Çeviri: Yaratıcılarının Ağzından 'The Infamous' – Yazım Süreci, Hikayeler, Detaylar



Artık efsanevi bir grup olarak görülmelerine ve ikinci albümleri The Infamous'un çıkmasına öncülük etmelerine rağmen, Albert “Prodigy” Johnson ve Kejuan “Havoc” Muchita'nın bu kadar uzun ve verimli kariyerlere sahip olacakları belli değildi. Bekledikleri başarıya ulaşamadıkları, ilk albümleri  Juvenile Hell’de bir hit şarkıları vardı. Fakat sözü edilen ‘Hit It From The Back’ parçası bile onların, 4th & Broadway kayıt şirketinden atılmalarına engel olamamıştı. Prodigy, otobiyografisi ‘My Infamous Life’ta kendisinin ve Havoc’ın söz yazma ile prodüksiyon işini yeterince ciddiye almadığını itiraf etmişti. O zamanlar, ikilinin çok genç olması, yaşananları kabul edilir kılıyordu.

Fakat yaşananlar yapacakları yeni işler için bir dürtü olabilirse, bu kesinlikle iyi bir şeye sebebiyet verecekti. Juvenile Hell için ürettikleri sadece üç şarkı ile, The Infamous albümü ile ulaşacakları o eşsiz tarzın temellerini atmışlardı. Karanlık, karamsar, düşünceli ve uğursuz tarzları, dinleyiciye adeta kıyamette yaşam sürme hissi veriyordu. Havoc ve Prodigy’nin sert ve ölçüsüz sözleri, New York’un Queensbridge bölgesinde büyümenin ne olduğunu anlatan siyah-beyaz bir portre çiziyordu (Evet, Prodigy, Long Island’ın Hempstead bölgesinde doğmuştu fakat hayatı boyunca hep Queensbridge’de bulunmuştu). Bu kadar genç bir ikilinin bu tür soğukkanlı düşüncelere sahip olması sinir bozucu olabilir, ancak reaksiyonlar çoğunlukla pozitif gelince, gerçeklik yankı bulmuş gibi görünüyordu. 

Albümde, “Shook Ones, Pt. II,” ve “Survival Of The Fittest,” gibi büyük parçalar vardı. Bu sayede ‘Dunn ’ sokak ağzını dünyaya tanıtmışlardı. [Çevirenin Notu: ‘Dunn slanguage’ ya da ‘Dunn language’; Mobb Deep, Big Noyd, Nas, Wu Tang, gibi East Coast MC/gruplar tarafından kullanılan New York’a has bir argo tarzıdır. ‘Dunn’ argosunun, Queensbridge toplu konut bölgesinden Prodigy’nin bir arkadaşının ‘son’ (evlat) kelimesini ‘dun’ diye telaffuz etmesiyle ortaya çıktığı bilinmektedir. Dunn argosu ile bağı olan diğer kelimeler; Slug (kurşun) ve crab’tir (korkak). Mobb Deep, ‘dunn language’ denildiği zaman akla ilk gelen oluşumlardan biridir. Mobb Deep’in, 'The Dunn Language' and 'The Dunn Language Part II', mixtape’leri bu argonun en yaygın kullanıldığı projelerdendir.] Günümüzde albümün yıldönümü kutlanıyor [ÇN: Çeviri sırasında tam da 25’inci yıldönümü kutlanmakta] ve biz de The Infamous albümünün yapımında adı geçen kişiler ile konuşmak istedik.

(Yazının orijinali için tıklayınız.)



"The Start of Your Ending (41st Side)"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Hav'in Queensbridge'teki evinde ya da benim Long Island'a bağlı Hempstead'deki evimde kayıt alırdık. İşi şehrin farklı yerlerine yaydıkça daha iyi şeyler ortaya çıkıyordu. ‘The Start Of Your Ending’ büyük olasılıkla Platinum Island'da kayıt alındı. Orası, şarkıları bitirdikten sonra götürdüğümüz yerlerden biriydi. Albümün sonlarına doğru yer alan bir şarkıda da bunu yapmıştık.

O zamanlar beat'leri Havoc ile birlikte yapardık. Bu şarkı ikimizin ortak prodüksiyonuyla meydana geldi. Ben beat'e biraz piyano ekledim, Havoc da bir şeyler eklemişti. Gecenin körüydü, bir litrelik şişelerden içiyor, azıtıyorduk. Her zaman olduğu gibi. Ortamda sigaralar ve fena ot vardı. Şarkının çok büyük bir kısmını bir oturuşta tamamladık. Çünkü zamanında gerçekten çok hızlıydık. Şarkıları evde yapardık, daha sonra stüdyoya geri dönerdik.

Havoc: O zamanlar 19 ya da 20 yaşındaydım. Bir yıl önce Juvenile Hell albümünü çıkarmıştık. Juvenile Hell’in üzerinde çalışırken, ne zaman stüdyoya gitsek birçok insan bizi etkilemeye çalışıyordu. Artık emindik, “Sikeyim, tamam o zaman. Yapacağımız albüm için yeni sözleşme imzaladık. Bu insanlar bizden daha büyükler. Ne yaptıklarının farkındadırlar. Hadi o zaman, onlara şarkılar hazırlayalım” dedik. Orada burada birkaç beat yaptım –belki bir iki tane– ve mutluydum. Ama Juvenile Hell çıktığında, beklediğimiz tepkileri alamamıştık. Şimdi ise sırtlarımız duvara dayanmıştı. Çünkü bunun bizim son şansımız olduğunu biliyorduk. Şöyle durup geriye bakıyorum da, üzerimizde gerçekten çok baskı vardı.

Tüm arkadaşlarımız stüdyoya gelirdi. Litrelik büyük şişelerden bira içer, ot tüttürürdük [gülüyor]. Stüdyoda 20 kişiye yakın olduğumuzu söyleyebilirim. Kontrolden çıkmış bir ortamdı. Eşyalar kırılıyor, kayboluyordu. Başkasının adını verip kendisi için dışarıdan yemek yiyecek söyleyenler de vardı [gülüyor]. Fakat bunlar aramızda sorun yaratmıyordu. Sonuçta biz toplu konular dışında başka bir yer görmemiş bir arkadaş grubuyduk – bunları yapmamız doğal [gülüyor].

Saatli radyoyu ve mixer'in kolunu kıranlar vardı. Bira dökülmemesi gereken yerlere bile bira dökülmüştü. Olay, sonuçta mahalledeki insanların bir araya gelmesiydi, herkes bir diğer kişinin enerjisini hissediyordu. Yani o ortamda beat yaparsam herkes gaza gelebilirdi. Ben de tüm tayfayı stüdyonun içine çağırdım. “Sikeyim, tamam o zaman. Herkes mikrofonun başına geçsin. Kendinizi tanıtın” dedim. İşin, olabildiğince gerçekçi olması için çabalıyordum.

Beat’in bana rehber olmasına izin veririm [sözlerimi yazarken]. Beat’i dinlerken hissettiğim neyse, söz olarak yazdığım şey de o olurdu. Tayfamı sözlerimde anonim olarak tanıtırdım; “Evet, çıkar dök içindekileri adamım Y.G. gibi.” Sözünü ettiğim eleman mahalleden adı çıkmış birisiydi. Milletin malını çalar, kokain çeker ve azıtırdı. Herkes ondan korkardı ama onun da doğası böyleydi. Yani onu kafiyelerimden birine dahil etmeliydim.

Matty “Matty C” Capoluongo – (Matt Life olarak da bilinir) - (Yönetici Prodüktör ve Loud Records’un A&R görevlisi): Schott’ın, kafiyelerin değerlendirilmesi konusunda Mobb Deep ile arası iyiydi. Ben ise işin prodüksüyon kısmında onlara yakındım. Onlarla ilgili aklıma gelen ilk şey şu: Mobb Deep, ilk albümlerinin (Juvenile Hell) özünü üzerinde kafa yoruyordu. Ben de o albümün ‘kaba ev-stüdyosu’ versiyonunun neye benzeyeceğini tasarlamaya çalışıyordum. 
Kasette en başta, albümün çekirdeğini oluşturan beş ya da altı şarkı bulunuyordu. Bunlar, Survival of the Fittest,’ ‘Shook Ones,’ ‘Give Up the Goods,’ ve ‘Temperature’s Rising’ adındaki şarkıların orijinal versiyonlarıydı. Ortada albüme girememiş birkaç şarkı daha vardı. O şarkılarla ilgili en büyük sorun şüphesiz sample’lardaydı.

Mobb Deep’in üzerinde çalıştığı yeni albümün ufak bir kısmı piyasaya sızdırılmıştı ve birçok insan kasetin demo olduğunu düşündü. Ama unutmayalım ki Mobb Deep’in yapımcı bir şirket ile anlaşması vardı. Yapımcı şirketleriyle daha önceden bir albüm çıkarmışlardı. Bu sızıntılardan sonra ortaya yeni bir şarkı çıkacaksa, o da Havoc’un yapım şirketiyle anlaştıktan sonra elinde The Source dergisiyle yanıma gelmesiyle mümkün olacaktı. O şarkı 'Patty Shop'tı. Mobb Deep’in ikinci stüdyo albümü macerası işte böyle başlamıştı.

Patty Shop’ı Stretch Armstrong’a vermiştim. O da şarkıyı radyoda çaldı. Stretch bu hareketiyle Loud Records’ın sahibi Steve Rifkind’ın dikkatini şarkı üzerine çekmişti. İlk başta, şarkının bu haliyle çıkmasını düşünüyorduk fakat daha sonra stüdyoya geri dönerek, şarkıyı daha temiz hale getirmeye karar verdik. Çünkü şarkı Mobb Deep’in ev stüdyosunda kaydedilmişti. Beat’teki davullar yarım saniye gecikmeliydi ve nakaratta Redman vardı. İster inanın ister inanmayın Redman bir Mobb Deep şarkısındaydı. Şarkı hiçbir zaman istedikleri seviyeye ulaşamamıştı. Onlar da bu şarkıya albümde yer vermeme kararı aldı.


Stüdyodan sorumlu kişiydim. Ses cihazları işinin yanında bütçeyi de idare etmem gerekiyordu. Projedeki rolüm, gereksiz harcamaları engellemek için gözlem yapmaktı. İlk başta bütçe oldukça azdı ama paramızı müzik dışında her şeye harcıyorduk. Dürüst olmak gerekirse bütçe 6 haneliden daha  düşük bir paraydı. Stüdyolar, yiyecek bütçesi hakkında karar verme yetkisine sahipti. Konu Mobb Deep olunca iş, şu iğrenç ve baskıcı ilişkilerden birine dönüşüyordu.

Mobb Deep stüdyoya 20-30 kişiyle gelir ve 800 tavuk kanadı siparişi verirdi. Chung King adındaki yerin müptelasıydık. Onlar da bu batağa batmışlardı. Restoran, bir sonraki yıl iflas edecekti. Prodigy ve Havoc'a, bütçelerini nasıl yakmak istedikleri konusunda akıl vermeyi bırakmıştım. Çünkü artık işler olduğundan daha pahalı olmayacaktı.

Schott 'Free' Jacobs (Yönetici Prodüktör ve Loud Records’un A&R görevlisi): Mobb Deep’in anlaşması pek fazla değildi. Kesinlikle 70,000 dolardan daha az bir bütçeydi. Sanırım 60,000 dolar gibi bir şeydi. Mobb Deep devamlı gelip, “Q-Tip ile karşılaştık ve Tip, ‘size yardım etmek istiyorum’ tarzı cümleler kurdu” diyordu. Olaydan haberim bile yoktu. Sanrım Matty, Chris Lighty’yi telefonla aramıştı ve işin sonunda oturup iş konuşmaya başladık. Fiyat aralığı hakkında müzakere ettik. Albümün mixing’i için tüm yetkileri Q-Tip’e devretmemiz oldukça iyi hissettirmişti. Bazı şarkılar tamamen hurdaya çıkmış gibiydi. 

Albüm oldukça sıkı duruyordu fakat Tip stüdyoya girdiği andan itibaren şarkılarda farklı sesler duymaya başlamıştı. Kick’leri, zilleri ve onun gibi birçok şeyi değiştirdi. Ayrıca Havoc’ın Tip’ten yeni bir şeyler kapmasını izlemeye şansınız oluyordu. Tip bildiği her şeyi ona öğretiyordu. Beat yapma işindeki formatı, formülü gösteriyordu. Çifte kick’lerin nasıl yapıldığı konusuna kadar öğretiyordu. Tip’in bir anda ortaya çıması ve her şeyi gıcır gıcır parlatması acayip bir şeydi. Yaptığı etki daha çok beat alanındaydı. Bu şarklardan herhangi birisini kulüplerde çalarsanız, davullar ve diğer tüm enstrümanların sesi ortamı adeta sallar. Tip, şarkıların sesini devasa hale getirme konusunda her zaman bir ustaydı.

“Start of Your Ending” yapım sırasına göre en son tamamlanan şarkı olabilir. Bu şarkıyı hazırladığımız günlerde şarkı aralarındaki konuşmaları da tamamlamaya çalışıyorduk. Albüm büyük ölçüde tamamlanmıştı, bizimkilerin de kendine güvenleri tamdı. Şarkı aralarındaki sözlerde bunu hissedebilirsiniz. P (Prodigy) o şarkı arası sözünün kafiyelerini yarım saatte bitirmişti adamım. Oldukça hızlı ve de organik duruyordu. Böylece albümde kendisine yer buldu.





"[The Infamous Prelude]"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Tüm gece boyunca stüdyodaydık, kendimizce takılıyorduk. İçimdekileri dökmek için biraz kağıda bir şeyler karaladım. O an Juvenile Hell albümünü çıkarıyoruz gibi hissetmiştim ve işler iyi gitmemişti çünkü prodüksiyon ve sözlerde elimizden gelenin en iyisini ortaya koyamamıştık. Biraz para ve televizyonda görünmek isteyen genç çocuklardık. Sonuç olarak, satmayan bir albüm oraya çıkarmıştık. İnsanlar bu albümü içlerinde hissedememişti.

The Infamous albümünü yaparken, bu şarkı arasını hazırladım çünkü nasıl bir hayatımızın olduğunu insanlara anlatmak istiyordum. İnsanlar o zamanlar bunu bilmiyordu. Biz de bunu insanlara, “Adamım bizim olayımız bu. İşler burada böyle yürür. Diğer her şeyi sikeyim” şeklinde anlatmak istedik.

Keith Murray şarkı arasındaki bu sözleri kendisine söylediğimi düşünmüştü [gülüyor]. Kendisi hakkında böyle şeyleri söylediğimi nasıl düşündüğünü bilmiyorum. Düşüncesi bile çılgınca geliyor bana. Eskiden ortada konuşan birkaç eleman vardı. Eğer üstüne alındıysan sanırım senin hakkında konuşuyorum demektir. 

Ama aklımdan geçen şey zencilere, bizimle ortalıktaki diğer rapçiler arasındaki farkı anlatmaktı. Bizim bu boku yeme tarzımız da böyle ve diğer tarzlar bizim yaptığımız işle karşılaştırılmaz. Günümüzden, zamanında yapılan tüm o rap şarkılarına bakın ve sonra Mobb Deep’e bakın. İşte bu şarkı arasında, millete bunu göstermeye çalışıyordum. 



Havoc: Stüdyoda sadece söz yazmak için bulunduğumuz anlar vardı. Bunun için farklı zamanlarda stüdyoya giderdik. O günlerden birinde P stüdyodaydı ve kendine has yaratıcı ruh haline bürünmüştü. Kendisini adeta kaynıyor gibi hissediyordu. Yazdığı şeyleri söyledi ve ortaya gerçekten klasik bir şarkı arası çıktı [gülüyor].

Eğer yaratıcılık alanınıza geçiş yaparsanız, üreteceğiniz şey için ortaya sonsuz olasılık çıkar. Durum aynen şuna benziyordu: “Kim böyle bir şeyi yapar ki? Siktiğimin şarkı arasını iki-üç dakikalık bir konuşmayla hazırlamak da nedir? Çılgınca bir şey bu.”

Matty C a.k.a. Matt Life: “Evet, şarkı aralarını her şey bitince yapacağız” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Şarkıları mix’lerken bunu gerçekleşiremeyiz. Şarkı araları ses olarak kendisinden önce gelen şarkının bir parçasıymış gibi olmalıydı. Fakat her şey bittikten sonra düşünülmesi gereken bir konuydu. ‘The Infamous Prelude’ ve ‘Just Step Prelude.’ Böyle yapılmıştı.

Bu iki şarkı arasını, tüm parçalara son rötuşlarını attığımız anda ayarladığımızı hatırlıyorum. Şarkıları sıralama, mastering ve ufak şarkı aralarını bir araya getiriyorduk. Bu iki şarkı arasının da birbirine bu kadar benzemesi, onları dinlerken aynı şeyi hissetmeme neden olmuştu. Mutluluktan gözleri dolduracak bir tatmini mümkün kılan anlardı.





"Survival of the Fittest"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Bu şarkıyı Hav’in Queensbridge’deki evinde yapmıştık. Beat’leri Hav’in evinde hazırlardık [ama kayıtları stüdyoda alırdık]. Bazen de beat’leri evde yaparken şarkını sözlerinin bir kısmını da tamamlardık, daha sonra stüdyoya gidip geri kalanını tamamlardık. Bu, Hav’in beat’ini sevmediği çalışmalarımızdan biriydi. Tüm şarkıyı silmek üzereydi. Bir sürü bomba beat’i beğenmediği için silmeye kalkışırdı ve bunu yapmaması için fikrini değiştirmeye çabalardık. Mahallenin bir yerinde takılıyordum, daha sonra eve geldim ve Hav beat’i çalıyordu.

“Lanet olsun adamım, bu siktiğimin güzelliği de ne böyle?” demiştim. Hav ise, “Bu boktan beat’i çöpe atıp yenisi yapacağım” diyordu. “Hayır çöpe atma bunu zenci, sakin ol. Bırak da diğer zenciler duysun bunu” dedim. Ardından bizim zencileri çağırdım. Beat’i dinleyen herkes, “Yo, bu bok çok çılgınmış adamım” diyordu. Daha sonra ikimiz de sözleri yazmaya başladık ve oldukça güzel bir iş ortaya çıkmıştı. Tüm nakaratları bir günde tamamlamıştık. Yazdıklarımı saklamam gerekiyordu.
Hav’in babası DJ’di. Bu sayede Hav’in 70 ve 80’lere ait birçok albümü olmuştu. Aslına bakılırsa ikimiz de oldukça iyi bir plak koleksiyonuna sahiptik. Hav, onunla tanışmadan önce de plaktan dinliyordu. Kaset oynatıcının kayıt tuşuna basıp, ardından durdurma tuşuna basarak sample çıkarmaya çalışıyordu. Kayıt tuşu, durdurma tuşu, kayıt ve durdurma: Beat’leri bu şekilde yapıyordu. Tanıştığımız zaman ekipmanlarımızı getirip ortaya koyduk. İşte tam bu zamanlar ciddi anlamda beat yapma işine başlamıştı. Aslında, ona sample almayı, sekansları ayarlamayı ilk ben göstermiştim. İşi kaptıktan sonra olaya balıklama daldı ve çılgınca şeyler yapmaya başladı.



Havoc: Toplu konutlardaki evimde kendi başıma beat yapıyordum. ‘Shook Ones’ı çıkarmıştık ve kendimize güvenimiz gelmişti. O zamanlar caz albümlerinden sample kesiyordum ve kayıtlardan birinde bir döngü bulmuştum. Döngüleri birleştirip sample’ı çıkardım. Stüdyoda kayıt alırken, beat’ten olabildiğince çıtırdama sesinin gelmesine çalıştım.

Kuzenim Ferg’ün stüdyoya girdiğini hatırlıyorum. Brooklyn’den biriydi. Sokaklarda takılan tehlikeli biriydi ve yaşı henüz on altıydı. “Yo, kayıt odasına gir ve nakarat kısmında sadece arkadan hafifçe mırıldan” dedim. “Evet, ‘Thug Life’ biz hâlâ bu hayatı yaşıyoruz” diye yanıt vermişti. Ve tüm bunlar Tupac henüz 'Thug Life' lafını  kullanmaya başlamadan önceydi. Bu sözü ilk diyenlerden biri o muydu bilmiyorum. Fakat kalbinden gelerek bunu söylemişti. Bu işleri yaparken Tupac’tan haberimiz yoktu. Küçük kuzenim kayıt odasına girmiş [nakarat işini halletmişti] ve ortaya bomba gibi bir şey çıkmıştı. O zamanlar gerçek bir rapçi değildi. Onun daha önce birkaç kafiye yazdığını biliyordum ama onu bu yüzden kayıt odasına sokmamıştım. Onu oraya, o tarafsız ve yalın enerjiyi almak için yollamıştım.

“[Timberland marka botlar ve ordu sertifikalı kamuflajlar üzerine sözler yazmıştım] bunu yapmaktan hoşlanıyorduk. Dümdüz mahalleden çıkmaydık. Zarif giyinen elemanların tarzını temsil etmiyorduk. 
“Yo, Timberland’leri çıkar oraya” kafasındaydım. Olabildiğince serttik. Aynanın karşısında yarım saatini harcayan siktiğimin adamlarından değildik. Bir hafta boyunca aynı pantolonu giyip dolaşırdık. Ayaklarda botlar, ellerde litrelik bira şişeleri ile mahalledeydik. On kereden dokuzunda bu iş böyleydi. Yalan yok. Biz böyle giyinirdik.


Matty C a.k.a. Matt Life: Şarkının orijinal versiyonunun nakarat kısmında, James Brown’ın “Biz alttan gelmeden, Üstünden geç” dediği kısım vardı ve bu bölümün gitmesi gerekiyordu. Yayıncıların istekleri göz önünde bulundurulursa sample’daki bu küçük kısım değersizdi. İlk kez bu tür bir sorunla yüzleşmiştim ve "Kalmalı mı?" yoksa "Gitmeli mi?" konusundaki kararda gruba yardım etmiştim.

Schott Free: Ofisimden ayrılarak Havoc ile birlikte stüdyoya gittiğimi hatırlıyorum. Sample’ın bir kısmını kesip, davulları bir dakika kadar uzatırken binlerce sigara içiyordu. Beat’teki o harika piyano kısmını yakaladığı anı hatırlıyorum. O an bütün tayfa, “Oooo” demişti. Şarkının formatını, sözlerini ve her şeyini aynen böyle hazırlamıştı.

Sonra işin başına Q-Tip geçmişti. Beat’in döngü halinde akan kısmını Havoc’ın yaptığı gibi bırakmıştı. Fakat daha sonra beat’in içine sızarak davulları tamamen değiştirmişti. Bu değişiklik tüm şarkıya yansımıştı. Eğer bu şarkının orijinalini dinlediyseniz, bilirsiniz. Hâlâ kasvetli havası ve sokağın kokusunu hissedebiliyordunuz. Fakat orijinal versiyon, Tip’in davulları değiştirdikten sonraki hâlinin yanına bile yaklaşamazdı. Tip, Havoc’ın beat’indeki döngüyü almış ve davulların sesini beat’teki döngünün üstüne taşımıştı.




"Eye for a Eye (Your Beef Is Mines)" f/ Nas & Raekwon


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: O gece Staten Island’da Ghost (Ghostface Killah) ve Rae (Raekwon) ile takılıyorduk. Onlarla yeni tanışmıştık. Schott Free, bizi Staten Island’a getirmek istiyordu ve “Yo, size Wu’yu tanıtmak istiyorum” diyordu. Wu-Tang, Loud Records ile yeni anlaşmış bir gruptu. Schott Free, “Siz zencilerin birlikte müzik yapması gerek” demişti. Böylece bizi o gece Staten Island’a getirdi.
Rae ve Ghost ile takılıyorduk. Ot tüttürüyor, litreliklerden bira içiyorduk. Toplu konutlarda kafamıza göre eğleniyorduk. O zencilerle takılırken, Rae, “Yo, bizi Nas ile tanıştırın. Onunla şarkı yapmak istiyoruz” demişti.

Biz de, “Tamam o zaman, ayarlayalım bu meseleyi” dedik. Rae, o gece bizi kendi toplu konularımıza bırakmıştı. Rae’ye “Yarın sizin için Nas’ın numarasını alacağız, böylece şarkı işini gerçekleştirmiş olacağız” demiştik. Ertesi gün Nas’a durumu anlattık.

Nas’a, “Wu-Tang’ten Raekwon seninle şarkı yapmak istiyor. Stüdyoya gel, ikinizin de birlikte yer alabileceği bir şarkımız var” demiştik. O da stüdyoya geliverdi. İşte zenciler birbiriyle böyle tanışır. Bir sonraki gün ise kayıt almak için herkesi stüdyoda toplamıştık.

Aslına bakılırsa, beat’i ve geri kalan her şeyi o stüdyo buluşmasında ayarlamıştık. Dört saat boyunca şarkıyı yapma işine kapanmıştık. Eskiden bu işlerde bir sekans yoktu, neyi hissediyorsan onu gerçekleştirirdin. Şarkıyı yapmak istediğin zaman başına oturur ve yapardın. Bu sadece yaratıcılıktı.

‘Eye For A Eye’, albüm için hazırladığımız son şarkılardan biriydi. Şarkıyı tamamlamıştık. ‘Eye For A Eye’dan yaklaşık bir hafa sonra Rae, Nas ile birlikte ‘Verbal Intercours’ adlı şarkıyı yapmıştı.

Havoc: Beat’i ben yaptım, Prodigy de nakaratı yazdı. Sonra da herkes bu nakaratın rehberliğinde ilerledi. Şarkıya kitlendik, sözlerimizi yazdık, kendimizi verdik ve oraya şu yeraltı klasiklerinden biri çıktı.

Stüdyoda deliler gibi ot tüttürüyor, likör içiyor ve küfürleşiyorduk. Kesinlikle Seagrams cini de içiyorduk. Hennessy ve E&J de vardı [gülüyor]. Paha biçilemez bir andı. Herkes birbirine sevgisini gösteriyordu.

Nas’ı altı yaşında gittiğim toplu konutlardaki okul öncesi kreşten tanıyorum. Aynı mahallede büyümüştük, herkes birbirini tanıyordu. Ergenlik çağımda Nas ile aramız daha sıkı olmuştu. Bir kayıt şirketiyle çoktan anlaşmıştı. Yani aslında biz hep onunla birlikteydik, sadece sınıflarımız farklıydı.

Corey “Reakwon” Woods: Beni stüdyoya çağırmışlardı ve arkada beat çalıyordu. Sanırım o sıra Nas kayıt odasındaydı [Kendi dörtlüklerini okuyordu]. Hennessy içerek kafayı çekiyor ve rap piyasasını nasıl ele geçireceğimiz konusunda kendimizi gaza getiriyorduk. Sonra olan şey ise şuydu; Herkes kendi sözlerini şarkıya ekledikten sonra kayıt odasına girdim ve pastanın üzerine kirazı kondurdum. Şarkı için söylenen tüm sözlerin en üstüne kendiminkileri koymuştum.

Herkesin kendi arasında özel bir ilişkisi vardı. Çünkü hepimiz aynı şirketle, Loud Records ile çalışıyorduk. Nas, Loud ile birlikte olmasa bile, o da Mobb Deep de Queens için ter döküyordu. (ÇN: Queens; Brooklyn, Bronx, Manhattan ve Staten Island ile birlikte New York şehrini oluşturan 5 ana bölgeden biri)

“Bu zenciler gerçekten iyiler” diyorduk. Mahallelerinde aynı anda Capone, Noreaga, Mobb ve Frim tayfası vardı. Biz de onlara destek olmak istedik, çünkü onlar da bizi destekliyordu.

(Nas - Mobb Deep - Raekwon)

Matty C a.k.a. Matt Life: 'Eye for an Eye' albüm için hazırladığımız son şarkılardan biriydi. Bütçenin çoktan üstüne çıkmıştık ve sample’lara fazla para harcıyorduk. Sonra Hav, Al Green’in bir şarkısının nakaratından kestiği sample ile çıkageldi – fakat hangi şarkı olduğunu unuttum. Kayıt seansının ortasında, “Yo, bu Al’ın şarkısından bir sample yahu!” dediğimi hatırlıyorum. Al’ın sesini, nakaratın olduğu kısımdan temizleme konusunda emin değildik. Hav, sample’ı daha da kesmeye başladı. Sample’ın her bir yerini pad’teki tuşlara atıyordu.

Öyle ince işlemişti ki, artık ortada temizlenmesi gereken ses kalmamıştı. Oldukça mutlu olmuştuk. Bir süreliğine ortada şarkının birkaç farklı versiyonu vardı. Sonra Nas kendi sözlerini söyledi ve böylece orijinal beat’e geri dönme kararı aldık. Oldukça sağlam işti, fakat beat’i yaratıcılıkla farklı şekillere sokmak, orijinal beat’in değerini sonradan fark etmemizi sağlamıştı. Sanırım Nas’ın aynı şarkının farklı bir beat’i için yazdığı ikinci bir söz dizisi vardı.

Schott Free: ‘Eye For an Eye’ ile ilgili her şeyi tamamladıktan sonra, Ghostface geldi ve şarkıya bir şeyler ekledi. Kendi aramızda ‘Eye For an Eye (Remix)’i hakkında bir şeyler konuşuyorduk ve Ghost’u bu işe dahil etmek istedik.

Bir gün tavsiyede bulunmak için Ghost’u aradım. “Yo, stüdyoya gel” dedim. Aşırı mutlu bir şekilde geldi ve kafiyeleriyle beat’i adeta becerdi. Tanrım, her şeyi bir dakikalığına durdurup, Ghost’un sözlerini şarkıya eklemeyi çok istemiştim. Fakat bu mümkün olmadı. Ghost, ‘Real Live Shit’ şarkısında kullandığı kafiyeleri aslında ilk kez ‘Eye For an Eye’’ın beat’i üzerine söylemişti.
Havoc, Al Green’in ['I Wish You Were Here'] şarkısından sample’ı çıkarmıştı. Bu sample daha sonra Nas’ın ‘Shootouts’ şarkısının beat’ine dönüştü. Aslına bakılırsa, elimdeki kasetlerin birinde bu beat’in birkaç değişik versiyonu vardı. Prodigy, bu kasetteki ‘Eye For an Eye’ beat’lerinin birkaçının üzerine okumuştu. Hepsi de bomba gibi olmuştu.

Beat’in Al Green’li versiyonu üzerine tamamen farklı sözler yazmıştı. Sanırım Q-Tip beat’e birkaç dokunuşta bulunmuştu fakat çalışmanın büyük kısmı Hav’e aitti. Hav, sample’ı ufak parçalar şeklinde keserek gerçekten harika bir iş çıkarmıştı – böylece sample’ı tamamen temizlemek zorunda kalmamıştık.




"[Just Step Prelude]" f/ Big Noyd


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Bu bok var ya, Noyd’un her gün toplu konutlarda zencilere söylediği kafiyelerden biriydi. Bu onun en sevdiği dizeydi. Noyd dışarıda mal satıyordu ve biz de etrafına toplanıp, “Noyd hadi şu kafiyeni söyle oğlum” diyorduk. O da sözleri ağzından döküyor ve tüm mahalleyi çılgına çeviriyordu.

Stüdyoya birlikte girdiğimiz bir gün, o sözleri kullanarak bir şarkı arası yapmak istedik. Noyd kendi sözlerini söyledi, ben de arkasından birkaç şey ekledim. Noyd o zamanlar rap yapma konusunda pek ciddi değildi.

Sadece uyuşturucu satmak istiyordu, zira bu ona para kazandırıyordu. Rap işini pek ciddiye almıyordu çünkü kendi yeteneğinden haberdar değildi. Onu rap işine sokmak en başta kolay olmamıştı, fakat sonunda onu ikna ettiğimizde kendisindeki ışığı görmeye başladı.

Havoc: Stüdyoda olmadığım zamanlardan biriydi. P, ben ortalıkta yokken bunu fırsat bilirdi ve bazı şeyleri kendi kafasına göre yapardı. Fakat bu işin içinde de bir güzellik vardı. Aramızdaki dengeyi böyle sağlıyorduk, çünkü ben stüdyoda olsam her şeyi önceden konuşulduğu gibi yapmaya çalışırdım. P ise doğaçlama takılmayı severdi.

Bu güne kadar P’ye bu yüzden saygı duydum, çünkü ne zaman onun yanlış bir şey yaptığını düşünsem, geri adım atar ve, “Bir dakika dur, belki de haklıdır” dedim. Birçok şeyi doğaçlama yapardı. Ortada bir kural yoktu, P de bunu biliyordu ve öyle davranıyordu.

TaJuan “Big Noyd” Perry: Eğer The Infamous albümüne bakarsanız, bütün arkadaşlarımızı görebilirdiniz ama ben orada değildim. Albüm için düzenlenen fotoğraf çekimlerini kaçırmıştım çünkü o sabah mahkemem vardı. Üç farklı adliyedeki üç farklı duruşma arasında koşuşturuyordum.

Aslında üç farklı suçtan mahkemeye çıkmamıştım. Bir davam vardı o da uyuşturucudan yargılandığım davaydı. Duruşmaya çıktığımda hakim, adli sicil kaydıma bakmıştı. Ufak tefek suçlar işlerken yakalanmışlığım vardı. Hakim, “Hakkında iki farklı sabıka görüyorum, bunlar hafif suçlar kapsamında ama sen iyi bir çocuksun” demişti. Beni saldıklarında doğruca stüdyoya gitmiştim ve milleti gaza getiren o sözleri büyük bir hevesle okumuştum.

Schott Free: Havoc, P’nin şarkılar için belirlediği temaya teslim olurdu. Havoc’ın ana fikrin kıvılcımını çaktığı nadir görülen bir şeydi. O, portre için tuvali temin ederdi ama konsept bulma işinde P’den daha geri plandaydı.

P, Havoc’ın kulağına, sonunu kendisinin tamamlayabileceği bir ana fikir söylerdi. Havoc, P’nin gelip kulağına birkaç dize fısıldamasını beklerdi. P kulağına fısıldadıktan sonra Hav, gülümseyip kafasını sallayarak onay verirdi. P daha sonra kayıt odasına geçip herkesi şoke eden sözlerini birbiri ardına sıralardı.





"Give Up the Goods (Just Step)" f/ Big Noyd


Prodüksiyon: Q-Tip


Prodigy: Bu şarkıyı yaparken Q-Tip’in evindeydik. Şarkı hakkında bir tema bulup ona gitmiştik. Jamaica bölgesindeki Linden Bulvarı’nda yaşıyordu. Evinde otururken, Q-Tip beat’i yapmıştı ve hoşumuza gitmişti. "Bu bok var ya, müthiş” demiştik. O gece stüdyoya taşındık.

Q-Tip, bir ayağımızı bu müzik endüstrisine sokanlardan biriydi. Onunla tanıştıktan sonra bizi Def Jam’in binasına getirmişti. Böylece insanlar yüzlerimizi görebiliyorlardı ve bizi tanımaya başlamışlardı. The Infamous albümünde istediğimiz ilerlemeyi kaydettikten sonra, "Tip’e bir uğramamız lazım” demiştik. Bizi bu rap işinin içine sokmuştu ve prodüksiyonu her zaman çılgıncaydı. Biz de ona danışalım dedik. Bize davullar ve şarkıdan gelen sesin netliği konusunda yardımcı olmuştu. Hepsi olmasa da albümdeki bir çok şarkıda onun eli vardı. “Yo, sanırım böyle yapmalısınız, şuraya ufak ziller ekleyelim, beat’in bu kısmını yavaşlatalım” gibi ufak tüyolar veriyordu. Değişiklikleri kulağa hoş geliyordu.

Bu şarkının beat’i için Q-Tip bir plak çıkardı ve oynatmaya başladı [Esther Phillips’in  ‘That's All Right With Me’ isimli parçası]. Bu sample, LL Cool J’in  ‘Pink Cookies In A Plastic Bag Getting Crushed By Buildings' şarkısında kullanılan sample’dı. Tip’te albümün orijinal hali vardı. Çaldığı bok bizi o kadar etkilemişti ki, “Hasiktir, bu zencide, o şarkının orijinal plağı var” gibi bir tepki verdik. “Sikeyim, tamam o zaman. Parçayı döndürelim ve aşırı sert bir beat yapalım” dedik. LL Cool J şarkısında pembe kurabiyeler ve plastik poşetlerden bahsetmişti, bu da bize tuhaf geliyordu. “Her şeyi siktir et, çok sert bir şey yapacağız” diyorduk. İşte beat’i böyle işlemiştik.



Havoc: A Tribe Called Quest’in yaptığı müzik çılgın bir tazeliğe sahipti ve ses işinde oldukça profesyonellerdi. Yapmaya çalıştığmız beat’in sesi kulağa kaba ve atarlı geliyordu. Beat’in üzerine koymak için sadece bir zil sesine ihtiyacımız vardı. İşte Q-Tip işin içine o zaman dahil oldu. Q-Tip’in verdiği sözlü bir tavsiye yoktu. Onda daha çok, "Stüdyoya girdiğim zaman ne yaptığımı iyi izle” havası vardı. “Şu fikre ne diyorsun, bu değişikliğim hakkında ne düşünüyorsun?” tarzında cümleler kurardı. Aslında işin özü şuydu: Yaptığım işe bak, gözlemle, öğren ve uygula.

Q-Tip: Mobb Deep ile, ilk albümleri üzerinde çalıştıkları zamanda tanışmıştım ve her zaman iletişim halinde kalmıştık. Havoc ile birkaç kez konuşmuştum. Bana “Stüdyoya gel, birlikte iş yapalım” demişti. Ben de stüdyoya uğradım. ‘Shook Ones’ üzerinde çalışıyorlardı. Tam olarak hatırlamıyorum. Üzerinden oldukça zaman geçti.

Hangi şarkılar olduğunu unutmuş olabilirim ama onların birkaç şarkısını mix’lemiştim. Fakat Matty ve Havoc ile, şarkılarında nasıl bir mastering düşündükleri konusunda konuştuğumu hatırlıyorum. Eski şarkılarının mix’lerini yapan kişilerin ortaya çıkardığı işlere, pek umursamıyorlardı.

Üstesinden gelebileceğimiz kadarını hesaplayarak, sesi en iyi haline sokma işinin üzerine gitmeye çalışıyordum. Havoc ile çalışmak istiyordum. Havoc gerçekten bir generaldi, ben ise sadece bir askerdim, öyleyse ona yardım elimi uzatmalıydım. Hükümdarlığı eline geçirmek isteyen biriyle birlikte iş yapmak oldukça havalı bir şeydi. A Tribe Called Quest ile yaptığımız işlerden farklı bir müzik tarzıydı bu.

(Mobb Deep - Big Noyd)

Big Noyd: Bir kayıt şirketi ile sözleşmesi olan bir MC olmayı gerçekten hiç istememiştim. Fakat bir söz dizesi vardı ki, Tommy Boy ile sözleşme imzalamama sebep olmuştu. Virgina’da turnedeydik ve kalabalığın arasında Tommy Boy’dan bir A&R vardı. Mobb Deep kafalarına bandana bağlayan ilk rapçilerdendi. Bandanaların üzerinde ‘Mobb Deep’ yazdırmıştık. Konser için sözlerimi yazmıştım, sahneye çıktığımda dinleyenler çılgına dönmüştü. Bandanamı çıkartıp kalabalığa doğru fırlatmıştım. Hatunların şarkıyla coştuğunu gördüğümde, bu işten geri dönüşün olmadığını anlamıştım.

Konserden sonra bizimkilerden biri, “Yo, birisi seninle tanışmak istiyor” demişti. Ben de, “Bunun için vaktim yok. Bandanamı attığımda, onu yakalamak için kapışan hatunlar gördüm. Kendime güzel kalçalı bir tanesini bulmam lazım” demiştim. Eleman, “Bu önemli bir konu ama” diyordu. “Buluşmayı, pazartesi New York’a döndüğümüz güne sarkıt” dedim bizimkine. İşin sonunda, beni Tommy Boy’dan bir A&R ile tanıştırmıştı. Görüşmenin sonunda sözleşmeyi imzaladım. ‘Give Up The Goods’ şarkısındaki söz dizelerim sayesinde bir anda 300,000 dolar kazanmıştım.

Bazen, üzerine söyleyeceğim beat’i bile seçmem gerekmezdi. Stüdyoya giderdim ve içeride hangi beat çalıyorsa bana uyardı. Eğer o beat’in üzerine kafiye yazacaksam, o beat’in üzerine yazardım. Bazen P’ye, “Saygısızlık etmek istemem, bu bok güzel fakat daha iyisini yapabileceğini biliyordum” dedirten sözler de yazardım. Ben de yazdığım sözlere kitlenir ve başka bir şeyler yazardım. İş bazen, "Söyleme sırası sende, bu beat’in üstüne neler okuyabilirsin?"e dönerdi. Kimi zaman P ve Hav mola verirdi fakat ses mühendisliği yapanlar stüdyoda dururdu. Ben de böyle anlarda mikrofonun başına geçer bir şeyler söylerdim. Bazen bunları şarkılarda kullanmak için tutarlardı.

P ile sohbet ettiğinizde, onun beyninden geçenleri asla bilemezdiniz. Kafasının içinde not alırdı. Sohbet ne olursa olsun, ağzından çıkanlar bir şarkının kafiyeli söz dizisine dönüşebilirdi. Konuşurken sözleri ters çevirir ve sırasını değiştirirdi. Böyle anlarda, onun sohbet olayından çıkıp çoktan rap yapmaya başladığını anlayamazdınız bile.

Matty C a.k.a. Matt Life: ‘Give Up the Goods’un önceden hazırlanmış bir orijinal versiyonu vardı. Q-Tip’in beat’i ortada yokken hazırlanmış bir şeydi. Q-Tip işe dahil olmuştu. Perdenin arkasında yer alarak benimle birlikte işe dahil olma konusunda istekliydi. Mix’leri ve diğer her şeyi gözlemliyordu. Şarkının ilk haline gerçekten aşık olmuş gibiydi.

İlk olarak davul seslerini düzeltilmesinde yardımcı oldu. İşin sonunda iki şarkıyı da tamamen değiştirmişti. Bu iki şarkı ‘Give Up the Goods’ ve ‘Temperature’s Rising’di. ‘Give Up the Goods’ ve ‘Temperature’s Rising’ aslında Mobb Deep’in bitmiş kayıtlarıydı. Q-Tip o şarkıları öyle bir yeniden tasarladı ki ortaya çıkan şarkılara ‘remix’ denilemezdi.

Schott Free: Noyd ve Havoc ‘Give Up The Goods’ için yeni sözler yazmıştı. P ise şarkının orijinal versiyonunda söylediği sözleri kullandı.




"Temperature's Rising" f/ Crystal Johnson


Prodüksiyon: Q-Tip
Yan-Prodüksiyon: Mobb Deep

Prodigy: ‘Temperature’s Rising’ üzerinde çalışırken Hav’in kardeşi [Killa Black] cinayetten aranıyor ve polisten kaçıyordu. Cinayet şube polislerinin onu yakaladığını, stüdyoya giderken öğrenmiştik. Biz de bu şarkıda, hayatlarımızda başımıza gelecek muhtemel şeylerden bahsetmeye karar verdik. Şarkıda söylediğimiz her şey gerçekti. Etrafımızda yaşanmış şeylerdi.
“Lanet olsun, Black’i yakalamışlar” diyorduk. O gece stüdyoya gitmiştik ve gerçekten duygusal anlar yaşıyorduk, Black, Hav’in kardeşiydi. Hakkında ciddi bir suçlama vardı, biz de şarkıyı Killa Black’e adamak istedik. Olayların nasıl geliştiğini, polislerden nasıl kaçtığını ve nasıl yakalandığını anlattık. Şarkıya kulak kabartırsanız, direkt olarak yaşananları anlatmadığımızı bilirsiniz. Bu işlerin nasıl olduğundan bahsetmiştik.
Havoc: Q-Tip kadın bir vokalist getirmişti. Onunla çalışmayı seviyordu, adı Crystal Johnson’dı. Şarkının adını çoktan ‘Temperatures Rising’ olarak belirlemiştim. Q-Tip, stüdyoya geldi ve beat’i baştan aşağı değiştirdi. Nakaratında, ‘Temperatures Rising’ cümlesi geçen halihazırda bir şarkım vardı. Beat’in o kısmını parçalara böldük, diğer kısımları en baştan elden geçirmesi için Q-Tip’e bıraktık.
Tüm hislerimizi kağıda dökmüştük. Yazdıkça sözler kalemimden çıkarak adeta kağıda savruluyordu. Sanki, [Killa Black’e] “Kafanı dik tut, seni aklımızdan geçiriyoruz, her şey düzelecek” diyordum.
Killa Black tutuklanmıştı ama sonunda davayı kazanmıştık. Suçlarından beraat etmişti. Fırsatını bulup şarkıyı dinlediğinde, "Ha siktir" gibisinden bir tepki vermişti. Pek bir şeyden zevk almadığınız zamanlardı. Eğer bu tür sorunlarla yüzleştiyseniz sizi heyecanlandıracak bir şey neredeyse yoktur. Önünüzdeki zorlukları aşmaya çalışıyorsunuzdur. Fakat daha sonra "Siz benim hakkımdan bir şarkı yapmışsınız” dedi. Bunu söylerken ‘teşekkür’ eder gibi de gözükmüyordu [gülüyor]. İşte bu da böyle bir anıydı.
Q-Tip: [Orijinal versiyonunda, kimsenin yapamadığı ama Havoc’ın temizlemeyi başardığı Al Green sample’ı hakkında] Havoc’ın, “Evet, sample’ı ters çevirmek istiyorum ama bundan daha fazlasını da yapmak istiyorum” dediğini hatırlıyorum. Aynen söylediğim gibi, [Havoc’ın istediği] bu Queens tarzıydı. Bu Queens tarzı, Patrice Rushen’ın ‘Forget Me Nots’ şarkısının yarattığı etkiye benziyordu. [Editör notu: Mobb Deep’in Temperatures Rising’ isimli şarkısının beat’i, Patrice Rushen’ın ‘Where There Is Love’ parçasından sample kesilerek yapılmıştı.]
Bu Queens tarzı, partideki senin içindedir. Saat sabahın dördü olmuştur ve herkes ot tüttürmekten kafaları güzelleştirmiştir. Bir hatun görürsün ve onunla konuşmak istersin fakat zenciler etrafına gelip seni sıkıştırır. Hepsinin elinde ot vardır ve arkadan bu şarkı çalar. ‘Forget Me Nots’ bunu anlatmak için harika bir şarkıdır. Gerçekten pürüzsüz bir ‘sabıkalı’ müzik tarzıdır.

Matty C a.k.a. Matt Life: Havoc’ın, Quincy Jones sample’ı ile yaptığı orijinal beat’i çok sevmiştik. Dürüst olmak gerekirse orijinal beat’i neden kullanmadığımızı hatırlayamıyorum. Ya sample’ı temizleyemiyorduk ya da yapmamız gereken işlemler bize masraflı geliyordu. Q-Tip, beat’in orijinal halini beğenmişti. Tüm beat’i baştan yapmak istedi ve bunu gerçekleştirdi. 
Tip bizi, Crystal Johnson’la da tanıştırmıştı. Uptown Records ile çıkardığı ‘Who’s the Man?’in soundtrack albümü ile başarıyı yakalamış bir sanatçıydı. Mary J. Blige ve Faith Evans’a şarkı söyleme teknikleri konusunda koçluk yapıyordu. Tip’in kendisiyle iyi iş ilişkisi vardı. Stüdyoya geldiğinde "Vay anasını!" demiştik. Çok profesyonel biriydi. Mikrofonun arkasında başarılı olduğu kadar, işin prodüksiyon kısmının da içindeydi.
Hip-Hop’ın kırmızı tuğlalardan yaptığı tugayın ötesindeki diyarlara geçiyorduk. Güzel bir histi. The Notorious B.I.G. de öbür taraftaydı ve R&B işinin içine daha çok giriyordu. Bu durum bana biraz komedi geliyordu çünkü ben her zaman hip-hop’ın o sert ve öfkeli alanında kalmaya çalışıyordum. Puff Daddy’ye, "Bu tarz müzik yapıyor diye onu gösterişli takım elbiselerin içine sokmayın. Kamuflajlı giysilere devam” bile demiştim.
İşlere gerçekçi bakmak gerekirse, ‘sonraki seviye’ dedikleri yerde Mobb Deep’i görmek gülünçtü. Çünkü ‘Temperature’s Rising’ şarkısı, onları o seviyeye taşımıştı. Ben ve Biggie her gün birlikte takılırdık ve her zaman, “Yo, o single’ı çıkarmalısınız” diye bana baskı yapardı. Fakat Mobb Deep o tarz müzik yaparak, öyle bir yoldan gitmek istemiyordu. Biggie bahsi geçen rotayı kendisi belirlemek için doğmuş bir sanatçıydı.


"Up North Trip"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Bu şarkı, daha önce cezaevine girmiş ve dışarı çıkmış insanlara ithaf edilmişti. İçeri girmiş, evine dönmüş, tekrar içeri girip yeniden dışarı çıkmış birçok zenci vardı.

Zenciler dışarıda mal satıyordu. Eğer mahallede uyuşturucu satıyorsan sık sık yakalanırsın. Bu işi yapıyorsan uzun süre dışarıda özgür olamazdın; özellikle bu işi, boş zamanında elbise ve ayakkabı parasını çıkarmak için yapma kafasındaysan.

Muhtemelen, albüm için üzerinde çalıştığımız ilk şarkılardan biriydi. Toplu konutlarda, Hav’in evindeydik. Elimizde başlamak için birkaç şey vardı. İlk sample çıkartma makinemiz EPS 16 plus’tı. Oldukça büyük bir elektronik klavyeydi.

Bir süreliğine bu aletle çalıştık. MPC piyasaya çıkınca, bir tane satın aldık ve hep onu kullandık. Ufak bir pikap, ufak bir mixer bulduk ve ihtiyacımız olan her şey buydu. Üzeri kumaşla kaplı, devasa boyutta ama en ucuzlarından bir hoparlörümüz vardı. Mahalle partilerinde kullanılan hoparlörlerdendi.

Havoc: Ortada çalışacak iş yoktu, yemek bulmaya çalışıyordun. Kimsenin seninle oyun oynamamasını istediğin için sana kafayı takmış, kavgalı olduğun bir anasını siktiğimin adamı olabilirdi. Yani mahallede büyümek, tüm bu meydan okumalarla yüzleşmek demekti. Bu parça, tüm bu hakikatlerden bahseden şarkılardan biriydi.

Matty C a.k.a. Matt Life: Q-Tip tüm davul seslerini geliştirmişti. ‘Up North Trip’i dinlerseniz basların beat’in üzerinde yavaşça sektiğini duyabilirsiniz. Baslar daha tok bir sese bürünmüştü. Beat’in ilk hali düşünülürse, Tip gerçekten iyi bir iş çıkarmıştı. Bu şarkıda gerçekten geliştirmiş davul efektleri vardı.

Tip aynı zamanda bana, mixing konusunda yetenekli ses mühendisleri öneriyordu. Hav ve P yaptıkları şarkıları kendileri kontrol ederdi. Hav her zaman ben de her zaman onu bu konuda desteklerim yaptığı işi bitirmeden önce, son bir kez daha kontrol eden bir prodüktör olmuştur.

Tip’in projeye katkısı bu anlamda çok büyük olmuştu. Çünkü Tip, “Hey, ben bu şarkıya mixer’lık yapıyorsam adımın projede geçmesini istiyorum” demek için bizimle değildi. Kariyerinde çok başarılıydı ve bizi delicesine seviyordu.

O sadece yardım etmeye gelmişti ve albümün düzgün bir şekilde çıkmasından emin olmak istiyordu. Tabii ki iyi de bir sözleşmesi vardı. Fakat Tip için asıl mesele, Hav’in dümeni eline alıp grubunu piyasaya taşımasını görmek istemesiydi.




"Trife Life"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Hav, başka mahalleden bir hatunu görmeye gitmenin ne kadar tehlikeli olabileceğini anlatan bir şarkı yapmak istiyordu. Birçok insan bu durumu anlamaz. Örnek olarak; Queensbridge’den biri değilsiniz ve tanıştığınız hatun, “Evime gel" diyor. Bu çok tehlikeli bir durum. Çünkü hatun Queensbridge’deki toplu konutlarda yaşıyor ve onun ne tür zencilerle takıldığını bilmiyorsunuz.

Şarkının orijinal ismi, ‘Don’t Ever Go See A Bitch.’ti. [Kayıt aldık] oldukça hızlı çalışmıştık. Hızlı olmadığımız tek an ot tüttürüp dağıtırken şakalaştığımız anlardı.

Havoc: Beat’i kendi evimde yapmıştım. Daha sonra stüdyoya geçtik. Beat’i açtık ve bize bir şeyler hissettirmesini sağladık. [Şarkıdaki sözlerimde bahsettiğim şeyler] başıma gelmeyen şeyler değildi fakat kendimi benzer durumların içinde bulmuştum. Bazen mahalle, başka şehirden elamanla takılan bir hatun görürdük. Önümüzden geçerlerdi, biz de birbirimize, “Kim bu amına koduğumun zencisi? Sikiyim onu. O zenciye yapışıp onu soyacağız” gibisinden laflar söylerdik.

Matty C a.k.a. Matt Life: Şarkının orijinal versiyonuna bayılmıştım. Sanırım orijinalini Nasheim Myrick hazırlamıştı. Üzerinde çalıştığımız bu şarkı birçok süreçten geçmişti, çünkü ortada sample ile ilgili sorunlar vardı. Havoc en sonunda beat’i tekrardan yapmaya karar verdi. Ben de birkaç pürüzü giderdim. Şarkının orijinal hali hiç piyasaya çıkmadı. Stüdyoda tamamı bitmemiş bir şarkıdan ibaretti. Hav ve P de şarkının başka bir versiyonu albüme ekledi.

Yanlış hatırlamıyorsam, kaydı Bad Boy’un kullandığı stüdyo odasına almışlardı. O sıra Mobb Deep ile ilgilenen şirket yöneticisi, Bad Boy’dan Nasheim Myrick ile çıkıyordu. Bizimkiler içeri girip ufak bir demo hazırladı. Ben de, “Sağlam iş oldu! Belki o kadın bunu duyunca hiçbir iş yapmayan Nasheim ile takılmayı bırakır da bizim şarkımızla ilgilenir” diyordum.

Schott Free: Albümü bitirmeye yaklaştıkça, zamanla şekillenen bir parça olmuştu. Havoc kendi tarzını yansıtmak istedi [bir prodüktör olarak]. Fakat Q-Tip işe dahil oldu ve daha iyi bir mixing yaptı. Davul seslerini daha iyi hale getirmek için uğraştığımızı hatırlıyorum, ne yazık ki istediğimiz gibi bir şey ortaya çıkmıyordu. Hav, beat’i çöpe attı ve yepyeni bir şey yarattı, daha sonra da Tip geldi ve ve sonra Tip, beat’i biraz daha süsledi.



"Q.U. — Hectic"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Tüm tayfayı stüdyoya getirdiğimiz günlerden biriydi. Onlara, “Pekâlâ, bugün sen söyleyeceksin, sen söyleyeceksin, sen söyleyeceksin ve sen” diyordum. Zencilerin kafiye yapmasını istiyorduk ama zenciler repçi falan değildi. ‘Q.U.—Hectic’in orijinal  versiyonunda birçok kişi söylemişti: İkizlerin ikisi de oradaydı [Twin Gambino ile Twin Scarface], Big Noyd, Gotti, Godfather, Ty Nitty ve dahası da vardı.

Oraya uzun bir şarkı çıkmıştı fakat elimizden geldiğince kısaltmaya çalıştık. Sonunda, içinde sadece ben ve Hav’in olduğu bir şarkıya dönüşmüştü. [Albümdeki versiyonunda] beat, orijinalinden biraz daha farklıydı. Daha sert bir havası olmasını sağladık, işimiz bittiğinde beat birazcık değişmişti.

Bu şarkıyı yaptığımız günlerde gece kulübüne giderdik ve genelde içeri 50 ya da 60 kişi ile girerdik. Aslında kavga çıkarmak ve birilerini dövmek için orada olurduk. Bu şarkının konusu da tam olarak bu. Ne zaman gece kulübüne gidilse orada Queens temsil edilirdi.

Büyükbabam bana plak koleksiyonunu bırakmıştı. Yüzlerce albüm vardı. Biz genelde bunun için alışveriş yapardık. Eski plak dükkanlarına iyi bir şeyler bulmak için araştırma yapardık, ellerimiz tozdan kirlenirdi. Birçok albümü Mobb Deep için almıştım. Aradığımız türden albümleri bulmak için [albümlerden sample bulmak için] bir taktiğim vardı. Plak dükkanına giderdim ve sadece belli yıl aralığındaki albümlere bakardım.

Aradığım şey, 70’lerden herhangi bir albüm olabilirdi, çünkü o zamanlar gençtim. Baktığım grupların ne tür müzik yaptığını ve kim olduğunu bilmiyordum. Bildiğim tek şey, Marvin Gaye ve James Brown’dı. Yani ortada, ayıklamanız gereken bir sürü albüm vardı. Ben de farklı bir teori ile işe yaklaştım. Çünkü 70’lerde çıkmış albümlerden sağlam sample çıktığını görmüştüm. Ben de plak dükkanına gider ve, “Bana 70’lerde çıkmış tüm albümleri ver” derdim.

Havoc: [Farklı albümlerden sample çıkarttıkça] albümler farklı yerlerden elimize geçiyordu. Babam 70’lerde ve 80’lerin başında DJ’lik yapmıştı. Yani elinde bir sürü albüm vardı. Büyükannemin evinde de bir sürü albüm bulunuyordu. Prodigy’nin büyük bir plak koleksiyonu vardı çünkü büyükbabası caz müzisyeniydi. Caz albümlerini o şekilde temin etmiştik. P’nin büyükbabasının adı Budd Johnson’dı ve Quincy Jones ile araları iyiydi. Yani P’nin büyükbabasının koleksiyonunda oldukça fazla Quincy Jones albümü vardı. Bu şarkıda kullandığımız sample’ı Quincy Jones’un ‘Kitty With The Bent Frame’ şarkısından kesmiştik.

Matty C a.k.a. Matt Life: Ortada iki farklı şarkı vardı. Birisi ‘Q.U.’nun piyasaya sürülmemiş orijinal haliydi. Diğerinin adıysa ‘Hectic’ti. Sanırım ‘Hectic’, zamanla ‘Q.U.—Hectic’e dönüşmüştü. İçinde James Brown’ın [sample] ‘We about to go hectic’ dediği bir kasetim olduğunu hatırlıyorum. Fakat emin değilim. Şarkıdaki [‘Q.U.—Hectic’] esas kafiyeler sanırım, ‘Hectic’teki [orijinal versiyon] söz dizelerinden geliyordu.

Schott Free: Beat’in tamamı Hav’in elinden çıkmıştı. Tip'in gelip beat’te değişiklik yaptığını sanmıyorum. Albümün sonlarına doğru Hav o seviyeye ulaşmıştı. Onun prodüksiyon alanındaki uzmanlığı artık en üst seviyeye yükselmişti.



"Right Back At You" f/ Raekwon, Ghostface Killah, & Big Noyd


Prodüksiyon: Mobb Deep
Yan-Prodüksiyon: Schott Free


Prodigy: Bu şarkının tamamını Platinum Island’da tamamladık. Stüdyodaydık. İçeride, ben, Matty C, Schott Free ve bir sürü zenci vardı. Hav beat’i orada yapmaya başlamıştı. Ben, Hav ve Noyd sözlerimizi yazdık. Şarkıyı bitirmek üzereyken, Matty, “Ghost ve diğerlerini de şarkıya dahil etmeliyiz” dedi. Biz de, “Evet, bu güzel bir fikir” yanıtını verdik. Zencilere bir telefon açıldı, ardından Ghost ve Rae çıkageldi. O gün kendilerine ayrılan kısımları söylemişlerdi bile.

Şarkıya en son Noyd’u koymak istedik, çünkü Noyd’un çılgınca bir tarzı vardı. Eğer konu gerçek şeylerden bahsedip rap yapmaksa, Noyd tam bir hiperaktifti. Kapanışı en güçlü şekilde yapmak için Noyd’u şarkının en sonuna koyduk.

Ne kadar zaman aldı hatırlamıyorum ama gerçekten çok uzun sürmemişti. Şarkıyı çabucak bitirmiştik. Rae ve Ghost sıra sıra değişerek kendi kısımlarını söylemişti. Sanırım ikisi de aynı anda kayıt odasına girmemişti. İçeri ayrı ayrı girmişlerdi.



Havoc: Bu şarkının sample’ını bana Schott Free vermişti. “Yo, bu sample’ı Les McCann’den çıkardım, şuna bi ayar çekmelisin” demişti. “Tamam yaparım” demiştim. Ghostface ve Raekwon’ın şarkıya dahil olacağından haberim yoktu. Fakat elimde olsa tüm Wu-Tang’ı albüme dahil ederdik. Onların büyük bir hayranıydık.

Schott Free’nin [bana sample’ı veren kişi] böyle bir şey yapması normal değildi. İlk kez bunu yapıyordu fakat çok memnun kalmıştık. Onların sadece bir A&R’dan daha fazlası olduklarını hissediyordum. Aramızda güzel bir dostluk vardı. Birbirimizin evinde içer ve ot tüttürürdük. Aramızdaki bir iş ilişkisi olsa da bir arkadaştık. Aynı anda iki farklı paylaşım var gibiydi; Bu sample’ı sana veriyorum çünkü biz arkadaşız – bu sample’ı sana veriyorum çünkü bundan harika bir iş çıkabilir. Eşi görülmemiş türden bir şeydi. Son A&R’larım masanın arkasından oturan ve hip-hop’tan çakmayan tiplerdi. Schott’ın arkadaşlık ilişkilerini, iş ilişkilerinin önüne koyması aramızdaki müzik dostluğunu pekiştirdi. Geçen hafta Schott ile birlikteydim.


Raekwon: Kardeşlerimin [Mobb Deep] beni arayıp birlikte şarkı yapmak istediklerini söylediği başka bir andı. O zamanlar New York’u temsil edip yukarılara taşımaya çalışıyorduk. Beni aramalarının ardından, Ghost ile birlikte stüdyoya geçtik.  Beat’i dinlettiler ve “Yo, işte sizinle bunu yapmak istiyoruz” dediler. Beat’e bayılmıştık. O sıralar Havoc inanılmaz beat’ler yapıyordu. Ben ve Ghost, “Sikeyim normal söylemeyi” dedik. Kayıt odasına girip iki tane 16’lık dize söylemek yerine sıra sıra değişerek söylemeye karar verdik.

Matty C a.k.a. Matt Life: Schott Free bir MC’ydi ve bu sample’ı bodrum katında takılırken bulmuştu. Aslında ortada iki tane daha velet vardı. Staten Island’dan Unsigned Hype [ÇN: Sözleşmesi olmayan genç ve yetenekli rapçileri bünyesine katarak tanıtımlarını yapan bir oluşum] adında bir şirket vardı. Manis Harbor’lı bu iki veletin Red Eye adından bir grubu vardı ve Unsigned Hype’a bağlıydılar. Havoc’la da araları iyiydi. [Raekwon ve Ghost projeye dahil olmadan önce] Red Eye, beat’in ham hali üzerine söylemişti. Daha sonra Rae ve Ghost işe dahil olmuş ve albümde yer alan versiyonda bulunmuşlardı.

Bu olağanüstü bir şeydi çünkü, The Infamous albümünün yapımı sürerken bir yandan da ‘Only Built 4 Cuban Linx...’in [Raekwon’un ilk solo albümü] yapımına başlanmıştı. Wu-Tang üyeleri de "The Infamous’ın sorumluluğu bizde" mesajını veriyordu. Mobb Deep, Loud Records ile iş yapmak istiyordu çünkü Wu-Tang de Loud ile birlikteydi. Birbirlerinin arasında, paylaştıkça artan bir sevgi vardı. İki gurup da birbirine ilham veriyor ve oraya daha da güzel işler çıkıyordu.

Schott Free: “Yo, şu Staten Island’dan gelen çocuklara şarkıda yer verelim” dediğimi hatırlıyorum. Çocuğun adı HDM yani Hype Da Madman’di. Hype, sözlerini yazıp söylemişti. Hav, Hype’ı sevmişti ve ona yer vermek istiyordu. Fakat P, “ Onun başka bir şeyler daha söylemesini istiyorum, çocuğu stüdyoya çağrın ve baştan söylesin” demişti. Hype, “Siktir et bunu, şarkı böyle bomba oldu, hiçbir boku değiştirmek istemiyorum” diye tavır alan birisiydi. Ben de, "Eğer o, bu şarkıda olmayacaksa o zaman Staten Island’dan başka birilerini dahil edelim. Rae ya da Ghost’u şarkıya koyalım” dedim. Mobb Deep teklifi kabul etti ve biz de onları aradık. Sözlerini değiştirip yenilerini yazsaydı adamım HDM’nin şarkıda yer aldığını görebilirdik. O zaman bambaşka bir hikaye ortaya çıkabilirdi. Fakat sözlerini değiştirmek istemedi.



"[The Grave Prelude]" f/ Big Noyd


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Birisinin mahallede vurulmasıyla ilgili ufak bir şarkı arasıydı. Yağmurlu bir gündü, birisinin vurulma sesini duymuştuk. Bu şarkı arasında bahsedilen kişi Noyd’du.  Noyd vurulmuştu ve bundan haberim yoktu. Bu şarkı arası için tüm yaşanan durumu canlandırmak istedik. “Hadi birini vurulduğu ve bir sonraki şarkı için zemin hazırlayan dramatik şarkı arası yapalım” dedik. Ben, Hav, Noyd ve bir ses mühendisimizi hazırlamıştı. Tek ihtiyacımız olan ufak bir yağmur efekti ve gök gürültüsüydü.

Havoc: ‘Cradle to the Grave’ şarkısını bitirmiştik ve “Bir şarkının bitip diğerinin başladığı sıradan bir albüm yapmak istemiyoruz” diyorduk. Biz de, Noyd’un zorlukla nefes aldığı, P’nin de olay yerinden penceredeki kız kardeşimi çağırdığı bir sahneyi canlandırmak istedik. Bir sonraki parça için dinleyiciyi moda sokan bir şarkı arasıydı. Arkadaşlarımızdan birinin ne kadar basit bir şekilde vurulduğunu gösteriyorduk.

Big Noyd: Bu P’nin fikriydi. P’nin aklından geçenleri tahmin edemezdiniz. P, söz arasını seslendirmeye başlamıştı. Kayıtta, "Mika!" diye bağırmıştı ki, o da Hav’in kız kardeşiydi. Onu camdan çağırırken, adını söylemişti ki gerçekte de olan buydu. P’nin bu söz arasında hissettirdiği damı, vurulduğum anda gerçekten yaşıyordum. Tayfamızdaki en çılgın eleman değildim fakat hakkımda dava açılmıştı. "Neden vurulan kişi ben oldum ki?" sorusunu sorgulayamayacağınız gibi, Havoc ve P ile ilgili bir şeyi de sorgulayamazdınız. Bu hâlâ geçerli.




"Cradle to the Grave"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Bu parçayı Hav’in dairesinde yapmıştık. Şarkı, o zaman toplu konutlar bölgesinde yaşanan belli başlı olaylar hakkındaydı. Başımızdan geçen, gerçekten yaşanmış bu olayları şarkıya dönüştürdük. Bu şarkıyı dinleyenlerin, neden bahsettiğimizi anlamadığına eminim. Şüphesiz ilginç bir hikayeydi fakat bizim için oldukça kişiseldi. Sözlerimizde anlattığımız her şey yaşanmış olaylardı. Hepsi gerçekti.

Küçük kuzenimiz Ferg’ün, mahallenin dışında olduğu anlardan biriydi. Üzerinde kurşun geçirmez yelek ve makineli tabanca [Ingram Mac-10] vardı. Muhtemelen 15 ya da 16 yaşındaydı. Mahallede takılıyorduk ve Ferg’ün peşinde polis vardı. Onu kovalıyorlardı. Ferg, zencilerin binasına daldı, polis de arkasından içeri girdi. Kovalamaca merdivenlerde devam etti. Ferg, bir polisin göğsüne tekme atmıştı.

Zencileri üzerinden atmak için onları merdivenlerden aşağı doğru tekmeledi. Ferg kaçmaya devam etti ve onu birden içeri aldık. Böylece polis, onun hangi eve girdiğini görememişti. Büyük olasılıkla yaralanmış ve gitmişlerdi çünkü polislerin kapıları çalarak bizimkini aradığını hatırlamıyorum. Onu yakalayamamışlardı. Bu olay bir-iki kere daha yaşandı. Zenciler milletin evine sığınıyordu çünkü polisler zencileri kovalıyordu.

Havoc: Yaşayan, ardından da ölen bir şey hakkında bir şarkı yapmıştık. Hep yamayı düşündüğümüz, aklımızdan geçen bir şeydi. Kendimizi bu tonda anlatmak istemiştik. Beat, bize o hissi veriyordu. Karanlığı, uğursuzluğu ve siki tutmuşluğu hissettiriyordu. Beat’te sevimlilikten eser yoktu ve tam da durma uygundu.

Toplu olarak depresif bir hava içindeydik [gülüyor]. Ama aynı zamanda da eğleniyorduk ki eğlenmek bizim için toplu konutlardan bir anlığına siktirip gitmek demekti. Yemek, içmek ve neşelenmek anlamına geliyordu. Fakat iyi bir ruh halinde olsak da hala bu tarz karanlık ve depresif şarkıları yapabiliyorduk.



"Drink Away the Pain (Situations)" f/ Q-Tip


Prodüksiyon: Q-Tip
Yan-Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Beat’i Q’tip’in evinde yapmıştık. O, bu iki beat’i de kendi mekanında yapmıştı [bunlardan biri ‘Give Up The Goods’un beat’iydi.] Kayıt alma işlemine başlıyorduk. “Yo, bu sample’ı Patrice Rushen’ın albümünden kestim. Şunu bi’ dinleyin" demişti. Q-Tip, büyük olasılıkla beat’in mix’ini de yapmıştı. Tahmin ediyorum ki, beat ilk başta iskelete benziyordu fakat sonradan düzeltmeleri yaparak ufak ses efektleri eklemiş olmalı.

Platinum Island’a giderek stüdyoda kayıt aldık, Q-Tip de birkaç hafta sonra ayarlamaları çekti. Şarkı tamamlandıktan sonra Q-Tip’in sözlerini dinlemiştim ve, “Ne sikimden bahsediyor bu? Sözleri şarkıyla hiç uyuşmuyor. Likör ve giysilerden bahsediyor” demiştim. İlk başta hayal kırıklığına uğramış gibiydim fakat daha sonra insanlar, “Hayır, şarkı çok iyi olmuş oğlum” deyince, bir süre sonra sevmeye başlamıştım.

Şarkıda “Polo benim dostum, Tommy Hill benim zencim” tarzı sözleri vardı. Tüm yaşananlar çılgıncaydı çünkü biz de likörlere, benzer sözler yazmıştık. Hennessy ve St. Ide’den bir kadını anlatır gibi bahsediyorduk. Sanki onlara aşıkmışız hissini aktarıyorduk. Arkadaşlarımız, “Yo, bu iş sizin için iyi değil. O kadınla sikişmeyi bırakın. En sonunda sizin canınızı yakar” diyorlardı.

Şarkıda söylediğim sözleri bir parkta oturup siktiğimin OE’sini içerken bulmuştum. O gece adamım Gary ile Long Island’ın Hempstead bölgesinde bir parktaydık. Bir yerde oturmuş içiyorduk ve sarhoş olmaya başlamıştım. Freestyle’a başladım; “E&J adındaki kaltağa aşıktım/Artık onunla sikişmiyorum, şimdi Tanqueray ile takılıyorum.” Bu söylediklerim, bir şarkı sözüne dönüşmüştü.

Havoc: Şarkının ilk başta garip bir sample’ı vardı. Üç söz dizesini okuyabileceğiniz bir sample döngüsüydü. Q-Tip bu tür şeyleri normale çevirme konusunda çok iyidir. Stüdyoda iyice dağıtmıştık [gülüyor]. Ne kadar içtiğimizi tarif bile edemem. Fakat bana güven, bir insanın kaldırabileceğinden çok fazlaydı. Stüdyoda galonlarca likör içmiş, çılgınlar gibi ot tüttürmüştük. Fakat inanılmaz bir şekilde şarkıyı bitirmiştik. Bizdeki açlık seviyesi işte böyleydi.



Likör bizim şifamızdı. Likörü enerjiye çeviriyorduk ve aslında olumsuz bir tesiri olması gerekirken bunu yapabiliyorduk. Bir işi yapmaya kararlı birileri ile birlikte olduğunuzda, olumsuz olanlar olumluya dönüşürler. Fakat şunu da altını çizeyim ki likör o zamanlar benim en sevdiğim şeydi. Deliler gibi ot tüttürsem de kesinlikle likörü ottan daha fazla tüketirdim. Prodigy hep otu tercih ederdi. Ben ise her zaman likörcü olmuştum.

Q-Tip: Beklendiği üzere hep likör içiyorlardı. Bu onların en sevdiği şeylerden biriydi. “Yo, içsene şu boktan biraz” diyorlardı. O zamanlar içki içiyordum fakat fazla kullanmıyordum. Kendimi zehirlemek için seçtiğim bir yol değildi. Ben de, “Yo, bu şarkının olmazsa olmazı olduğum için bırakın sonuna kadar işimi yapayım sonra kaldığımız yerden devam ederiz” demiştim. Şarkıyı işledim ve aslına bakılırsa en sevdiğim söz dizelerimden birini bu parçada söyledim.

Bu şarkıyı yapmayı çok sevmiştim. Pürüzsüz, sabıkalı bir havası vardı. Sağlam bir şarkıydı ama o enerjiyi de içinde barındırıyordu. Çoğunlukla dinlediğiniz serseri tarzındaki albümlerin yanında bu parça sosis müziğiydi. [ÇN: Şarkıyı söyleyen sanatçıların, kadınlara olan düşkünlüklerini anlattığı ve sekten bahsedilen müzik tarzıdır. Metafor olarak bakıldığında ise, farklı bir aktiviteyi anlatırken, ondan seks gibi zevk veren bir şeymişcesine bahsetmektir. Q-Tip’in sosis tarzı (sausage music) benzetmesi; Kadınların, erkek penislerine olan düşkünlüğüdür fakat, metafor olarak bakıldığında alkolün kadınların yerine konulduğu ve verdiği zevki anlattığı düşünülebilir.] Sizin açınızdan, kadınların bu şarkıyı dinlemesine ihtiyacınız yoktur. O zaman iki şeyden birini seçmelisiniz: Şarkı için yazdığınız sözlerinizde ya kadınlara direkt olarak hitap etmelisiniz ya da sözlerinizi karanlık bir tarzda iletmelisiniz.

Karanlık ve sert tarzın arasında bir fark vardır. Sert bir tarzda şarkı yaparsanız, bu kadınlar için fazla sosisimsi gelebilir. Bu erkeklerle konuşma şeklinizdir. Fakat şarkıyı karanlık tarzda yaparsanız, içine birçok duygu, hassasiyet ekleyebilirsiniz. Karanlık tarzda duygusallık ya da cinsellikten de bahsedebilirsiniz. İşte Mobb Deep’in bu tarz şarkıları vardı. Bu sayede albüm hem erkeklere hem de kadınlara ulaşabilmişti.



Matty C a.k.a. Matt Life: Q-Tip, birçok farklı fikri kullanarak iş yapardı ve kararlı bir bakış açısına sahipti. Q-Tip’in yazdığı sözlere tanık olduklarında, onlar [Mobb Deep] için yaratıcılık hakkında endişe edecekleri bir şey kalmamıştı. Tip’in daha fazla söz yazdığı zamanlar da olmuştu fakat kendisi ince eleyip sık dokuyan biriydi ve aldığı paradan da çok memnundu. Bu büyük bir duruş sergilemek demekti ve sanırım P olayı anlamıştı.

Stüdyoda ilginç bir şeyin yaşandığını hatırlıyorum. O zamanlar Q-Tip, dürüst ve doğrucu Müslüman karakterine bürünmüştü. Stüdyoda şınav çekiyordu. Plastik bardaklar ve şişeler dolusu likör içmezdi. Alkol onun tercih ettiği bir şey değildi. P daha bilinçli bir karaktere sahip olmaya başlamıştı. Rae ve Ghost’tan örnek alıyordu. İkinci albümlerinde ilerleme kaydettikçe bu kafa yapısına daha çok girmeye başladı. Tüm bunları öğrendiği için onun adına seviniyorum.

Schott Free: Eğer erkenden kalkıp stüdyoya gidiyorsan, Havoc’u Staten Island’daki evime çağırırdım. Orası benim kendi evimdi ama arada sırada annem eve uğrardı. Bir gün annem eve uğramıştı, Havoc ise elinde yarım litrelik likör şişesiyle dolanıyordu. Uyku mahmurluğunu üzenden atamamıştı. Sabaha olduğunda hala sarhoş olamamışsa, uyuyamazdı. O bu yaptığı şeye de kahvaltı derdi.

Havoc, yüzünden uyku akar bir halde buzdolabına gitti ve likör şişesini aldı. O sıra annem eve giriyordu. Hav, “Nasılsınız efendim, Sizinle tanıştığıma memnun oldum” dedi [gülüyor]. Hemen ardından annem beni köşeye çekti ve, “Sabahın köründe evimizde bira içen bu çocuk da kimin nesi?” dedi. Ben de anneme, “O benim sanatçım” yanıtını verdim. İşte annem Mobb Deep fenomeniyle böyle tanışmıştı.




"Shook Ones Pt. II"


Prodüksiyon: Mobb Deep


Prodigy: Oldukça net hatırlıyorum. Bu şarkının sözlerini, apartmanda uyuşturucunun etkisi altında yazmıştık [gülüyor]. Sanırım biraz ot vardı belki biraz da toz. Litrelik biraları da içip kafayı çekmiştik. “Vhoa, Bu şarkı çılgın oldu. Acayip şarkı. Bu bok başka bir şey oldu oğlum. Bu normal değil” diyorduk. İyi bir şarkı yaptığımızı biliyorduk. Apartmanda birbirimize, “Bambaşka bir bok oldu bu” diyerek takılıyorduk.

Şarkı, ‘Shook Ones’ın bir remix’iydi. Şarkının orijinali sağlam oluştu. Sonra yeni bir beat yaptık ve üzerine okuduğmuz sözler de orijinali için söylediğimiz dizelere benziyordu. Matt C ve diğer zenciler, “Bu şarkının adını ‘Shook Ones pt. II. koymalısınız’ demişti. Biz de öyle yaptık.

Elimizde oldukça fazla şarkı vardı. Loud Records ile sözleşme imzaladığımızda 20 şarkılık bir demo kasetimiz bulunuyordu. Elimizdeki şarkıları elerken, yenilerini yapmaya başlamıştık. Eski demo’ları artık beğenmiyorduk [gülüyor].

Beat’i Long Island’daki apartmanımda yapmıştık. Sample’ı Hav bulmuştu. Hav, plakları karıştırıp sample arıyordu ve “Bunu bir dinle” diyordu. Sample’ı dinlettiğinde, “Çılgın bir şey bu” demiştim. Beat’i yapmıştı ve üzerine koyduğu bas ve davul seslerini çok beğenmiştik. Sample’ın tamamını, Herbie Hancock’ın bir şarkısından çıkardıklarına tanık olmuştum. Çılgınca bir şeydi. İnsanlar için bu sample bir gizem mi barındırıyordu yoksa gerçekten dedikleri kadar ciddi bir olay mıydı bilmiyordum. İnsanlar gerçekten bu sample’ın nereden geldiğini anlamaya çalışıyorlardı.



Havoc: [‘Shook Ones Pt. II’dan sonra albüm için yapılan kayıtlar] arasındaki büyük bir külçeydi. Loud ile imzaladıktan sonra, ‘Shook Ones’ yaptığımız ilk şarkılardan biriydi. "Boşluğun olduğu anlana imzamızı attık, bu bize biraz para getirdi. Şimdi işin içine girip biraz şarkı yapalım" düşüncesinin baskısı altındaydık.  Biz de ‘Shook Ones’ı yaptık ve insanların ilgisini çekememiştik. Kendi kendimize, “Yine aynı boklar oluyor işte” diyorduk. Fakat bu şarkının elimizden kayıp gitmesine izin vermezdik, çünkü bomba gibi bir konsepti vardı. "O zaman hadi şarkının ikinci bölümünü yapalım” dedik. Biz de şarkının ikinci bölümü yaptık ve adeta patladı. Herkes şarkıyı dinliyordu. Kendimize olan güvenimiz yerine gelmişti.

Beat’i, annemin Queensbridge’deki evinde yapmıştım. O ev bana oldukça fazla ilham veriyordu, çünkü dışarıda bir şeyler olabilirdi ve ben yukarı kata çıkıp beat yapabilirdim. “Üst kata çıkıp, şu anda nasıl hissediyorsam ona göre bir beat yapayım” düşüncesine bürünebiliyordum. Sample’ı açıp üzerinde çalışmaya başladım fakat neredeyse her şeyi siliyordum çünkü hiç beğenmemiştim [gülüyor]. O sıralar evde tek başımaydım ve devamlı beat yapıyordum. Etrafımda, birlikte iş yapacağım kimse olmadığında, “Siktir et, siliyorum bunu” diyordum. Fakat arkadaşlarım, “Hayır, çılgın olmuş bu beat” diyorlardı. Ben de beat’i silmeme kararı aldım. Tanrı’ya şükür silmemişim. Eğer silseydim büyük olasılıkla şu anda burada olamazdık.

Eskiden plak satış buluşmalarına gider ve albümler ile breakbeat’ler alırdım. [ÇN: Breakbeat, ana ritmini genellikle funk, caz ve R&B tarzlarından sample'lar kesilerek hazırlanmış geniş kapsamlı bir elektronik müzik türüdür.] Beat’te kullandığım davul seslerini, Vinyl Dogs adında bir albümden bulmuştum. Vinyl Dogs, 90’lardandı ve neredeyse tüm davul ses efektlerine sahiptiler. Hip-hop’ı seven ve breakbeats’lerin içine dalarak, prodüktörlerin kullanması için davul sesleri ayıklayan iki beyaz çocuğun işiydi bunlar. Onların davul efektlerini aldım ve ‘Shook Ones’ için kullandım.

The LA Times gazetesi, sample’ın hangi şarkıdan alındığını son günlerde fark etmişti. Çünkü şarkının çok ufak bir yerinden alınan bir sample’dı. Sample’ı kestim, tempoyu epey bi’ değiştirdim ve sample’ı elektronik klavyenin tuşlarına atadım. Önce tempoyu hızlandırdım, ardından da yavaşlattım. Sample’ın son halini dinleyen insanlar, “Ha siktir bu ne böyle? Bu alet gerçekten de böyle bir şey yapabiliyor muymuş?” diyordu. Şaşırıyorlardı çünkü diğer prodüktörler pervasızca sample kullanıyorlardı. Yaptığım işte yaratıcılık yoktu diyemem ama biraz düşününce bulamayacağınız bir şey de değildi.

‘Shooks Ones Pt. II” klasik bir şarkıdır. “Bu siktiğimin sample’ı da ne böyle?” diye bir merak uyandırır [gülüyor]. Ve hangi sample’ı kullandığımı insanlara söyleyemiyorum çünkü hangi sample olduğunu unuttum [gülüyor]. Fakat ortada kesin bir sample vardı çünkü onu bir şarkıdan kestiğimi hatırlıyorum [gülüyor]. Fakat bu seninle benim aramda bir sır. Sır olarak kalması ise hem iyi hem de kötü bir şey. Çünkü sample’ın o gizeminden büyük keyif alıyordum fakat insanlar bunu bu kadar çok öğrenmek istiyorsa, bu onların şarkıyı ne kadar çok sevdiğini gösterir.



Matty C a.k.a. Matt Life: Başımıza gelen en büyülü şeydi. Bahsedeceğim şey Hav ile benim gittiğim plak satış buluşmaları ile ilgili. Buluşmalarda, eski koleksiyoncular olarak bilinen bu adamlar, gerçekten nadir 45'liklerle derlemeler yapmışlardı. Oradaki derlemelerin içinden biri bu şarkıda kullandığımız orijinal davul efektlerine sahipti ve biz bu davulları alıp eve götürdük. Buluşma Roosevelt Hotel’deydi. Sabahın altısında daha mekan bile açılmadan, büyük prodüktörlerin oraya geldiğini görebilirdiniz.

Ben ve Rob “Reef” Tewlow saat dokuzda buluşmaya gitmiştik ve o anasını siktiklerim çoktan alışverişlerini tamamlamışlar, dolu çantalarla dışarı çıkıyorlardı. Pete Rock 8.000 dolar harcamıştı. Large Professor ise hala oradaydı ve 600 dolarlık albüm almıştı. PM Dawn ise tüm breakbeat’leri topluyor ve elde ettiği davul seslerini şarkıya çeviriyordu. Havoc ilk kez böyle bir atmosferin etkisi altına girmişti. Ben ise bu hissi The Beatnuts, adamım Reef ve başka birçok plak koleksiyoncusu ile yaşamıştım. Fakat Havoc, plak satış buluşmalarına pek gelmezdi.

Bu beat’teki şablon, ‘One Love’ [ÇN: Nas'ın ilk albümü, Illmatic'te yer alan bir şarkı] şarkısındaki şablona çok benzer. Eğer kick, davul ve trampet şablonunu dikkatli dinlerseniz bunu fark edebilirsiniz. Her şey nasıl oldu ve bitti bilmiyorum bile. İşin başına oturduk ve beat’i ‘Shook Ones Pt. II.’nin beat’ine çevirdik. ‘Shook Ones Pt. I’i single olarak çıkarmıştık o şarkının beat’ini yaptıktan sonra, “Bomba gibi bir şey oldu! Şarkıyı hemen tamamlamalıyız!” demiştik. Hav’in de benimle aynı hislere sahip olduğunu biliyorum çünkü o plak satış buluşmasında bulduğumuz sağlam davul efektlerine sahip olduğumuzun farkındaydık.

Schott Free: Radyoyu sikeyim. Radyo milletin sikini yalayanlarla dolu. Bu, Hot 97 için de geçerli. [ÇN: Hot 97, New York'ta bulunan ticari bir radyo istasyonudur. Stüdyoları Manhattan'ın Hudson Square semtinde, vericisi ise Empire State Binasında bulunmaktadır.] İsim vermeyeceğim. “Evet bizi duydun, biz resmi Queensbridge katilleriyiz” [ÇN: Shook Ones Pt. II’da Prodigy’nin söylediği söz dizelerinden birisi] gibi sözleri radyoda duyup, “Oh evet bu güzel şarkıymış. Tekrar tuşuna bas bir daha çalsın” diyemezsiniz. Bu ise sokakların söylediği şeydir; “Oh evet sevdik bu şarkıyı.” Bu hayatı yaşayan 15 yaşındaki gençlerin her gün çaldığı bir şarkıydı. Eğer o gençler arasında bu kadar popüler bir şarkıysa, radyonun bunu çalmaktan başka bir seçeneği yoktu. İşte ‘Shook Ones’ böyle bir şarkıydı.




"Party Over" f/ Big Noyd


Prodüksiyon: Mobb Deep
Yan-Prodüksiyon:  Matt Life


Prodigy: Gece kulübüne gidiş, arkadaşlarla takılma, kavgaya karışma ve partinin bitişi. “Tayfanın geri kalanına söyle, o zencileri sikeceğiz bak. Bu sözlerimi ilet, çünkü kavga biter bitmez buradan çıkıp gideceğiz oğlum. Kimseyi arkada bırakmaya niyetimiz yok.” İşte bu şarkı tam olarak da bunu anlatıyor.

[Şarkının prodüksiyonunu ben ve Havoc birlikte yapmıştık.] Sanırım melodiyi Hav bulmuştu ve böylece ana ritmin üzerinde çalışmaya başladık. Beat’e oradan-buradan bulduğumuz ufak ses efektleri ekledik. Sanırım beat’i stüdyoda yapmıştık. Noyd bizimle birlikte stüdyoda sözlerini söylemişti. “Evet, bunları beat’in üzerine oku. Kulağa hoş geliyor” demiştik.

Havoc: Bu, albümü bitirmek için ihtiyacımız olan şarkılardan biriydi. Hayatta hiçbir noktaya gelememiş gençler olarak mahallemizi, en sert mahalle olduğunu düşünerek temsil ediyorduk. Nereye gitsek bundan bahsediyorduk. Sakince takılmak ya da eğlenmek için bunu yapmıyorduk. Bir yere gittiğimizde varlığımızın hissedilmesini istiyorduk.

Karıştığımız sert kavgaları hatırlıyorum. Manhattan’da sahne aldığımız ilk konserlerimizden birinde Lost Boyz ile birlikteydik. Lost Boyz ile aramızda hiçbir problem yoktu. Fakat bir sürü genç adamı küçük bir gece kulübüne tıkarsanız egolar tavan yapar ve bir şeyler bir yerden patlak verir. Nasıl başladığını hatırlamıyorum ama bir anda 60 kişi birbirine girmişti. İnsanların bir yerleri kesilmiş, bıçaklanmış ve sokakta darp edilmişti. Övünülecek bir şey değildi. Boktan bir durumdu fakat üstesinden gelmemiz gereken şeylerden biriydi.

Bu olaydan sonra Lost Boyz ile aramızda söz dalaşı başladı. Sonradan ise kendileriyle barışmıştık. Çünkü bak, biz de onlar da Queens’dendik  yani ne sikime yapıyorduk ki bunu? Lost Boyz kendi müziklerini yapıyorlardı ve tarzlarını seviyordum. Biz de kendi işimize bakıyorduk. Sonunda aramızdaki meseleyi kapattık. Mr. Cheeks [ÇN: Lost Boyz’un üyelerinden birisi] ile aram günümüzde çok iyidir. Aramızda yaşananlar, hayatta üstesinden gelmemiz gereken şeylerden biriydi.
Geçmişe bakıp albümdeki şarkıları dinleyince, dışarı çıkıp “Evet, işte bu klasik bir albüm” diyebilirim. Albümü yaklaşık sekiz ay önce baştan dinledim. Bu konuda yalan söylemem [gülüyor]. Ufak bir ilhama ihtiyaç duyduğumda, uzun bir aradan sonra albümü tekrardan dinliyorum. Kendimi, albümü yaptığımız zaman diliminin içine koyuyorum. Albümü dinliyorum ve dinlerken, o şarkıları yaptığım zaman nasıl hissettiğimi ve şarkıları o kadar iyi yapan şeyin ne olduğunu hatırlamaya çalışıyorum. Bu benim hikayem ve bu yolda devam edeceğim.



Q-Tip: Harika bir albüm ve kesinlikle gerçek bir hip-hop klasiği. Tüm zamanların en iyi 10 hip-hop albümünden biri olduğu da apaçık ortada. O zamanların ruhunu yakalamış bir albüm. Albümde emeğim geçtiği için bunları söylemiyorum. İşin içine dahil olduğum için kendimi kutsanmış hissediyorum. Daha önce A Tribe Called Quest’e pek takılmamış fakat bu albüme kulak kabartmış tanıdıklarım vardı. Harika bir histi çünkü daha önce Nas ile Illmatic albümü için çalışmıştım ve aynı deneyimi Mobb Deep ile yaşamıştım. Bu projelerde elde ettiğim deneyimi kendi grubumla yaptığım işlerde hissettim. Harika bir şeydi. Beni insanların kafasında farklı bir yere koydu.

Big Noyd: Albümü ambalajlanmaya başlarken tamamlanan bir şarkıydı. Şarkıyı dikkatli dinlerseniz arka planda bazı elemanların sesini duyabilirsiniz. Onlar artık aramızda değil, fakat birlikte oldukları hatunların isimlerini şarkıda bize söylüyorlar.

Matty C a.k.a. Matt Life: Şarkının prodüksiyonunu yaparken, davul ve perküsyon sesleri üzerinde çalışmıştım. Buluşmalara gidiyor ve kendimi tanıtmak istiyordum fakat hiçbir zaman tanınan biri olmadım. Bu albümde bunu başarmak istiyordum. Tek yaptığım bir ses efekti eklemek ve hemen arkasına bir davul sesi koymaktı. Geriye dönüp baktığımda epey emek harcanmış bir iş görüyorum. Bu şarkı, ham halde ellerinde bulanan kayıtlardan biriydi. Yoğun bir programlama ile ortaya elle tutulur bir şey çıkarmaya çalışmıştım.

Yorumlar

Ertunga dedi ki…
Kuşkusuz rap tarihinin en kaliteli , en sağlam albümlerinden. Rip P