çıkarmaya gayret ediyorum. Şimdi gittikçe cimrileşiyorum, hasisleşiyorum ve bencilleşiyorum. Zira ikinci nüsha da kalsın, o da okuma nüshası olur diyorum.

N. İ.: Peki bu kadar kitap için yer sorununu ne yapacaksınız? Çünkü evinizin hemen hemen her tarafında kitaplık var.

Ö. K.: Vallahi siz yardım edeceksiniz, çünkü hakikaten yer, büyük bir sorun olmaya başladı. Misafir odasına da kütüphane yapılıyor. En sinir olduğum, eve gelip de "A, bunların hepsini okudunuz mu?" diyen insanlar. Kitap toplayan bir insan, kütüphanesindeki her kitabı okumasının mümkün olmadığını bilir.

N. İ.: Peki fotoğraf albümleriniz?

Ö. K.: Fotoğraf albümlerim de var ve fotoğrafı çok seviyorum. Elimdeki en önemli fotoğraf albümü; Disderi isimli meşhur Fransız fotoğrafçının 1860'larda çektiği Paris'teki Osmanlı Sefarethanesi mensuplarının fotoğraflarından oluşuyor. Bir de 1860'larda, buradaki Fransız sefiri için yapılmış iki albüm var. İttifak kartpostalları ve ittifak objeleri de topluyorum. İttifak koleksiyonum içinde güzel bir havan ve abajurum dahi var.


Yorumlar

Adsız dedi ki…
Bu güzel paylaşım için teşekkürler. Bir soru sormak istiyorum. Bu röportajın yapıldığı dergiyi almak istiyorum da acaba tüm röportaj bu kadar mı? Ve Ömer Bey'in kütüphanesinden fotoğraflar paylaşılmış mı? Cevap verirseniz çok mutlu olurum. Teşekkürler..