Çeviri: 8 Mil'deki Rap Kapışma Sahnelerinin Sözlü Tarihi


(Orijinali için şu taraftan. Art'a desteği için teşekkürler.)

8 Mile 2002 sonbaharında gösterime girdiğinde, bu ufak bir hadiseydi. İyi çıkmasını umuyorduk -- bu kadar iyi çıkacağını beklemiyorduk. Eminem ve onun beklenmedik ortağı Curtis Hanson --tuhaf Michael Chabon uyarlaması Wonder Boys'u yeni bitirmişti-- Marshall Matters'ın, 90'ların Detroit'inin harala-gürelesi içindeki çıkışının birkaç gününe genel hatlarıyla yaklaşmıştı. Ayarlanmış mavi ve griler içinde sunuldu, takıntılı derecede sahiciydi ve gözüpek şekilde sadeydi: Sonuç, büyük olasılıkla çekilmiş en iyi rap filmi oldu.



Ayrıca, belirsiz bir biçimde, bir camiaya yazılmış bir aşk mektubuydu. Film virtüözce bir bölümle sonuçlanır: Yaralı, sersemletici ve giderek daha az sikine takan B-Rabbit, iblisleriyle savaşmak için Sığınak'ın karanlık zindanlarına adım atar -- ve de Özgür Dünya'nın liderlerini alt etmek için.

Bu şaşırtıcı rap kapışması sahneleri, Eminem'in zirveye çıkarken verdiği savaşların aslına sadık bir yeniden yaratımıydı. Detroit rap kapışmalarının kökeni öncelikle Rhythm Kitchen'a ve parti organizatörü ve giysi tasarımcısı Maurice Malone'un haftada bir parti düzenlediği Stanley's Mania Cafe isimli Çin lokantasına dayanıyordu. Malone sonradan, Detroit rap ortamının merkezi haline gelecek olan Hip-Hop Shop'u açtı. "Her cumartesi akşamı 5 ve 7 arası tüm kıyafetleri dışarı çıkarıp ortalığı boşaltıyor ve elemanların kapışması için ortamı uygun hâle getiriyorduk" diyor Malone. Ve film için bir depodaki sahnede yeniden yaratılmış olsa da, Sığınak gerçek ve terli kapışmaların yaşandığı bir mekandı -- hâlâ öyle. "Bu içgüdü asla yok olmaz" diyor Eminem, savaşma isteği için.

90'larda Los Angeles ve New York rap ortamlarında neler döndüğünü olduğu gibi bilirdik. Detroit'i yakalamamız biraz zaman aldı. Neyse ki 8 Mile --özellikle, heyecanlandıran, mükemmele yakın bir finalle ve tamamen orada araştırılan---  geldi ve şehrin kirli ortamını ölümsüz kıldı.

1. ÖN HAZIRLIK

Carol Fenelon (uygulayıcı yapımcı): Çekimlere başlamadan üç ay önce Detroit'e gittik.

Paul Rosenberg (Eminem'in menajeri ve yapımcı): İlk sahneyi çekmek üzere kamerayı yerine koymadan evvel, şehirdeki herkesi hikayenin temel aldığı noktalara götürdük. Saint Andrews'teki bodrum katına gittik: Sığınak'a.

Evan Jones (Cheddar Bob): O dönem Detroit'te kışın ortasıydı. Teçhizat pek yeni sayılmazdı. Taşaklarımız donuyordu ve çok eğleniyorduk.

Omar Benson Miller (Sol George): Daha dünmüş gibi hatırlıyorum.

Fenelon: Oyuncu seçimini Detroit'ten yaptık. Casting direktörü Mali Finn gecenin ikisinde mekanlara gidip uygun görünüşe sahip olan insanlar arardı. Belli bir sokak güvenilirliği ve yeteneği olan kişiler.

Jones: Çekimler devam ederken, Eminem karavanda albümü üzerinde çalışıyor olurdu. Mekhi Phifer ile birlikte sigara içtiklerini hatırlıyorum, biz de donmamıza rağmen onları dinlerdik. Ve orada Lose Yourself'i yazıyordu; "No more Mekhi Phifer..." kısmındaydı. Mekhi ise çok mutluydu!

2. DENEME ÇEKİMLERİ

Miller: Çekimlere yılbaşından sonra giriştik. Detroit'te hava çok soğuktu. Paul Rosenberg o soğukta deneme çekimlerini yönetiyordu.

Rosenberg: (Eminem'in ikinci turdaki rakibi Lotto'yu oynayan) Ox'un, Steve Stoute tarafından getirildiğine eminim. Strike (Eminem'in ilk turdaki rakibi Lyckety-Splyt'i oynayan) ise o ortamdan birçok kişiyle arkadaş olan, gerçekten oralardan birisiydi.

Gerald L. 'Strike' Sanders (Lyckety-Syplt): Detroit hip-hop ortamının yarısı bu rol için sıradaydı. Ama beni VIP girişinden aldılar.

Rosenberg: Son karar Curtis'indi. İnce eleyip sık dokuyarak bir sürü kayıt izledi ve canlı performanslara gitti.

Marvin 'MarvWon' O'Neal (yerel rapçi; 8 Mile oyuncusu): Harikaydı. Herkes birbirini tanıyordu. Hepimiz bir süreliğine o ortamda bulunmuştuk. En iyi arkadaşınızın üniversiteden mezun oluşunu izlemek gibiydi.

Maurice Malone (Hip-Hop Shop'ın sahibi): Yönetmen beni aradı, filmin düşük bütçeli bir iş olduğunu düşünüyordum. Ona epey bir kıyafet yolladım, bir sürü de parti fotoğrafları. O zaman buna İsimsiz Detroit Projesi deniyordu. Ben şu kafadaydım: "Parayı dert etmeyin, filmin sonunda dükkanın ismi görünsün yeter."

Strike: Komikti, çünkü o zamanlar FBI'dan kaçıyordum. Deneme çekimlerine gittiğimizde, esasen işin içinde onların olduğunu düşünüyorduk. O dönem sokaklardaydım, silah taşıyordum. Menajerim "Eğer seni tutuklamaya kalkarlarsa ben havaya sıkacağım, o zaman kaç!" falan diyordu. Eminem adam öldürmeye teşebbüs davasındaki kefaletimi ödedi. Proof ona gidip, gereken parayı almış.


Malone: Hip-Hop Shop'ta yapılan kapışmaların yüzde 90'ını iki kişi kazanırdı: Ya Eminem, ya Proof. Em birileriyle kapıştığında Proof katılmazdı, ya da tam tersi. Asla ikisi karşı karşıya gelmedi. Proof bu alanda yapılan rap'in bir nevi kralıydı o zamanlar.

Rosenberg: Future karakteri Proof'un üstüne inşa edilmişti ve başlangıçta deneme çekimlerinde ortalığı yıkmasını umuyor, gelip o rolü oynamasını bekliyorduk. Phifer'ın bu kadar iyi oynayacağı hesapta yoktu.

Scott Silver (senarist): Proof inanılmazdı. Süreç boyunca çok yardımı dokundu. Future'u onun oynamasını istemiştim. Ama deneme çekimlerine katılmadı.

Rosenberg: Hanson daha deneyimli birisini istiyordu, çünkü oyunculuk alanında deneyimsiz olan Marshall'ı dengelemesi gerekiyordu. Geriye dönüp bakınca mantıklı, ama o zaman sinirimiz bozulmuştu.

Jones: Em sürekli çalışıyordu -- kulaklık hep kulağında, elinde not defteri, köşede oturmuş. İlk defa oyunculuk sergileyecekti, her sahnede görünüyordu, kızıyla ilgileniyordu, şehirde bağlantıları vardı, soundtrack albümünü yapmalıydı, onun sözlerini yetiştirmeliydi. İnsanlar bana onunla çalışmanın nasıl bir şey olduğunu soruyor. İşkolik birisi olduğunu söyleyebilirim.

3. PRODÜKSİYON

Rosenberg: Sahicilik konusunda çok uğraştık. Bir sahneyi 20 kere çekiyorduk ve "Pekala, insanlar doğru görünüyor mu? Bu kapışmayı izleyen insanlar gibi mi görünüyorlar?" diye soruyorduk.

Fenelon: Bir boks maçının verdiği hissiyatı arıyorduk, ya da yeraltındaki bir spor müsabakasının. Daha kuralsız bir görünüm vardı, gerçek Sığınak'takinden daha kaba bir depo havası.

Jones: Malik (Özgür Dünya üyesi Moochie'yi oynayan) kıyafetlerimden nefret ediyordu. Beni aldı ve gidip Phat Farm'dan üç tane kot satın aldık, altına Timberland'ler çektik. Düzgün giyinmediğim sürece benimle dışarı çıkmazdı. O giysiler hâlâ duruyor. Onları giyecek fırsatım olmadı pek.

Rosenberg: Dönemsel olarak, giysilerin doğruluğundan emin olmalıydık. Mecca, Carhartt, Triple Five Soul, Champion gibi markalar vardı. Çünkü orası Detroit'ti, Maurice Malone stili, Hip-Hop Shop stili giyimdi.

Jones: Kapışmalara katılanlar gerçek rapçilerdi. Juilliard'dan gelen Anthony Mackie hariç.

Anthony Mackie (Papa Doc): Benim için çılgıncaydı çünkü henüz ilk işimdi. Başladığımızda benim için yazılmış tek cümle bile yoktu. Herifler "Hey, senin karakterin berbat, biz de bunu ekledik. Yap gitsin" kafasındaydı. En büyük olayım Mekhi Phifer'la aynı seviye olmaya çalışmaktı.

Strike: Mikrofonlar elde, şakalaşıyorduk. Eğleniyorduk. Curtis Hanson'a büyük saygımız vardı -- bizi dizginledi: "Eğer bu işi şimdi doğru düzgün yapmazsanız sizi bütün filmden çıkarırım amına koyim." Bizi çabucak muma çevirdi.

Eugene Byrd (Wink): Onu Splinter Usta gibi dikkate alıyordum. Bana Splinter Usta'ymış gibi görünüyordu. Oraya gelirdi, yüzünde o ifadeyi oluşturur ve size bir dakika boyunca bakardı -- ne zaman bir şeyi yanlış yapsak, hemen anlardık. Kelimeleri israf etmezdi.



Fenelon: Curtis harika bir ekip oluşturmuştu. Rodrigo Prieto bugün en iyi 5 görüntü yönetmeninden birisi. Ama o dönemde, ABD'de henüz bir film çekmemişti. Amores Perros'u çekmişti; orada Curtis'in bir filmde sahip olmak istediği kinetik enerji, doğallık ve gerçekçilik vardı. Ve Rodrigo filmi kendisi çekti -- kalabalığın ortasında el kameralarıyla çalışıyordu.

Rosenberg: Yüzde yüz gerçekti. Oynattığımız DJ, DJ Head, o dönemde Eminem'in DJ'iydi. Figüranlara, içmeleri için Black & Milds ve Swishers veriyorlardı. Gerçekten, her detayın doğru görünmesi için çok uğraştık.

Malone: Kapışmaların Sığınak'ta yapılmaması haricinde her şey gerçekçiydi. Esasında kapışma mekanı Hip-Hop Shop'tı.

Craig G (rapçi, danışman): Filmin verdiği his çok hakikiydi. Hatta, Sığınak'taki kalabalığa bakarsanız, pek kadın görmezsiniz. [Gülüşmeler.] Günümüzdeki kapışmaları bilmiyorum, ama genelde kadınların çok da rağbet etmediği bi türdür bu.

Miz Korona (yerel MC; yemek kamyonu sahnesindeki Vanessa): Oyuncuların çoğu, o ortamda bulunan kişilerdi. Öyle Hollywood'dan adam toplayıp da iş yapmadılar yani.

Rosenberg: Los Angeles'ta hiçbir şey yapmadık. Bütün hepsini Detroit'te çektik. Her sahneyi.


4. ORTAYA ÇIKAN GERÇEK KAPIŞMA

Miller: Seti, vaktiyle Eminem ve Proof'un kapışmalara katıldığı yeri baz alarak inşa etmişlerdi.

Rosenberg: Binanın dış yüzeyi sik gibiydi. İnsanlar tüm Detroit'te bu binayı arıyordu. Ama aslında öyle bir yer yoktu.

Miller: Sahici bir ortam kurmak mümkündü, çünkü etrafta sadece genç ve aç insanlar bulunuyordu. Biz dahil.

Byrd: Ortamdaki enerji heyecan vericiydi. DJ harikaydı.

Miller: Ortam coşkuluydu. İnsanlar çok heyecanlıydı. Her 10 dakikada bir, birileri Eminem'e ulaştırmamız için elimize demo sıkştırıyordu.


Strike: Oradaki herkes ya şarkıcı, ya rapçi, ya eski rapçi, ya da aslında-hiç-doğru-düzgün-rap-yapamamış rapçiydi. Bilirsiniz: "Denedim, ama beceremedim." Ve bunların hepsi kötü bir karışımdı. Havada husumet kokusu vardı.

Jones: Orası zorlu Detroit'ti. Zorlu. Detroit.

Byrd: Tanrım, çok sıcaktı. Bir sürü tıkış tıkış insan, orada duman makinesi açık. Mekhi kafası rastalı, dolaşıyor -- onların nasıl kaşındırdığını iyi bilirim.

Strike: Kalabalığın Eminem'i sıkıştırmaya çalıştığı zamanlardı. Ve insanlar size "Neden bir beyaz rapçinin etrafında dolanıp duruyorsunuz?" diyip duruyor. "Beyaz elemanı sikeyim" diyen bir herife attığım tokat yüzünden bugün hâlâ elimde bir yara izi var. Proof ona vurdu, sendeledi, sonra bir tane de ben vurdum.

Çekimlerin bir safhasında, daha önceden planlanmış şekilde, yerel rapçilerin Eminem'e karşı mücadele ettiği sahneler kaydedildi. Görüntüler hiç kullanılmadı.

(Sanırım bu sahneler şunlar, Yutub'da tesadüfen buldum.)



Miller: Sanki büyük bir turnuvada gibiydiler. Onlara en iyi rapçinin Eminem'e karşı rap yapacağını falan söylediler.

Byrd: Eminem hastaydı. Sesi iyi durumda değildi. Montaj için onlarla kapışmak zorundaydı. Ama Eminem'in konuşmaması gerekiyordu, çünkü sesi kalın çıkıyordu.

MarvWon: Seçilen kişilerden biriydim. Benim söyleyeceğim bölüm onun için yazılmış değildi, ama nasıl diyeyim, ona uyuyordu. Ve onun bana cevabı pek kibar olmadı.

Jones: Sadece kamera varmış gibi yapıp birşeyler mırıldanmalıydı.

Bryd: Ve Eminem aniden şunları der gibi kafasını salladı: "Hey, dostum -- Bu işten böyle kurtulmana izin vermem. Az önce söylediklerin, yazılmış sözlerdi."

MarvWon: Normalde bana karşı rap yapmayacaktı. O gün gırtlak iltihabı mı ne vardı. Yönetmen ona sesini koruması gerektiğini söylemişti, o da mikrofonu bırakmıştı. Ama o geri döndü. Ve, bilirsiniz, benim için bir çift lafı vardı.

Eminem: Rabbit'in raundları geçme sahnelerini çekerken tüm mikrofonların kapalı olması gerektiğini söylemiştim. Oraları güya sessiz çekecektik. Birtakım sebeplerden bazılarının mikrofonları açık kalmıştı ve kalabalığın önünde bana saydırmaya başladılar.

MarvWon: Herkes bunu bir fırsat olarak görmüştü. Ona boyun eğmemiz gerekmiyordu. Bazı sebeplerden dolayı, en çok benim söylediklerimi üstüne alınmıştı.

Miller: Birileri Em'i gömmeye çalıştı! Ve mikrofonunu açıp onu gebertti!

Byrd: Onun içini dışına çıkardı. Millet delirmişti: "Ohhh! Ohhhh! Ohhhhhhhhh!"

Strike: Em şöyle dedi: "İki numaralı defterinde yazdığın şeylerle nasıl gelip benim karşıma çıkmaya cüret edersin?" Bunu duyan herkes "Neden böyle bir halt yedin?" demişti.

MarvWon: Rekabetçi olan o, biliyorsun; benim üstüme geldi. [Duraklıyor.] Doğrusu o sözlerin zaten önceden benim için yazıldığını düşünüyorum.

Rosenberg: Birdenbire, ımm, sesi kesilmişti.

Byrd: Planlanmamış bir olaydı. Ben 'kapışma esnasındaki Eminem'i çok duymuştum ama hiç görmemiştim -- heyecan vericiydi.

Strike: Olay buydu. İnsanlar ciddi ciddi korkmuştu. Ahaliye bakınca, normalde oraya çıkıp kapışacak adamların "Yok, ben almayayım. Böyle iyi" kafasında olduğunu görüyordum.

MarvWon: Ona şöyle dediğimi hatırlıyorum: "Hey, neden konuşuyorsun? Konuşman şart değil! [Gülüyor] Bana bırak!"

Eminem: Kalabalıktan reaksiyon gördü ve ben de yanıt vermem gerektiğini hissettim. Sanırım bu içgüdü hiç kaybolmayacak.


5. YAZIM SÜRECİ

Silver: O dönemde kariyerim sona ermişti. Mod Squad isimli bir film yazıp yönetmiştim, berbat bir deneyimdi, ardından başka bir iş bulamadım. Böylece ben de kendi hayat deneyimimi bir fiyasko olarak ele aldım ve bunu kullandım. Filmdeki her sahne, Rabbit'in gittiği her yer, ona filmin başındaki tıkanmasını hatırlatan herkes: Hepsi bir nevi benim hissettiğim şeylerdi.

Fenelon: Orijinal senaryoda, kapışmalar boyunca bunun özünün ne olduğu anlatılıyordu. Buna bazen uyuldu, bazense sahnede yer alan rapçiler tarafından atıldı.


Rosenberg: Aklı başında hiçbir senaristin doğaçlama rap sözleri kaleme alacağını sanmam. Kimse de Eminem için söz yazmaya kalkışmayacaktır.

Silver: Açıkça, bırakın Eminem'i, kimse için söz yazabilecek bir durumum yoktu.

Eminem: En başından beri senaryonun kapışma sahneleriyle bittiğini hatırlıyorum. Bütün film bunun üzerine kurulmuştu. Ama kapışmanın nasıl gideceği ve hangi sözlerin kullanılacağı belirsizdi.

Strike: Paul kendi sözlerimi yazarken beni yönlendiriyordu: "Eminem'e karşı savaştığını unutma! Dünya üzerindeki en iyi rapçinin karşısındasın!"

Fenelon: Herkes kendi sözlerini yazmaya teşvik edilmişti. Marshall sözler üzerinde çok etkiliydi.

Eminem: Ben sadece bazılarının sözlerine yardım ettim ki benimkilerle alakalı olsunlar. Birisi kıyafetlerimle falan ilgili bir şeyler söyleyebilir ki, ben de ona karşılık vereyim. Raundları daha iyi hâle getirir bu. Ama çoğunlukla sözlerini kendileri yazdılar.

Strike: İlk yaptığım rap beni gerçekten değiştirdi. Çılgıncaydı. Ben ve Em oturduk, cümle cümle ne yazdığıma baktık. Daha sonra katılmadığı yerleri direkt yazmaya başladı.

Eminem: Film için yazmak çok zor, çünkü yalnızca yüzleşeceğim kişi için yapmıyorum bunu; senaryoyu biliyorum ve Rabbit her raundda birileriyle karşılaşıyor. Zamanında yarışmalara girdiğimde, rakibin kim olduğunu bilmezdim. Cephanemde birkaç vurucu cümle olurdu ve gerisini o adamın karşısında bulurdum.

Rosenberg: Diğer rapçilerin sözlerini düzeltmesine ve geliştirmesine yardımcı olması için Craig G'yi getirttik -- yeterince özlü olmanın yanı sıra doğru saldırıyı ve doğru kuvveti bulabilmek için.

Craig G: Hâlâ İsimsiz Detroit Projesi dendiğini hatırlıyorum. Senaryoyu yolladılar, neye ihtiyaçları olduğunu vurguladılar. Sözleri yazıp onlara yolladım.Sonra Paul'den ikinci bir teklif aldım: "Detroit'e gel, bazı oyuncuları eğitmen gerekiyor." Tamam o zaman, varım dedim. Ama şöyle bir şey vardı ki, önceki gece kimliğimi kaybetmiştim. Öyle olunca New York'tan Cleveland'a, oradan da Detroit'e otobüsle geçtim.

Fenelon: Prova yaptık. Sahneleri çekmeye başlamadan önce haftasonları, ince ayar için bir araya geldik. Kapışmaların yapılacağı yer hâlâ yapım aşamasındaydı. Haftaiçi onlar çalışıyor, haftasonu da biz geliyorduk. Herkes boş gününden feragat ediyor ve provalara geliyordu.

Craig G: Benimle otelde buluşuyor, değiştirdikleri sözleri filan gösteriyorlardı. Anthony Mackie'nin bir bok beceremediğini düşünüyordum. Onu kenara çektim ve "Yapacağın işi sikeyim" dedim. Bir boktan anlamadığını söyledim. Amacım onu kızdırmaktı. Sinirlenince de gerekeni yaptı.

Mackie: Bir rapçiyi canlandırmam gerekiyordu ve bütün set gerçek rapçilerle doluydu. "Biraz daha erkek gibi davranmalıyım, beni kızdırmalarına izin veremem" diyordum kendime. Çünkü insanlar konuşup duruyordu: "Bu filmde olmayı hak etmiyorsun, kolpanın tekisin." Ben de sinirden kuduruyordum.

Rosenberg: Marshall kapışma sahnesinin çekimine gerçekmiş muamelesi yaptı. Kimsenin ne söyleyeceğini bilmesini istemiyordu.

Fenelon: Kapışma bölümlerinin gerçek hissi vermesi için büyük bir heves vardı. Eğer çok prova yaparlarsa veya insanlar karşıdakinin ne söyleyeceği hakkında bilgi sahibi olursa bu, reaksiyonun doğrudanlığını etkileyebilirdi. Günün sonunda o sahneleri birçok kez çekmiştik. O anları gerçekten yaşamak imkansız olacaktı. Ama Marshall pes etmedi.

Strike: Ne söyleyeceğini bilmiyordum. Beni şaşırttı. Çoğu kısım gerçek kapışma gibiydi, bu şekilde olması yönünde kurgulanmıştı.


6. KAPIŞMALAR


(Şuradan da aynı sahnelerin türkçe altyazılı haline ulaşılabilir.)

O sahnelerde kullanılan ikonik beatler --yani Showbiz & AG’s “Next Level (Nyte Time Mix)Onyx’s “Last Dayz,”  ve  Mobb Deep’s “Shook Ones (Part II)”-- Rosenberg tarafından seçilmişti.

Rosenberg: Mevcut ne varsa durumu ona göre ayarladık -- çok sayıda kayıt düzgünce temizlenemedi, öyle olunca sample olayına girildi. Ama Marshall'ın favori kapışma beatlerini biliyordum. Bunlar o ortamdaki kişilerin gerçekten de 1995 yılında kullandığı beatlerdi. Rapçiler günümüzde gerçek anlamda kapışmıyor. Hep 'a cappella'. Eskiden 'a cappella' yaptığın zaman kaybederdin.

Strike: Sürekli tek hamlede işlerini bitirirdim: "Elvis mezarında ters mi döndü ne?" Split-lickety -- söylediği şey komik ama etkileyiciydi. Ama pantolonunu indirip arkasını döndüğünde, olay bitmişti. O hareketi yapacağını bilmiyordum,bu yüzden o sahnede suratım o haldeydi. Ona "Seni amına kodumu" der gibi bakmıştım.

Miller: Bazı reaksiyonlar ilk çekimlerden alınma, çünkü oradakiler bunları ilk kez duyuyordu. Ve onikiden vurmuştu.

Jones: Daha önce duymuş olsanız bile, cümleler her duyduğunuzda reaksiyon verdirecek kadar karmaşıktı.

Craig G: Ortamda biraz huzursuzluk vardı. Ama harekete geçildiği anda insanlar gerekeni yapıyordu. Detroit kendisini göstermişti.

Fenelon: Mekandaki hissiyat olağanüstüydü. Ve adamlar iki haftadır oradaydı! Her defasında da heyecanlanmak zorundalardı. Ama gerçekten her zaman çok heyecanlıydı.

Jones: Mekhi mikrofon başında harikaydı. Her şeyi doğaçlama söyledi. Sürekli herkese takılıp şakalar yapıyor, insanların heyecanını diri tutuyordu. Tam bir profesyoneldi.

Mekhi Phifer: Birçok şey doğaçlama gelişmişti. Bilirsiniz, bu tip bir filmde senaryoyu tamamen uygulayamazsınız.

Malone: Eminem'in stilinin, bu Detroit'te katıldığı kapışmalar sonucunda oluştuğu söylenebilir. Kalabalığı yanınıza çekmek için yapılacak en iyi şey, akıllıca bir şey söylemek veya şaka yapmaktır. Herkesin karşısındakine gülmesini sağlıyordu.

Strike: Kimse onun ne diyeceğini bilmiyordu. Lotto'ya dedikleri mesela -- "Atlet bağırınıyor, 'Lotto sana yakışmıyorum!'" Bak, o anda, aklımdan şunlar geçiyordu: "Hey, kime bu beyaz çocukla uğraşmasın. Bu inanılmaz bir şey. Onu rahat bırakın. Onunla yarışamazsınız. Onunla yarışamazsınız."


Jones: Sanırım Eminem birçok eşyasını son anda getirdi. Lotto'da bir atlet vardı, Eminem de atlet üzerinden onu seçti. Onun ne giyeceğini bilmiyordu.

Strike: Şükürler olsun ki Lotto'nun yerinde değildim -- bunu tekrarlayıp duruyorum. Eminem'e şöyle dedim: "Hey, şükürler olsun Lotto'ya yaptığın muameleyi bana yapmadın." Oradan geri dönüş olmaz.

Rosenberg: Marshall son tura çıkmak üzereyken Brittany Murphy'yi gördüğümüz ufak bir sahne var; sanki oradan çıkıp baloya gidecekmiş gibi bir kıyafetle. Bu hep canımı sıkmıştır. Onun gibi birisinin kapışmada görüneciğini hiç düşünmedim, ve öyle bir kıyafetle de gelmezdi. Bu daha çok, "Bir saniye -- bu bir film ânı. Bunun için bir şeyler ayarlasak mı?" tarzı bir şeydi.

Miller: Son şarkıda kimse ne diyeceğini bilmiyordu. Geride kalan üç ay boyunca, o sahne çekilecek olursa ne diyeceğini bilmediğini söyledi. Beyni yanmış durumdaydı. Bizse "Eh peki, sen komik ve kazandıran sözlerin kralısın, sorun olmaz" diyorduk.

Silver: Bu arada Dr. Dre de filmin prodüktörlerindendi ve ben filmi ona beğendirmeliydim. Dehşete düşmüştüm amına koyim: Yani, ben kim oluyordum da bir hip-hop filmini Dr. Dre'ye beğendirecektim? Yaptım bunu. Ama altıma sıçmıştım. Ve Dre bana "Eminem hakkında bir filmin altı tane boktan sahneye ihtiyacı vardır" dedi. Ben "Ne?" diyordum. O da "Altı boktan sahne". Açıkçası filmde Dre'ye yetecek kadar boktan sahne var mı, emin değilim.

Rosenberg: Marshall, kapışmaların nasıl gerçekleştiği ve insanların rakiplerini nasıl alt ettiği hakkında Curtis'e epey bir süre eğitim verdi. Bir noktada, diğer kişiyi hedef almak yerine, kendini hedef alıp, böylece karşıdakinin tüm silahlarını elinden alma fikri üzerine tartıştılar.

Fenelon: Curtis için mesele, kelimelerin gücüydü. Babası bir İngilizce öğretmeniydi, şiirle ilgilenen birisiydi. Onu usta olarak kabul etti ve kelimelerin gücüne saygı duydu. Marshall onları bir silah olarak kullanıyordu. Ama sanatsal bir silah.

Silver: Bütün spor filmlerindeki asıl mesele, son müsabakanın nasıl olacağı üstünedir. Nasıl kazanacaksın? Yalnızca "Hey, ondan daha iyi iş çıkaracağım" diyerek olmaz. Farklı bir şeyler yapmak istiyordum. İşte bu, o nadir ilham anlarından birisiydi: Peki ya, gerçekten mal bir karakter olan Cheddar Bob, ona ne diyeceğini söyleseydi?

Eminem: Papa Doc'ın sondaki susma olayı hep var mıydı bilmiyorum, ama işe yaradı. Filmin başında onun Rabbit'i tek başına bıraktığı gibi, ben de onu bırakmalıydım. Sondaki plan hep kendime diss atmam üstüneydi. Çünkü zamanında ben de kapışmalarda bunu yapar ve rakiplerimin ellerini boş bırakırdım.


Silver: Bir başarı hikayesi beni ilgilendirmiyordu. Başarmaya çalışan birisi hakkında değil, anlamaya çalışan birisi hakkında olsun istiyordum. Kendisini tanımlamaya çalışan birisi. O ânı sona koymalısın: "Siktirin gidin, beni tanımlamayın. Ben buyum." Ve bunu sevdim; sonda, işe geri dönüyordu. Anladın?

Fenelon: Sahneleri mümkün olduğunca sırayla çekmeye çalıştık. Eminem'in duygularının gittikçe artmasını istedik. Bu onun hayatı hakkında bir film değildi, ama alakalı hissediyordu. Ki bence tüm oyuncular bu şekilde hissetti -- bütün film bu âna doğru ilerliyordu.


6. SON 

Byrd: O kapışma sahneleri: Detroit'in bu sahneleri gerçekten sevdiğini hissedebilirsiniz. Kaç kere izlersem izleyeyim, ne zaman görsem ne kadar heyecan verici olduğunu hatırlarım.

Phifer: Tam olarak fark etmem, kapışma sahneleriyle olmuştu: Kalabalık, figüranlar; kapışma sahnelerini onlar yarattı. Sözler harikaydı, ama figüranlar... Onlar havaya soktular. Orada ev sahibi olarak bulunmak ve o enerjiyi hissetmek... çok özel hissettiriyordu. Sahnelerdeki enerjimiz bile, daha önce yapılmamış bir şey gibi hissettiriyordu. Rol yapıyor gibi değildik. O karakterler 'olmuştuk'.

Miller: Bu film benim aklıma kazınmış durumda. Sanki alzheimer olsam da bu deneyimi yine hatırlarım gibi geliyor. Bu film hayatımı değiştirdi.

Jones: Tuhaftı: Orta Amerika artık rap müziği her zamankinden daha iyi anlıyordu. Rocky falan gibi bir etki yaratmıştı.

Rosenberg: Paramount'taki bazı insanların bana "Bilirsin, bu özel bir şey. Ne zaman ekranda görünse, gözlerini alamıyorsun" dediğini hatırlıyorum. Şöyle düşünmüştüm: "Pekala, bunlar ciddi sanırım; ya da beni dravdan övüyorlar." Kapışma sahnelerini montajladıktan sonra, ne demek istediklerini anladım.

Jones: Çok eğlenceliydi; hayatımın en iyi dönemlerinden birini, kışın ortasında Detroit'te yaşamıştım.

Fenelon: İçinde bulunduğum en büyülü anlardan birisi olduğunu düşünüyorum.

Silver: Oturup son sahneyi izledikten sonra "Ah, inanılmaz. Hayal ettiğimden bile daha iyi" demiştim. Bu rap, yazdığım her şeyden daha iyiydi. Bir doğaçlama gibi de değildi; sanki bir şarkı icra ediyordu. Bir müzikal gibiydi. Curtis ve Em'in verdiği harika bir karardı bu. Ve en iyi sahne filmin sonuna konmuşsa, her zaman işe yarar.

Malone: Eminem ilk çıktığında tekerleme usulü rap yaygındı. Onu kapışmada ilk duyduğumda, ne dediğini doğru-düzgün duyamamıştım bile. Bu herif çok iyi -- biraz yavaşlasa iyi olur diye düşünmüştüm. Sözleri biterken yuhalanıyordu. [Gülüyor.] Sonra stilini değiştirdi.

---

(Ek bölüm ve video: Çeviri için bakınırken, VIBE dergisi için, filmin 10. yılına özel bir röportaj verdiklerini gördüm. Onu da çevireyim dedim. Bir de en sonda, filmin yapımıyla ilgili belgeselimsi bir şey var. )


VIBE: Eminem, o dönem hiç oyunculuk tecrüben bulunmuyordu; ama hikaye Detroit'te geçiyordu, ve senin bazı deneyimlerine dayanıyordu. Kameralar çalışmaya başladığında, o adamların oyunculuk dünyasına girdiğini hissettin mi, yoksa onlar mı sana ayak uydurdu?

Eminem: Kesinlikle beni aşan bir işe bulaştığımı hissediyordum. Tamamen yeni bir olaydı, tüm o adamların etrafımda olmasından memnundum. Benim için en zor kısım, cümleleri hatırlamaktı. Çünkü gerçekten yapmam gereken tek şey, Dre ile anlaşmadan önce sahip olduğum kafa yapısına geri dönmekti. Çünkü kendim olmak pek de zor değildi.

Anthony Mackie: Benim için çılgıncaydı çünkü henüz ilk işimdi. Başladığımızda benim için yazılmış tek cümle bile yoktu. Herifler "Hey, senin karakterin berbat, biz de bunu ekledik. Yap gitsin" kafasındaydı. En büyük olayım Mekhi Phifer'la aynı seviye olmaya çalışmaktı.

Mekhi Phifer: Başardın dostum! Başardın!

Eminem: Filmi düşündüğümde, en güzel şeylerden birisi herkesin sette arkadaş olmasıydı. Film, gerçek hayattaki ilişkilerimiz üstüne inşa edildi bir nevi.



Bunun hayat hikayeniz olmadığını hep söylediniz. Herkesin böyle düşünmesinin önemi var mı sizce?

Eminem: Benim için çok mühim değil. Gerçekten müziğimi dinleyen insanlar, filmde neyin gerçek olup olmadığını muhtemelen biliyordur. Benim hayatımdan alıntılar ve esintiler vardı, ama genel olarak şans tanınmayan birinin hikayesiydi. Filme başlamadan bile önce çok prova yaptık ve ben her sahnede vardım. Her gün sabah 6'dan öğle arasına, sonra da öbür sabahın 5'ine dek oradaydım. Bir yerden sonra o karakter gibi hissetmeye başladım. Ben B-Rabbit'tim, çünkü bu filmin içindeydim. Ona dönüşmekten başka çarem yoktu.

Phifer: Acil Servis dizisine başlamak üzereydim ve o ara 11 Eylül olayı gerçekleşti. Onlar "Pekala, Detroit'e uçmanı istiyoruz" diyordu. 13 Eylül filandı. "Uçağa binmiyorum! Burada kalıyorum ve bir doktor olacağım, kahretsin!" Senaryoyu henüz okumamıştım ve onlar Curtis'in ofisinde oturup okumam konusunda çok gizlilik içinde davranıyordu, çünkü etrafa göstermiyorlardı. Ama okuduğum zaman "Oov, harika" demiştim. Eminem ve benim kimyamın uyuşup uyuşmayacağını görmek için beni Detroit'e götürdüler. Çabucak kaynaştık ve "Harika olacak" diyordum. Diğerleriyle tanışınca da aynı durum geçerliydi. Verdiğim en iyi karardı.

Miller: 8 Mile, nereye gidersem, kiminle konuşursam saygı gören bir iş. Dün ben ve Cheddar başımız eğik yolda yürürken, bir çocuk arkamızdan gelip filmdeki şu sözleri söyledi: "Hatunlardan konu açıldı mı değişir işler/Rap yaparken bana mafya babası derler."

Jones: [Gülüyor] Evet, o sözleri kim yazmıştı?

Eminem: Onun single'ının çıkması lazımdı. "Ten freaky girls! Ten! Ten!"

Miller: Bir şey paylaşmak istiyorum: Eminem'in şöhreti yüzünden dışarda dolaşmak pek mümkün değildi, ama Proof çokça geziniyordu. Ve dürüm partisini hatırlıyorum... Şarkı söyleyip duruyorduk ve benimle Cheddar'ın partiye girmesine izin vermediler çünkü bizi tanımıyorlardı. Sonra Proof geldi ve halletti! Bir süredir filmlerde oynuyorum, çok fazla eğlenceli adamla tanıştım. Bunlar gerçekten özel zamanlardı. Belli bir tecrübeye sahip olan Em ve Mekhi'ın kapsayıcı doğaları bizim için harikaydı. Gerçekten çok özel şeylerdi.

Eminem: Bu sözler için kesinlikle minnettarım.

Phifer: Harika adamlarsınız. Bizim için işleri çok kolaylaştırdınız.

Mekhi, canlandırdığın karakter Proof'un üzerine kurulmuştu. Onu anlamaya yönelik konuşmalarınız oldu mu?

Phifer: Kesinlikle. Onunla özellikle oturup konuşmadık, çünkü karakterin kendisi konuşuyordu zaten. Onu 1995'tek haliyle ortaya koymak istedim. O yüzden beni o manyak saçlarla gördünüz! [Gülüyor] Bu iş bile son dakikaya kalmıştı -- saçlarımı az kalsın öremiyorduk, çünkü verdiklri peruk yanlıştı.

Eminem: [Gülüyor] Hip-Hop Shop'ta takılırken, saçları sebebiyle ona 'Wolverine' derdik. Bence genel olarak, nasıl ben tamamen kendimi oynamıyorduysam, Mekhi'ın da tamamen Proof olması gerekmiyordu. Sahiciliği koruduğu sürece sorun yoktu -- ki bence bunu becerdik. Sadece Detroit olmalıydı.

Evan, ilk provalarda Eminem nasıldı?

Eminem: Tam bir dalyaraktım! [Gülüyor]

Jones: Herkesin söylediği gibi, muazzamdı. Bir keresinde bizi Detroit Lions maçına götürmüştü. Dönerken arabamıza atladın, bize yeni albümde (The Eminem Show) yer alacak şarkılardan bölümler söyledin ve hepsi harikaydı. Hepimizi aileden birisi gibi hissettirdi.

Eminem: Vay be, harika. Lions maçını unutmuşum. Manyaktı.

Mackie: Eminem beni bilardo oynamaya götürmüştü ve orada striptizciler aklımı da yevmiyemi de almıştı.

Eminem: Senin yevmiyenle karılara para mı yağdırıyorduk?

Mackie: Boktan bir oteldeydik ve stiptiz kulübünün otoparkında param için kavga ediyordum.

Eminem: "Yevmiyeyle yağdırmak", bence bu sonraki albümün ismi olabilir.

Filmler işbirlikçi süreçler, yaratım sürecinin bir noktasında hata yapılabilir. Bunun başarılı bir film olacağına dair güven hissi, ilk olarak ne zaman geldi?

Miller: Evan ve ben bunun hakkında çok konuşuruz; hepimiz çok gençtik vs... Bu işin bir klasik olacağını öngöremezdim. Filmin gösterime girmesi ve büyümesinin ardından bile, her şeyin nasıl ilerlediğini düşünüyordum... Ama Curtis'in, filmin önemli yerlerini izlemek üzere hepimizi bir araya toplamasını hatırlıyorum. 4-5 dakika falandı ama muhteşemdi. Herkes "Ah, sanırım bir şeyler becerdik" diyordu.

Eminem: Ben sadece aptalca görünmediğimi umuyordum. "Umarım iyi bir film olmuştur, bir sorun yoktur ve sıçıp batırmamışızdır."

Phifer: Çekimlerin ilk günü, Cheddar Bob'ın kendisini vurmasından sonra onun evinden ayrılıp "Big O's"a gidişimizi hatırlıyorum... Gerçekmiş gibi hissetmiştik. Ben ve Em'in Sweet Home Alabama'yı söyleyişimiz.

Kapışma sahneleri nasıl yazıldı?

Eminem: Curtis'in elinde bir sürü yazar vardı ve sonradan ben onların yazdıklarına bakacaktım. Orada elemanlarla oturup "Bunu değiştirseniz nasıl olur?" diyebilirdim. Benim için en zor şey, en sondaki sözlerin nasıl olacağını çözmekti. Diğer elemanlarla birlikte ne söyleyeceğim hakkında düşünürken --"Pekala, sen onu diyeceksen, ben bunu yazacağım."-- sonuncusu zorluyordu, çünkü orada benim vereceğim bir cevap yoktu. O yüzden ben de, bir başkasının ne dediğine bakmadan, kendim yazmak zorunda kaldım.

Mackie: Curtis'e vermeliydim, çünkü o bizi zorluyordu. Olay sadece "Peki, elinde ne varsa getir" gibi bir şey değildi. Sizin "Bu yeterli mi?" demenizi sağlardı. "Yeteri kadarını yapabiliyor muyum?"

Eminem: Kapışma sahneleriyle ilgili bir başka nokta da bu: "Bunun kusursuz olmasını istiyorum" dediğini hatırlıyorum. Sonra da gider "Bu yeterince iyi mi?" derdi. Tekrardan gider, yeni bir şeyler yazardım. Kesinlikle bizi daha iyisi için zorlardı.

Anthony, sen Papa Doc'ı, Özgür Dünya'nın liderini oynadın. 10 yıl sonra tekrar bir kavga başlatmak istemiyorum ama, sunucu onun menajeri olmasa, kapışmayı gene de kazanır mıydı?

Mackie: Kesinlikle hayır! Curtis'e "Papa Doc'ın kazanması imkansız!" demiştim. Düşüncem buydu. Önce ilk turda beraberlik olması gerektiğini, sonra geri dönüp, yapacağını yapması gerektiğini söyledim. Ama sahneleri çektiğimizde gayet iyi oldu ve işe yaradı. Kalabalığın enerjisi ...

Phifer: O Chin Tiki'de değildi, mal. Git filmi bir daha izle. Sığınak'taydı o. [Gülüyor]

Eminem: Abi, Chin Tiki'de 10 acayip kız vardı. Nasıl karıştırırsın?

Jones: Biliyorsun, "Bu herif Cranbrook'a gitti, yani bir özel okula" şeklinde bir cümlen vardı, biz de çok önemsemedik... Ama Mitt Romney orada okumuştu!

Mackie: İnanılmaz. Bunu bilmiyordum!

Phifer: Papa Doc gibileri böyledir. Ölümüne cumhuriyetçi.

Mackie: Papa Doc, Detroit valisi olunca bunların hepsini hasıraltı ettim.

Evan, Omar senin 'Cheddar Bob' olarak tanınmandan söz ediyordu. Aradan geçen 10 yılda silah kullanmayı öğrenebildin mi?

Jones: O filmdeki silah, oynadığım tüm filmlerde gördüğüm en boktan silahtı.

Eminem: Kovboy silahı gibiydi.

Jones: Plaxico Burress'a 'Cheddar Bob' denmesine bayılmışımdır.

Miller: Cheddar Bob'a rap dünyasından çok güzel göndermeler var.

Phifer: Beanie Sigel.

Eminem: Busta Rhymes.

Phifer: Komik olan ne, biliyor musun, Evan? Sen işini yaptın, çünkü insanlar bazen gelip "Cheddar Bob gerçekten öyle birisi mi?" diyor. Ben de "Hayır, o iyi durumda! Hafiften sıyırmış falan değil. Çok zeki bir adam!" diye cevap veriyordum.

[Gülüşmeler]

Phifer: Ama bu rolü "oynadı", demek istediğim bu! Oynadı!

Figüranlardan birisi, bir röportajda, Brittany Murphy'nin sette merdivenlere oturmuş şarkı söylerken, yönetmenin hazır olmasıyla anında rolüne girebildiğini söylemişti. Onun etrafında olmak nasıl bir şeydi?

Eminem: Brittany iyi bir karakterdi, harika bir kızdı. Çok mütevazıydı; herkesle konuşurdu.

Jones: Ve çok iyi bir oyuncuydu. Role çok şey kattı.

Phifer: Hayat doluydu.

Mackie: Her zaman olumlu konuşurdu, ve iş zamanı işini yapardı! Evan'ın dediği gibi, role çok şey ekledi. Senaryoyu okuduğunu ve boşluklar bulunduğunu söylediğini hatırlıyorum.

Em, bize sette şarkı yazmaktan bahsetsene.

Eminem: 'Lose Yourself''i yapışımı hatırlıyorum. Yemek arasında karavana gidiyordum ve plağı bir kere döndürüyordum, sadece bir tane ve sonra bir sürü doğaçlama yapıyordum. Geri gelip yeniden yapıyordum. Gerçekten bunu yapmaya devam ettim. Bu oradaki en canlı anım -- o şarkı ve elimde bir defterle sette dolaşmak. Eğer onlar olmasa, elime yazardım. Küçük bir hamster gibiydim; yemek karavanımdan koşu bandına gidiyordum, sonra da beat yapmak üzere müzik karavanına geçiyordum.

'Lose Yourself'in çıkması hakkında konuştuğumuzdan beri annenin spagettisi nasıldı?

Eminem: Nasıldı? Gayet iyi olduğunu hatırlıyorum. Gulaş gibi. [Gülüyor]

8 Mil karanlık bir filmdi, ama aydınlık noktaları da vardı: Cheddar Bob'ın kendisini vurması; Eminem'in Xzibit'le kapışması. Sette en eğlenceli gün hangisiydi?

Miller: Hmm. Otoparktaki doğaçlama sahnesi epey eğlenceliydi, çok uzun sürmesi hariç tabii! 19 saat falan orada durmuştuk!



Eminem: Dışarısı da 4 dereceydi.

Phifer: İşte o gün saçlarıma şükrettim -- kafamda bere varmış gibiydi.

Miller: Bir şey diyeyim mi? Final kapışması. Curtis akıllıca bir şey yaptı, Marshall da, çünkü bize ne söyleyeceğini açıklamadı. Direkt prova çekimini yaptı.

Mackie: Reaksiyonlar inanılmazdı.

Phifer: Evi ne zaman yakmıştık? Em, orada az kalsın yanıyor olduğumuzu hatırlarsın! Ateşle ilgilenen eleman az kalsın kendisini yakıyordu, kaşları falan yanmıştı. Şimdi şaşırtıcı bir görünüme sahip -- kaşları yok.

Eminem: Biraz ödüm bokuma karışmıştı. Alevler nasıl aşağı kadar inmişti hatırlamıyorum, ama...

Phifer: Sen oradan atlamış mıydın neydi?

Eminem: Evet.

Mackie: Hepiniz kameramanlarla birlikte ikinci kattaydınız. Gaz boruları birbirine dolanmıştı, eleman da o anda gazı açtı ve alevler pencereden dışarı fırladı... sonra elemanlar kameraları fırlatıp camdan aşağı atladılar.

Eminem: Evet, patlamıştı! Sanırım onları kayda aldılar, ama sonra kamerayı düşürdüler. Filmde gördükleriniz gerçekten oldu, ve sonradan çekimi kestiler çünkü iş ciddiye binmişti.

Phifer: Cehennem gibiydi.

Miller: Çok sıcaktı. Dışarısı 6-7 dereceydi ama ben içerde cekedimi çıkarmaya niyetleniyordum.

Anthony, az önce herkesin kendi sözlerini nasıl yazdığından bahsediyorlardı -- sonlarda rap yapma şansı bulamadın. Merak ediyorum, bu konuda ne kadar iyiydin?

Mackie: Önüme geleni dağıtıyordum.

Eminem: Yani hiç de iyi değilsin. Tam tersi durumdasın. Mikrofon başında çok terbiyesizsin.

Mackie: [Gülüyor] Bu yüzden Curtis benim sadece bir bölümümün olmasını istedi, çünkü "Bu adamın kaybedeceğine kimse inanmayacak" diyordu. [Gülüyor]



8 Mil belirsiz bir sonla bitiyor: Rabbit başarılı olacak mı? Çuvallayacak mı? Filmin daha belirgin bir sonla bitmesi için tartışmalar yaşandı mı?

Eminem: Hayır, sanmıyorum. En güzel kısmı, yoruma açık olmasıydı. Curtis bunun herkesin kendi sebeplerini bulabileceği bir açıklıkta olduğunu söylüyordu. Jimmy'nin ne yapacağını görür gibi olabilirsiniz ama yüzde 100 karar veremezsiniz. İşe yarayabilir, ama yaramayabilir de. Ama bence filmle ilgili en harika şeylerden birisi, sonu.

Jones: Evet, sadece hayatınızda herhangi bir hafta. İzleyen çocuklar fark edemez.

Miller: Kırılganlık bu; kimse yenilmez olmak zorunda değil. Herkesin herkesle ilişki kurabileceği hassas bir an vardır. Diğer filmlerde sıklıkla zaferin yüceltilmesi görülür; kazanmayı sempatik ve sevilesi bir şey olarak göstermek isteyip kahramanın süpermenleştiği bir nokta. Bu film bundan uzak durdu. Bu konuda hakkını vermeli ve yeterince sevgi göstermeliyiz.

Eminem, bu film senin hitap ettiğin kitleyi çok fazla genişletti -- vizyona girmesinin ardından, aniden 7'den 77'ye herkesin konserine geldiği birisi oldun, ki bu konser başına 200 kere küfreden birisi için garip bir durum. Ebeveynlerin seni sevmesine hazırlıklı mıydın?

Eminem: Kariyerim o noktada ben-dünyaya-karşı seviyesine gelmişti. Bakış açım buydu: "Hepinizin amına koyim." Sonra aniden o ebeveynler beni sevecek? Tuhaftı. "Ne yapacağım ben şimdi?" diyordum. İnsanları rahatsız edecek yeni bir yol bulmalıydım. Buna hazır değildim. Hâlâ anlamış değilim. Neyse o. Ne anlama geldiğini halen bilmiyorum, ama neyse o işte.



Yorumlar