Çeviri: Ünlü Rapçilerin Gözüyle Hip-Hop'ın 50 Yılından Önemli Anlar

 



DJ Spinderella, sokak partilerindeki 'topluluk ruhu' hakkında: 


1970'lerin ortalarında ilk kez bir sokak partisine katıldığımda henüz beş ya da altı yaşlarında olmalıyım. Büyük tekerlekli bisikletimle dolaşıyordum ve gidonun arkasından Brooklyn'deki Pembe Evler konutlarının dokuz numaralı binası olan apartmanımızın önündeki pikaplara hayranlıkla bakıyordum. Elektrik kabloları bir pencereden beşinci kattaki bir daireye dek uzanıyordu. Pikaplar, Together Brothers isimli bir ekibe aitti. Büyük, katılması serbest bir parti gibiydi -- tüm yetişkinler dans ediyor, partiliyor, gülümsüyor ve alkol alıyordu.

Hip-hop yeni bir şeydi, bu yüzden kulüplerde çalınmıyordu henüz. Bizim kulubümüz mahalleydi ve tüm mahalle dans etmeye gelirdi. Daha sonra New York'un beş ilçesindeki partiler ve jam'ler çatışmalara dönüştü. Ortamı bozan insanlar vardı! Ama başlangıçta her şey topluluk ruhuyla ilgiliydi.

1985'te Salt-N-Pepa'ya katılana kadar doğru-düzgün DJ'lik yapmaya başlamamıştım. Bir gün matematik dersindeydim, ertesi gün ilk dünya turumuza katılıyordum. Erkeklerin doğru-düzgün çalamayacağımı ve sadece görünüşümden dolayı orada olduğumu söylediklerini hatırlıyorum ama partiyi coşturmak için görünüşüme ihtiyacım yoktu! Salt-N-Pepa sadece eğlenmek için değil, aynı zamanda kadınları güçlendirmekle de ilgiliydi ve sanırım ben de ana akımdaki ilk görünür kadın DJ'lerden biriydim. O sokak partileri özel bir şeyin başlangıcıydı.   



DJ Muggs, E-mu Sp-1200'ün çıkışı hakkında:


Marley Marl sample yapmaya başladığında bu işleri tamamen tersine çevirdi ve yeni bir sanat formu yarattı. Cebimde sadece 20 dolarım olsa bile 99 sent verip minibüse biner ve kullanılan görsellerin ne kadar havalı göründüğüne bakarak sample yapmak için 20 tane plak alırdım. Sample olayının en güzel yanı da bu: Keşfetme duygusu. Hip-hop'ın blues, caz, soul ve funk'taki köklerini takdir etmemizi sağladı.

Herkes, James Brown'ı sample'lıyordu, bu yüzden yeni bir şey bulmak için plak kasalarının derinliklerine inmek zordu. O zamanlar başkasının sound'unu kullanmanıza izin verilmezdi. Eğer NWA ile aynı şeyleri yapsaydık, sahneden yuhalanarak indirilirdik! Başkaları gibi giyinemez ya da onların dilini kullanamazdınız.

1987'de SP-1200'ün gelişi işleri değiştirdi. Elinizde 14 dakika uzunluğunda bir caz şarkısı olabilir ve kulağa gerçekten özel gelen, bir saniyelik bir akor değişikliği vardır. SP-1200 ile o ânı uzatabilir ve bambaşka bir müzikal dünyaya dönüşene kadar loop'a alabilirsiniz. Ben, Alchemist ve Madlib aynı şarkıyı duyabilir, ancak farklı bölümlerden ilham alabilir ve her birimiz farklı sample'lar kullanabilir. İşte sample'ın güzelliği burada. Mükemmel sample'ı bulduğunuzda ve onu yeni bir şeye dönüştürdüğünüzde, altın bulmuş gibi olurdunuz! Rap prodüktörleri için dünyadaki en güzel duygu olmaya devam ediyor bu.  



DJ Shadow, ilk Def Jam turnesinin etkisi hakkında: 


Def Jam Turnesi, Oakland'a geliyordu ve arabayla yaklaşık 90 dakika uzaklıktaydı. Aileme, eğer gitmeme izin verirlerse iki ay boyunca tüm ev işlerini üstleneceğimi söyledim. 1988 yılıydı ve henüz 14 yaşındaydım. Ertesi gün okul vardı ama izin alana dek onları sıkıştırdım.

Birkaç yıl önce radyoda Grandmaster Flash and the Furious Five'ın 'The Message' adlı şarkısını duyduğumda hip-hop'a kafayı takmıştım; hakikati müzikal formda duymuş gibi oluyordun. Şarkıyı kasete kaydettim. Asıl sevdiğim şey, DJ'lerin gizemiydi. Run DMC'nin albüm kapaklarında Jam Master Jay'i hiç göremezdiniz ama bu, onu gölgeler arkasında ipleri elinde tutan bir sihirbaz ya da yönetmen gibi hissettirirdi. O yüzden kendime DJ Shadow ismini verdim.

Akıl hocam Oras Washington'ın arabası sürekli bozulduğu için konsere gidemedik. Yine de otoyolun yanındaki Holiday Inn'de düzenlenen konser sonrası partiye gidebildik. Orada EPMD, Chuck D ve Public Enemy'nin 'Rebel Without a Pause' isimli şarkıyı ilk kez kendi müzik setinde çalan Flava Flav ile tanıştım. Bir kavga çıktı, o yüzden Oras beni oradan çıkardı. Eve dönerken yol boyunca sessizdim: Tek düşünebildiğim, hayatımın geri kalanı boyunca müzik yapmaktı. O gün bunu doğruladı. Eminim 80'lerde Def Jam konserlerine giden herkes oradan ilham alarak ayrılmıştır. 




Big Boi, NWA'in Fuck tha Police şarkısının yarattığı devrim hakkında: 


Atlanta'da polisler arasında çok fazla yolsuzluk vardı. Rodney King olayı gerçekleştiğinde lisedeydim. Los Angeles'ta ayaklanmalara yol açtı ama Atlanta'da da protestolar vardı. Olaylara şahit olmak için şehir merkezine giden trene bindik. Kargaşayı görmek istedik ve sonunda kendimizi biraz kargaşanın içinde bulduk. 

Fuck tha Police'i dinlemek isyanın en üst noktası gibiydi. Rap müzik gençliğin sesiydi, bu yüzden NWA'in bu şekilde saldırdığını duymak beni gerçekten etkiledi. Böyle bir sese sahip olabileceğinizi ve polise yüksek sesle küfredebileceğinizi bilmek, dünya çapında hissedilen bir şeydi.

Bu şarkı bana OutKast'in mikrofonu eline aldığında toplumsal meseleler hakkında bir şeyler söyleme sorumluluğu olduğunu öğretti. Sadece dans etmek ve takılmak hakkında yazamazdınız. Müziğinize gerçekten bir şeyler katmanız gerekiyordu.





Pete Rock, Heavy D'nin beden olumlaması hakkında: 


İlk kuzenim Heavy D ile beraber mutfakta kurabiye yapardık ve çocukken birbirimizin kıyafetlerini ödünç alırdık, bu yüzden birdenbire Michael Jackson [Jam] ve Janet Jackson [Alright] ile şarkılar yapmaya başladığında çıldırmıştım! Hip-hop'ı başlattığı için her şeyimizi DJ Kool Herc'e borçluyuz ve hepimiz onun kumaşından kesildik ama Heavy D patlamasaydı, bugün pek çok rapçi var olamazdı. 

Uptown'ı, Sean 'Diddy' Combs'u işe almaya ikna etti, Ruff Ryders'a ilham verdi ve bir rap prodüktörü olarak yeteneklerime inanmamı sağlayan kişi oydu. Biggie, Fat Joe ve Big Pun gibi kişilere de özgüven veren oydu. Heavy D, iri adamlara kendilerini nasıl seveceklerini gösteren ilk rapçiydi. Alay edilmek ya da kırılmak yerine, bize hakaretleri nasıl tersine çevireceğimizi ve kilolu olsanız bile hâlâ bir seks sembolü olabileceğinizi öğretti.

Heavy D and the Boys, annenizin de sevdiği ilk rapçilerdi ve bu da hip-hop'ın dünya çapında ana akım haline gelmesine yardımcı oldu. Onun adını anmadıklarında çok sinirleniyorum; Heavy D'den bahsetmeden hip-hop'ı anamazsınız. 




Kool Keith, hip-hop'ın küreselleşmesi hakkında: 


[Ultramagnetic MCs'den] Ced Gee ile beraber çıktığımız Fransa turnesini hatırlıyorum, herkes ayak gibi kokan 30 yıllık peynirler yiyordu. Çılgıncaydı! Ayrıca orada bir çıplaklar kampına gitme şansımız oldu ve anadan üryan 90 yaşında kadınlar ve erkekler vardı. 

Bir de Jamaikalıların çıldırdığı ve tıpkı filmlerdeki gibi kırmızı telefon kulübeleri görebileceğiniz Brixton'da da konser verdim. Şehrin dışına çıktık ve ormanda kaybolduk; bir İngiliz çiftçi bizi av tüfeğiyle tehdit etti, çünkü yanlışlıkla arka bahçesine girmiştik! 

Avustralya'da turneye çıktığım ve hattâ Cayman Adaları'nda sahne aldığım için şanslıydım. Hangi şehre gidersem gideyim, enstrüman satan yerleri bulur ve klavyeyle gitarlarda funk çalma pratiği yapardım. Farklı yemek ve lezzetlere maruz kaldım ama sanırım fazla Bronx'luydum ve anlamıyordum çünkü her zaman McDonald's ya da KFC'ye gidiyordum. Ama tüm bu yerlere gitmek bana hip-hop'ın ne kadar uluslararası olduğunu ve kültürleri nasıl aştığını gösterdi. Hip-hop seyahat etmemi sağladı. Bronx'lu bir çocuk için fena değil sanki?  


Young Jeezy, Tupac Shakur'un ölümü hakkında:


Tupac'ı ilk kez dinlediğimde hapisteydim. 'So Many Tears' çalarken, birinin beni anladığını hissettim. Sanki rap yapmıyor da, büyük bir vaaz veriyor gibiydi. Amcalarımın hiçbiri bana politikayı ya da Siyahlar olarak neden baskı gördüğümüzü öğretmiyordu ama Pac anlatıyordu ve bu bana ahlaki açıdan yön verdi.

Southern trap yükselişe geçtiğinde, insanlara sokaktaki dolandırıcının yaşadığı kan, ter ve gözyaşı üzerine bir ders vermeye çalışıyorduk. Yabancıların bir günlüğüne Air Force One'larımızı giymelerine izin verdik. Eğer vahşi doğadaysanız ve orada kapana kısıldıysanız, hayatta kalmak için ne gerekiyorsa onu yaparsınız. Uyuşturucu satarak para kazanmak bazılarına olumsuz görünse de, bizim için bunun kötü olmak ya da başkalarına zarar vermekle ilgisi yoktu; tamamen hayatta kalmakla alakalıydı.

Tupac acımızı ilk anlayanlardan biriydi. Tuzağa düşmüş olanları insanlaştırdı. Bu rolü oynayan Siyah erkekler hep erken yaşta ölüyorlar. Çok güçlendikleri için kendi halklarından koparılıyorlar. Pac öldürüldüğünde kültür de yüreğini kaybetti.





Rapsody, Lauryn Hill'in Grammy kazanması hakkında: 


Âşık bir gençtim, bu yüzden Fugees'in 'Killing Me Softly'sini ilk kez duyduktan sonra takıntı haline getirmiştim. Klipte sinemadalar; kimse patlamış mısır yerken Lauryn Hill'den daha havalı görünemezdi! Müziğinde sergilediği doğruluk ve dürüstlük nedeniyle Lauryn'e bağlandım. 

The Miseducation of Lauryn Hill albümü ile Grammy'leri kazanması çok büyük bir olaydı. Temsil ettiği şey nedeniyle özeldi. Lauryn'de korkusuzluk vardı ve etrafımızdaki şeyleri sorgulamamızı sağlıyordu. Amerikan kapitalizminin fantezisine ya da illüzyonuna kapılmadı. Her zaman şunu soruyordu: Hakikat nedir?

Bazen düzene kapılmak kolay olabilir ama Lauryn bizim Matrix'teki Neo'muz ve pusulamızdı. Bugün ana akımda yeterince bu tip figür yok. Ama Lauryn bize kendimizi nasıl seveceğimizi ve her karakterde Siyah kadın için bir alan olduğunu gösterdi.  



Mykki Blanco, Lil Kim'in 'No Matter What They Say' klibinin LGBTQ gençliğine seslenmesi hakkında:


Lil Kim'in No Matter What They Say klibi yayınlandığında sadece 12 ya da 13 yaşındaydım. Kuzey Carolina kırsalında küçük bir evde yaşıyordum, bu yüzden Kim'i süslü, Onaltıncı Louis tarzı giyinme odasında bu kadar göz alıcı şekilde görmek gerçekten aklımı başımdan aldı. Onu Rapunzel'e benzeten postişler ve uçuş uçuş, gümüş bir elbisesi vardı. Eşcinsel bir çocuk olarak, Kim'in bir performans sanatçısı olarak abartı duygusu bana gerçek bir olumlama gibi geldi. Cazibenin timsaliydi.

Yırtık, taşlanmış bir kot giydiği an var. Şöyle söyleyeyim: Klibin çıktığı hafta, Amerika'da liseli her kız gidip bundan bir tane aldı. Hattâ annem bir kotu eskitip kesmeme bile izin vermişti. Klipte Kim'in yanı sıra Mary J. Blige, Carmen Electra ve Missy Elliott da vardı: Tam bir kızkardeşlik ve kendin olma ilanıydı. 

Kim'in "Ace Ventura gibi surat yapan sürtükler" hakkındaki sözleri benim tüm tavrım oldu. Eğer korunaklı ve çok şeye maruz kalmayan eşcinsel bir çocuksanız, böyle bir klip size temel oluştururdu. "Ben sadece kendim olmaya çalışıyorum," dediğinde bu, kendinizi sevmenizi sağlardı. 





Flo Milli, Nicki Minaj'ın 'Monster'daki sözlerinin, onun jenerasyonuna nasıl güç verdiği hakkında:  


Nicki Minaj'ın, Kanye West ve Jay-Z'nin Monster isimli şarkısında söylediği sözler, çocukluğumdan hatırladığım en canlı şeylerden biri. Ben ve kızkardeşim evde sürekli rap yapardık. En sevdiğimiz sözler "Pink wig, thick ass, give 'em whiplash / I think big, get cash, make 'em blink fast" kısmıydı, çünkü Nicki'nin buradaki performansı harikaydı. Çok çılgıncaydı. Enerji eşsizdi ve kendinizi kaptırmaktan başka seçeneğiniz yoktu. 

Şarkıdaki bu sözler, hip-hop dünyasında bir kadın olarak var olabilecek ve yine de alfa enerjisini taşıyabileceğinizi gösteriyordu. Nicki çok yönlü biriydi. İster Siyah Barbi olun, ister tuhaf biri, her genç kıza hitap edebiliyordu.

10 yaşındayken, insanlara büyüyünce rapçi olmayı istediğimi söylediğimde bunu ciddiye almamışlardı. Ama 2023 yılında, hip-hop'ın içinde bir kadın olarak kendimi güçlü hissediyorum. Uzun bir yoldu ama eskiden olduğu gibi dışlanmıyoruz artık. Nicki, genç kızların erkek-egemen bir rap oyununa hâlâ hükmedebileceklerini bilmelerini sağladı.


Monie Love, Drake'in grime'ı benimsemesinin taşıdığı önem hakkında: 


Hip-hop, 1980'lerde Londra'ya geldiğinde bulaşıcıydı. Battersea'de bunu ilk olarak break-dans ile deneyimledik ve herkes bir dans ekibine aitmiş gibi hissediyordu. Hepimiz Covent Garden'da müzik çalmak için toplanırdık ve herkes patlıyor, kopuyor, break-dans yapıyordu. Sugarhill Gang ya da Grandmaster Flash and the Furious Five ilk kez Top of the Pops'ta sahne aldığında bu, Siyah İngiliz gençliğinin görüldüğünü hissetmesini sağladı. Thatcher'lı yıllar zordu, hip-hop bu yüzden yoksullar için bir ışık oldu, herkes aynı düzlemdeydi.  

New York'a taşındığımda genç anneleri rap'imle yüceltmek istedim ama kimse İngiliz aksanıyla rap yapan bir kadın istemiyordu. Dolayısıyla 2-step garage'ın grime'a dönüştüğünü görmek, ardından Drake gibi insanların [2010'larda] İngiliz flow'larını ve dilini taklit etmeye başladığını görmek çok önemliydi. Artık alay edilmiyordu ve bu bir dönüm noktasıydı. 

Bugün yaşadığım New York'ta insanlar size gururla Skepta ya da Giggs dinlediklerini söylüyorlar. Amerikanlar artık İngilizler gibi sound kullanmak istiyor Pop Smoke gibi sanatçılar sayesinde Londra ve New York'u birbirine bağlayan bir köprü var. Her şey tam bir döngüye girdi. 


(Orijinali için şuradan.)

Yorumlar