Kaan Kavuşan (6 Temmuz 2014 tarihinde Akşam Pazar'da yayınlanmıştır.)
Ölümünün 14. yılında Kemal Sunal’ın yerinin hiçbir zaman dolmayacağı bir kez daha belli oldu. Yediden yetmiş yediye, nesilden nesle, dalga dalga büyüyen kitlesi onun ölümsüzlüğünün en büyük kanıtı…
Boyu 1,85 kadardı Kemal Sunal’ın. Toplum standartlarına göre
uzun sayılır, burası doğru… Ama fazlası da var. O, bir dağ gibi ölümünden 14
yıl sonra da karşımızda duruyor. Hem de sadece hatırasıyla da değil, kanlı canlı
karşımızda. Hem de her zamankinden daha uzun ve daha büyük bir şekilde. O, her
yerde; herhangi bir televizyon kanalında, anılarımızda, tespitlerimizde ve
günlük konuşmanızın içinde. O yüzden, onun hayatımızdaki boyunu ölçecek
herhangi bir ölçü birimi olduğunu sanmıyorum. ‘Eşşolueşek’ demek bugün ayıptan
sayılmıyorsa, bunda şüphesiz onun payı çok büyük.
Komedyenler için büyük bir meydan okumadır Kemal Sunal. Tahtına
ve tacına aday olmak, onun kadar sevilmek hiçbirinin beklentisi değil. Onun
yeganeliği kabullenilmiş bir şeydir Türk mizah âleminde. Güldüğümüz komedyenler
yok mu şu sıralarda? Var… Ama hangisi onun gibi? Bu sorunun cevabının hemen
hemen hepimiz için “Hiçbiri” olması, Sunal’ın kalplerimizdeki yerini belirliyor
aslında. Kemal Sunal şöyle diyor kendine bu kadar gülünmesi hakkında;
“Sosyologların incelemesi gerek. Sinemada ilk filmimde de söylediğim ilk laf
anlaşılmıyordu ama gülüyorlardı. Lafları sadece ben biliyordum. O sıcaklığın
objektiften geçmesi lazım herhalde. Bakıyorsunuz çok usta var, çok komik adam
var ama kameradan geçmiyor, o halini yansıtamıyor. Mesela tiyatroda çok
başarılı komedyenler var ama bunlar sinemada aynı başarıyı göstermemiş. Olmuyor
bir türlü…”
İşte o sıcaklıktır bize yansıyan Kemal Sunal’dan.
“SEN SADECE GÜL
YETER”
İstanbul’un Küçükpazar ilçesinde doğan Sunal, bizden önce arkadaşlarının
kalbinde başka bir yer edinmişti aslında. 11 senede bitirdiği Vefa Lisesi’nde
okuduğu zamanlarda komikliğiyle ön plana çıkıyordu. Tiyatroya olan yeteneği o
günlerde belli olmuştu. Liseye devam ettiği sırada Akşam Gazetesi’nin
düzenlediği bir festivalde ‘Zoraki Tabip’ oyununda rol alması hayatını
değiştirdi. İlk adımı attıktan sonra hocası elinden tutup Müşfik Kenter’e götürdü
Sunal’ı ve hayatının dönüm noktası Devekuşu Kabare’ye ulaştı ünü böylece. Daha
sonra dost olduğu Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ın kurduğu ekiple oynarken, bir
gün Münir Özkul’un ve onun dolayısıyla Ertem Eğilmez’in dikkatini çekti. İlk
olarak, Filiz Akın’ın başrolünde oynadığı ‘Tatlı Dillim’ adlı filmle sinema
hayatına atıldı. Ertem Eğilmez’e çektiği onlarca film dışında bir başka
teşekkür borcumuz da var anlayacağınız…
Tatlı Dillim’de tüm figüranlara sözler yazılırken, Sunal’a
replik kalmaz. Eğilmez şöyle der; “Sen sadece gül zaten.” O gün bugündür onun o
benzersiz gülüşü, yüzümüzden tebessümü eksik etmiyor. Sunal şöyle diyor; “7-8
kere görünüyordum toplamda ama ben çıktığımda sinema yıkılıyordu.”
Haklıydın Kemal Abi, sen sadece ağzını hareket ettirsen biz
yine gülüyoruz.
BİNLERCE FİLMİ VAR
GİBİ
Çağdaşlarının 300-400 filme imza attığı bir sırada Sunal’ın
oynadığı 82 film az bile! Ama o kadar fazla Kemal Sunal filmi izlemişizdir ki o
sayısı bize binlerce gibi gelir. Ve günümüzde yaşıyor olsa Bill Gates’in
servetine eşit bir telif kazancı elde ederdi belki de Sunal ailesi. 90’lı
yıllardan beri televizyonda yayınlanan filmlerden bir kuruş bile elde
edememiştir kendisi…
Ona hiçbir haliyle kızamamışızdır, buna dikkat edin.
Filmlerinde küfür ederken de politik göndermeler yaparken de. Böyle sevilmiştir
Kemal Sunal. Tabuları yıkmıştır bazen de, Altın Portakal ilk kez bir komedyene
gitmiştir Kapıcılar Kralı’yla…
Balalayka’nın çekimlerine hazırlandığı sırada uçağa
atladığında kalp krizi geçirdi büyük üstat. Uçuş korkusu olduğu biliniyordu, o yine
de biniyordu zorda kalınca uçaklara. Ölümünün sebebi bu heyecan mıdır bilinmez
ama o korkuyla yaşamamayı tercih etmiştir. Hem de filmlerinde bunu öğütlemiştir
bize. Belki de giderayak son kıyağında verdiği ders budur bize Kemal ağabeyin…
Huzur içinde yat… Allah rahmet eylesin…
KEMAL SUNAL’IN ÜÇ
DÖNEMİ
Sunal, ilk döneminde Ertem Eğilmez ve Zeki Ökten gibi
ustaların kamerasından saf, sakar ama kurnaz karakterleri canlandırdı. Hababam
Sınıfı’nda oynadığında İnek Şaban rolüyle herkesin sevgilisi oldu. Çok
ilginçtir ki kendisi de İnek Şaban gibi sınıfta kala kala, okuldan kaça kaça,
tenefüste sigara içe içe bitirmişti liseyi. Arkadaşlarının adı Kavanoz Erdal,
Gogo Cavit ve Korsan Cevat’tı. Filmdeki bazı espriler kendi okul hayatındandı.
Natuk Baytan’la başlayan ikinci dönemiyse belki de en iyi
eserlerini verdiği dönem oldu. Baytan’ın bol argolu, kıvrak zekâsı Korkusuz
Korkak ve Sahte Kabadayı’da özellikle kendini belli eder. Etrafında çok iyi
oyuncu olmasına gerek yoktur artık. Tek başına sürükler filmi. Üçüncü dönemiyse
artık daha yaşlı olduğu dönemdir. En Büyük Şaban’la başlayan bu dönemde gene
gişe canavarı olmayı devam ettirmiştir Kemal Sunal ama ilk iki döneme göre daha
durgun ve yorgundur artık…
Çünkü Türk sinemasının mihenk taşlarından biri olan Şaban
karakteri öyle ünlü olmuştur ki, tam 82 filmde oynamıştır kariyeri boyunca…
Üstelik bu filmlerin ikisinde karakterinin ismi Şaban değil Bülent ve Niyazi olmamasına
rağmen filmlerin ismi İnek Şaban ve Atla Gel Şaban olmuştur.
TESPİT ÜSTADI
Son röportajında espriyle karışık şöyle diyor Kemal Sunal;
“Dayak yararlı oluyor bana göre. Çünkü son zamanlarda bir bakıyorsunuz bütün
gençlik bunalımda. Neyin bunalımındalar hiç belli değil. Soruyorsunuz;
açıklamıyorlar da. Güzel bir şey yapıyorlar, karşılığı yok, kötü bir şey
yapıyorlar yine karşılığı yok. O yüzden herhalde.”
Bu zaman zaman benim de düşündüğüm şey hâline gelmiştir son
yıllarda. Biz neyin acısını çekiyoruz da bu kadar üzgünüz bireysel olarak.
Annelerimiz-babalarımız var olmanın acılığını anlarlar mı sizce? En ufak
problemleri dağ boyutuna çıkarışımızı anlarlar mı? Kemal Sunal’ın espriyle
karışık bahsettiği bu tespit çok yerindedir ve çok dillendirilmemiştir bugüne
kadar. Kemal Sunal karakterlerinin karşılaştığı problemler gerçek
problemlerdir. Hepsi gözlemle sabittir. İyi bir komedyen olmak için, zaten iyi
bir gözlemci olmak gereklidir. İşte bu da iyi bir gözlemcinin gözünden iyi bir
tespit. Filmlerindeki nokta atışları saymaya kalksak, bu satırlar yetmez zaten.
KEMAL SUNAL DEMEK
ONLAR DEMEK!
Bir Kemal Sunal filmi, asla sadece Kemal Sunal filmi değildir.
Ertem Eğilmez ve Zeki Ökten’e saygı duruşudur önce. Kemal Sunal’ın en büyük
ortaklıklarından biri Natuk Baytan ile olan ortaklığıdır. Baytan’ın argoya olan
müthiş hakimiyeti, yarattığı ilginç deyimler ve absürdizm Kemal Sunal ile
birleşmiş yıllar içinde onun bir parçası haline gelmiştir. Korkusuz Korkak,
Sahte Kabadayı, Sakar Şakir, Yedi Bela Hüsnü ve Atla Gel Şaban gibi filmler bu
ikilinin tezgâhından çıkmıştır. Gardrop Fuat, Bombacı Mülayim, Sarsar Selim,
Arap Celal, Gaddar Kerim, Ayı Abbas, Dikiştutmaz Sabri gibi kült karakterler bu
ikilinin eseridir. Kemal Sunal filmleri; Ünal Gürel, Ali Şen, Dinçer Çekmez ve
daha bir sürü emekçinin alın teri demektir. “Kemal Sunal” demek, “Türk
sineması” demektir… ‘Şiki Şiki Baba’ kasetini aramak, rastgele sallayarak
altılıyı tutturabilme umudu taşımak, sadece kızdığın için milyarları bulup
parayı umumi helâya bağlama eşiğine gelebilmek demektir…
TOPLUM İÇİN KOMEDİ
Bir dönemin hayaller kuran, uluslar arası şirketlerin
reklamlarıyla ve gazetelerin verdiği kuponlarla hayaller kuran, evinin salonu
mutfağa, mutfağı oturma odasına dönen bir neslin çığlıdır ‘Köşeyi Dönen Adam.’
Finalinde Ali Şen’in canlandırdığı Hacı Emmi, elinde leğenle karnında elmas
olduğu söylenen eşeğin dışkısını yapmayı beklerken, Kemal Sunal 1 Mayıs marşını
söyleyip işçilerle kol kola yürümektedir. Vahşi kapitalizm sizi ‘dışkı’nın
başında bekletir çünkü. Kemal Sunal her zaman iyi örnektir anlayacağınız.
Sömürülür, sıra dışı şeyler yapar, sakardır ama hep içinde iyiliğin tohumlarını
taşır.
Bekçiler Kralı’nı da farklı anmak mümkün değildir meselâ.
Yozlaşmışlıklar, rüşvetler ve adam seçmecelerin olduğu o günün Türkiyesi’nin
müthiş bir yansımasıdır Şaban Özgüneş’in hikâyesi… ‘100 Numaralı Adam’ ise
reklam dünyasının ve tüketim toplumunun samimiyeti sömürüşünün semboldür belki
de. Kemal Sunal güldürürken açığa vurur pek çok şeyi…
Bize gerçek hayatta zor elde edeceğimiz karşılıklar
vermiştir. Ezene karşı, ezilen kazanmıştır onun filmlerinde. Acımasız
zenginlere rağmen, onurlu fakirler. Gücü eline alıp zalimleşen yerine, mazlum
kalıp ellerini kirletmeyenler. Herkes bir şeyler öğrenmiştir Kemal Sunal
filmlerinden gülmenin ötesinde…
TİYATRO-SİNEMA BİRDİR
Kemal Sunal özellikle tiyatroyu yüceltirken sinemayı
küçümseyen bir insan olmaması sebebiyle de çok sevdiğim bir insandır. “Ben
tiyatroyu bırakalı 25 sene oldu, yani bırakıp da 2-3 sene sonra “ah çok
özledim” diyenlerden değilim. Çünkü aynı işi yapıyorum, tiyatroyu bırakıp başka
bir iş yapmadım ki, orada da oyunculuk yapıyorum, yani değişen bir şey yok” diyordu
verdiği son röportajında.
Bir komedi oyuncusu olarak anılmaktan da hiçbir zaman
çekinmemiştir Sunal. Her zaman en başından beri istediği buydu, başkaları gibi
“farklı rollere bürünmem gerek” demiyordu, her rolünün farklı olduğunun gayet
farkındaydı. Diğer yıldızların aksine ortalarda görünmeyi, magazine malzeme
olmayı sevmiyordu. Gerçek hayatında da Gül Sunal’la yaşadığı güzel evlilikle
anıldı her zaman… Her zaman iyi örnekti.
Yorumlar