Çeviri: Bay Roth ile İngilizce Dersi



Philip Roth gibi bir hocaya sahip olmak nasıl bir şeydir, biliyor musunuz?

Anlatayım.

Sizi 70'lere, Pennsylvannia Üniversitesi'nde okuduğum ve Philip Roth'un oraya, biri yaratıcı yazarlık, diğeri de karşılaştırmalı edebiyat olmak üzere, iki konuda ders vermek için geldiği günlere götüreyim. Yazar olmak gibi bir hayalim olsa da, özgüven eksikliği çekmekteydim; böylece bu edebiyat dersi için kayıt oldum: İngilizce 275. 

Dürüst olmak gerekirse, ben sadece onunla aynı odada olmak istedim. İlaveten, hatırladığım kadarıyla dersin adı 'Arzunun Edebiyatı' idi. Kim Philip Roth'la edepsiz kitaplar okumak istemezdi ki?

Bana itimat edin, bu açıdan sınıftaki diğer 15 kişinin benden farkı yoktu; neredeyse oradaki tüm kızlar Philip Roth'a aşıktı.

İlk günü çok iyi hatırlıyorum, çünkü ondan sonraki her ders de neredeyse aynıydı. Erkenden sınıfa gelirdik, yeni duş almış ve kokular sıkmış, okumamız gereken kitapları okumuş şekilde. Masayla bir olmuş halde yerimize otururduk; sıralar U biçiminde, masasının etrafına dizilmiş haldeydi. Aramızda gergin gergin konuşuyorduk. Bacak bacak üstüne atıyor, sonra vazgeçiyorduk. Ben kaba bir tişört ve o zamanın modası olan bir kot etek giymiştim --  erkekleri delirttiğimden emin olmak için.

Tam olarak dersin başlama saatinde, yani hatırladığım kadarıyla saat 2'de, içeri girdi. Çok uzun, sıska bir adam, öne eğik biçimde yürüyordu; bedeninden önce yüzü odadan içeri girmişti ve bilgili bir zürafayı andırıyordu. Üstünde, neredeyse her derste giydiği bir kıyafet vardı: Hafif kolalanmış, ufak mavi-beyaz kareli bir gömlek; altında kahverengi deri kemer bağlı haki desenli bir pantolon ve kahverengi ayakkabılar. Bizimle çok az göz teması kurdu, ağzının kenarıyla bir "Merhaba" dedi ve yerine oturdu; bacak bacak üstüne attı ve saatini yavaşça çıkardı.

Daha seksî olamazdı.

Saatinin kayışı deriydi, onu çıkarıp kendisine dönük şekilde masaya koydu. Ona 'Bay Roth' dememizi istedi; diğer profesörler kendilerine isimlerile hitap etmemizi isterdi. Sonra o hafta belirlenen roman hakkında konuşmaya başladı: Sayfalar arasında gezinip belirli tema ve detayları işaret ediyor, güzel cümlelerin üstünde duruyordu. El yazısıyla yazılmış,  ince siyah dosyasındaki notlara hiç bakmazdı. Ama tüm romanı kavramışcasına, düşünmeden anlatırdı. Bütün konular, bütün yorumlar.   

Einstein'dan fizik öğrendiğinizi düşünün. Ama siz Bayan Einstein olmak istiyorsunuz. 

Franz Kafka, Gustave Flaubert, Robert Musil, Milan Kundera, Yukio Mişima, Kobo Abe, Saul Bellow ve Bernard Malamud'un romanlarında aşk, romantizm ve seksi keşfettik; ama dersler öyle açıkça erotik geçmezdi. Dikkat çektiği kısımlar asla en ilgi çekici değil, daha ince yerlerdi. Madam Bovary'deki şu cümleyi sevdiğini hatırlıyorum: "Sol eliyle tuttuğu gümüş yaldızlı bir fincandan maraschino buzu yiyordu, gözleri yarı açık, kaşık dişleri arasında." 

Bu cümle üstünde çok zaman harcamıştık; ve orayı okudukça daha seksî geliyordu.

Deneyin bunu. Evde deneyin. 

(Orijinali içi şuradan.)

Yorumlar