Çeviri: Hip-Hop, Dünyayı Nasıl Fethetti

 


(Orijinali için şuradan.)


Bugün, burada hip-hop'a kadeh kaldırmak için toplandık. 50 oldu! Yarım asırlık efelenme, hüner, esneklik, ele avuca sığmazlık, gülünçlük, kasvet, cesaret, havalılık, güç, çalkantı ve zeka, meydan okuyan küstahlık, yıkıcı mizah, tüketici şehvet ve şiddetli sıkıntı, yenilik, tehlike, şüphe ve şekil olmak. Selamlar! Yine de dürüst olacağım. Dergi kapaklarının, konserlerin ve TV özel programlarının geleceğini biliyordum ama bunu hissetmiyordum. Çok keyfî bir tarih gibi görünüyordu. Ya da belki de tespit etmek imkansızdı. Hissettiğim şey hip-hop'ın, Amerikan yaşamının atmosferini (sadece bu ülkeyle başlayacağız) derinlemesine aşıladığı, çok fazla şeyi ileriye götürdüğü idi -- 50 yılı zorluyor olması kimin umurunda? 

Bu biçime sanatını, bu hayata gücünü veren enerji, yüzyıllar önce bu topraklara getirilen Afrikalılarla birlikte oluşmamış mıydı? Anladığım kadarıyla hip-hop 'her zaman' vardı. Bu enerji, biz Siyah Amerikalılarla birlikte olmuştur -- kilisede, sahnelerde, stüdyoda, sokaklarda, kıyafetlerde, saçlarda, duruşta ve dişlerde, parıldayan, sırıtan, hırlayan, ışıldayan, parlayan. Sadece mucizevi bir gülümseme. Bana göre bu yıldönümünün bir önemi olamazdı, çünkü -- peki Afrika davulundan spritüele, ragtime, caz, gospel ve blues'a, R&B, folk, rock 'n' roll, funk, disko, new wave ve house'a uzanan bir süreklilik içinde değil mi? Bu aynı zamanda daha çok soul müziği, asla dağılmayan ama sadece evsahiplerini değiştiren bir enerji değil mi? 

Pekala...

Pekala...

Bu inancımı mezara götürecektim. Ama birisi konuyu açtı ve o konu da beni aptal yerine koydu. Aylardan Şubattı, Grammy ödül töreninde, yayının ortasında neredeyse iki düzine rap grubu teker teker sahneye çıktı ve yaptıkları tarihe, oldukları tarihe sahip çıktı. Bir tarihçi bile vardı orada: Ahmir (Questlove) Thompson, diğer çeşitli beceri ve tutkularının yanı sıra Roots için davul çalıyor ve Amerikan popüler müziğinin satır aralarını deşip dipnot düşme konusunda tam bir usta. 

Grammy akşamı için, 50 yılı 15 dakikaya sığdırması gerektiriyordu ve ortaya esrarengiz bir ustalık çıktı. Farklı kuşaklardan insanlar geldiğinde, birer tane parça sundular. The Roots üyesi Black Thought, bir peri masalıyla açılış yaptı. "Fifty years ago, a street princess was born to be an icon," diye başladı. Ardından bir grup mucit ortaya çıktı. Grandmaster Flash ile Barshon, Melle Mel, Rahiem and Scorpio birleşerek Run-DMC'ye dönüştü. Run-DMC'den sonra LL Cool J, ondan sonra DJ Jazzy Jeff. Oradan da Salt-N-Pepa'ya. Bu ikisi Rakim'e, Rakim'i de Chuck D ve Flavor Flav takip etti. Bu, üç gevşek kronolojik hareketin sadece ilkiydi. Üçüncüsü yeni nesille kapandı: Lil Baby, sonra GloRilla, ardından da Lil Uzi Vert.



(Run-DMC ve Boyunsuz Teddy isimli hayranları, 1985.)



(Cold Crush Brothers üyesi Almighty Kay Gee, Harlem World'de, 1981.)



(Break-dansçılar Ken Swift ve arka planda Rock Steady Crew'den Take One ve Frosty Freeze, 1982.)



(Terminator X, Flavor Flav, Chuck D ve Professor Griff, 1987.) 


Performanslar uzun sürmemiş olabilir. Ama yine de bu müziğin her zaman ne kadar fiziksel, ne kadar bedensel olduğunu keşfettim. Salt-N-Pepa, Kid 'n Play, MC Hammer, Missy Elliott, Beyonce -- dans ediyorlar. Kastım bu değil. Orada öylece durup rap yapamayacağınızdan bahsediyorum. Eller birbirine vurulur. Şaklatılır. Topuklar vurulur. Kafalar sallanır, döndürülür, savrulur. Harekete geçirebileceğiniz ne varsa yapın: Parmaklar, omuzlar, kaşlar. Eskiden bacaklarınızı eğmek, bir elinizi her iki uyluğunuza koymak, öne eğilmek ve sallanmak gibi bir hareket vardı LL bunu o kadar sert yapardı ki, halata benzeyen altın kolyesi ağzına yumruk gibi inerdi. Birdenbire, bir saat önce "bir şeyi doğru yapmak için iki kişi gerekir" cümlesi kadar temel görünen bir şey beni şaşırttı. O da şu: Vücut da rap yapıyor. 

Bakın, hip-hop'ın doğuştan gelen çekiciliği, fiziğin bedenselliği hakkında salyalarım akarak konuşmaya devam edebilirim: LL ve Lil' Kim, Tupac, Trina, 50 Cent ve de Cardi B. Megan Thee Stallion'ın hitlerinden birinin nakaratındaki roket bilimi derinliği hakkında:

"Body-ody-ody-ody-ody-ody-ody-ody-ody-ody-ody-ody-ody-ody" 



(Queen Latifah, 1990 civarı.)


Ama sanırım o akşam kafama dank eden şey, hip-hop'ın erotik olanaklarından çok, yeni (ve aynı zamanda seksî) bir sınırla ilgiliydi: Duruşun, zarafetin, prestijin, itibarın artışı. Queen Latifah sahneye çıkıp 'U.N.I.T.Y.' şarkısını seslendirene dek bunu fark etmemiştim. Giysisi siyah ve kabarıktı; yeleği parıldıyordu. Orada olmak için hangi astral yokuşu inmişti? İlk gençlik yıllarında Latifah'nın uzuvları ve kafası, bu tarz bir tecessümün örneğiydi. Saldırgan bir şekilde başını sallıyordu ama konik Afrika şapkaları (taçları!) alabora olmayı reddediyordu. Hâla kendini yere atabiliyordu ama sadece orta yaştaki birinin yapabileceği şekilde, sakinliğin gücüyle, tam anlamıyla yaşamış olmanın eminliğiyle. 13 yaşındayken benim sorum --herkesin sorusu-- bu müziğin 50 yaşında nasıl görüneceğiydi? Sadece kelüpte takılmaya çalışan bir adam mı olacaktı. İşi bitmiş. Hüzünlü. Maalesef. Lincoln Center'da Dee Dee Bridgewater, Dianne Reeves ya da Cassandra Wilson'ı dinlemeye gitmek gibi bir şey olabilir. Böyle olabilir. Muhteşem. Kendinden emin.

Bu ihtişamın hiçbiri ironi içermiyordu. Bir sanat formunun, onu ihmal eden bir ödül programı tarafından kutlanmasından bahsediyoruz. Grammy'nin ilk rap kategorisi 1989 yılına kadar gelmemişti ve ödülün canlı yayın esnasında verilmesi planlanmamıştı. Fresh Prince, Will Smith ve Salt-N-Pepa'nın da aralarında bulunduğu bazı adaylar ödülü boykot etti. O zamandan bu yana çalkantılar devam ediyor. Hip-hop, Black Thought'un, yıldönümü bölümünün açılışında ilan ettiği gibi, dünyaya hükmetmeye başlamış olabilir, ancak sadece iki kez yılın albümü ödülünü kazandı. Ve kamuoyu da bir şekilde bunu hissetmeye başladı. 

İşte bu yüzden, hip-hop'ın bir süreklilik içinde olduğunu söyleyemem açıkçası. İşte bu yüzden spiritüellerden, cazdan, blues'dan, R&B'den ve rock 'n' roll'dan ayrı ama aynı zamanda onların her biri. İşte bu yüzden bu onyılların geçişi önemlidir: Amerikan müzik ailesinin bebeği hip-hop, 50 yıldır tartışmalı bir kategori, huzursuz edici olmaya devam ettiği için huzursuz, çok sayıda kişi için merkezî olmasına rağmen bir şekilde duyulmamış. O gece gözyaşlarım pizzama aktı çünkü bir başka ödül töreni nostalji spazmı olacağını düşündüğüm şey, aslında bir dayanıklılık ilanı ve keskin bir kınamaydı. İşte bize sadece Siyahların olduğu bir yerde yemek yerken dinleyebileceğiniz bir müzik ve yemek odası müziği. Bu gezegende bir tür hip-hop sahnesi ya da rap diline sahip olmayan, en iyi ihtimalle 'zenci' kelimesine karşı kayıtsız bir rahatlığa sahip olmayan pek fazla ülke kalmadı. Yine de bazı rapçilerin omuzlarında, bazı rap hayranlarının omuzlarında bir yük vardır. Çünkü yarım yüzyıl sonra, yaptığınız şeyin, olduğunuz insanlardan daha değerli olabileceği şüphesini yanınızda taşımak oldukça önemli bir şey. Elbette bu, süreklilik arz eden bir endişe: Siyahi sanatsal başarının her aşaması, bu bilişsel uyumsuzluk bölgesinden geçer. Zenci ruhani müziği varlığı bir suça ışık tutan diğer büyük Amerikan müziğidir. Ancak spiritüeller, bu ülkenin ilk günahından kurtuluş arayışındadır. Hip-hop kurtuluş beklemez. Alternatif bir gerçeklik, zanaatkarlarını yönlendiriyor. Belki de kimse başarılı olmamızı istemiyordur. Bu yüzden kendimizi kurtaracağız. Bundan bir imparatorluk kuralım. 




(Salt-N-Pepa, 1989.)


(Biz Markie, 2001.)



(LL Cool J, 1988.)



(Tupac, 1994.)


Hip-hop'tan daha genç olduğum için, imparatorluğu onyıllar boyunca hafife aldım ve bazı acil sorular soracak denli de yaşlıyım. Bu sanat formunun amacı nedir ki? Neden buna ihtiyacımız vardı? Bu ülkede olaylar Siyah Amerikalıların lehine daha farklı, daha ileriye gitmiş olsaydı, hip-hop ortaya çıkar mıydı? O zaman şunu sormam gerekiyor: Hangi olaylar? Ve, Siyah Amerikalıların gerçek özgürlüğe doğru gidişatını tamamlamak, hip-hop'ın bu kadar canlı bir şekilde hayata geçmesini tüm gücüyle engellemek için kaç tanesinin doğru gitmesi ve doğru kalması gerekirdi? Biraz düşününce, hip-hop'ın kaçınılmaz olduğunu görüyorum, çünkü bu ülke bize nasıl davranacağı konusunda hiçbir zaman tutarlı bir şekilde emin olamadı.Hip-hop gerçeği, bu tutarsızlığı kınıyor. Belki de var olmamalıydı. Ama işte, var. Her şeyin içinde. 

Bu ellinci yıldönümü, Ağustos 1973'te, Bronx'ta Kool Herc'ün bir pikap setinin başına geçip, iki plağı birleştirerek kesintisiz bir breakbeat oluşturduğu geceye dayanıyor. Böyle söyleyince kulağa pek de sismik gelmiyor. Ama işte buydu: Büyük Patlama, efsanevi bir olay. Ve bu şekilde ifade ettiğinizde, bu 50 yılın gerçekten de kendi başına ayakta durması gerekir. İlk blues sanatçıları köleleştirilmişti. Cazın ne zaman doğduğunu düşündüğünüze bağlı olarak --burada hem tarihten, hem de mitolojiden bahsediyoruz-- yaratıcılarının köleleştirilmiş ebeveynleri vardı. Rock 'n' roll'un mucitleri, orta ve güney bölgelerden geliyor. Ancak hip-hop, tam da Büyük Göç'ün sona erdiği zamanlarda ortaya çıkıyor. Başlangıcı, ezici bir çoğunlukla Kuzeyli ve tamamen kentlidir. 

DJ bir plak çalar ve ekipler de dans ederdi. İlk MC'ler? Onlar bazen müziğin üzerine konuşan kişiliklerdi. Kafiye ve ritim yapma makineleri daha sonra geldi. Atalet mi? Tembellik mi? Hip-hop'ın doğduğu koşullar çözülmeye çalışılıyordu. Break-dansçılar tüm akşam nasıl eğlenir? DJ'ler çözümü buldu. 'Hip-hop' zaten var olan bir kültürü tanımladı ama çocukların, ergenlerin ve neredeyse yetişkin olanların kendilerini anlamlandırmalarını sağladı. Yeni 'Yeni Zenciler' -- fresh, sonra dope, ardından fly, sonra fire, en sonunda da rizzy. Onlar aynı zamanda, zaman aşımına uğramayan bir toplumsal yardım ve günlük haber örtmecesine başvurmak gerekirse, risk altındaydılar. Mahkum edilmişlerdi. 

Bu müzik, atalarıyla ortak olarak yoksulluk, inkar ve ihmale sahipti ve özellikle umutsuz bir vadide, Sivil Haklar hareketi sonrası ulusal terk edilmişliğin ortasında, Motown'ın iyi hissettiren Siyahlığının modası geçtikten sonra, Afro saç ve ve dashiki'lerin kentsel üniformanın bir parçası olduğu ve Sidney Poitier'nin bile blaxploitation filmleri yönettiği bir zamanda geliştirildi. Beyaz banliyö sakinleri, Richard Nixon'ın konut ayrımcılığını durdurmasını engellemek için bir araya geldi (bu ayrımcılığı sona erdirmek onun fikri değildi). Ronald Reagan, konut ve kentsel gelişim bütçesini yaklaşık yüzde 70 oranında azalttı. Asansörler bozuk kaldı. Çöpler yığıldı. Uyuşturucular ve onlarla birlikte daha da sert kanun yaptırımları geldi. (Bilin bakalım, bu yıl 50 yaşına giren başka ne var: D.E.A.)



(DJ Jazzy Jeff ve Fresh Prince, 1986.)

Bir hüznün ya da en azından bir kararsızlığın hakim olmasını bekleyebilirsiniz. Ama hayır. Coşkulu, ısrarcı, imkansız bir kararlılık erken hip-hop'ı, blues'un jive kısmını, yaratıcı sertliği, totolojik gelişmeyi tanımladı. "That's the breaks, that's the breaks." "It's like a jungle sometimes. It makes me wonder how i keep from going under." "It's like that, and that's the way it is. Huuh!"  

Müzik sokaklardaydı ve onu icra eden insanlar, beton ve asfalt kadar sert, mentol dumanı kadar pürüzsüz, deri, kadife ve kot, Shelltop'lar, Jordan'lar giymiş olabilirdi. Ve sonunda Tim'ler, Coogis'ler, Kangol eşofmanlar, Cazal'lar, kronometreler ve boyna takılmış kocaman saatler, bir yatı demirlemek için kullanabileceğiniz altın kolyeler ve bir kale kapısında kendinizi duyurmak için uygun altın küpeler. Savaşta test edilmişlerdi, galip olarak geliyorlardı, her zaman öldürüyorlardı ama asla öldürmüyorlardı; beceriklilik ve kesinlik, şanstan daha önemliydi. Savunma, hücum gibi giyinmişti -- önleyici tarz. LL Cool J'in Billboard Hot 100 listesinde ilk kez yer alışı, 'I'm Bad' adını verdiği şarkısıylaydı ve dizeler arasındaki bir polis avı bölümleri bana, çeyrek yüzyıl önce bile, kendini bu kadar yüksekte gördüğü için (en iyi ihtimalle) gece sopası yiyebileceğini bildiğini söylüyor.

Müziğin heyecanı, yaşam tarzı --bu yaşam gücü-- onun gösterişinde yer almıştır: MC Lyte'ın aptallara karşı keskin alerjisi, Big Daddy Kane'in uzanarak sırt(ını) sıvazlaması, Rakim'in kaşmir otoportresi, Salt-N-Pepa'nın ekip halinde atılganlığı. Hem bol, hem düşük belli kot giyme cüreti. Kolaj çalışması haklı olarak karışık ustalık olarak kabul edilir. Ukalalık performansına dayanan herhangi bir sanat formunda kaşlar kalkabilir. Ancak, Siyah egolardan baş döndürücü bir gurur yayıldığında, gözler yuvalarında yanma eğilimindedir. 

Sanki, Siyahların sanatsal ifadesi şüpheye hiç dayanmamış gibi. Duke Ellington, Ella Fitzgerald, Dinah Washington, Billie Holiday ya da Mahalia Jackson, Nat King Cole, Sammy Davis Jr. ya da Miles Davis'in, Supremes'in ve Temptations'ın, bu tür bir özgüvenin bazı bölgelerde neredeyse yasadışı olduğu bir dönemde, o bölgelerden kaçan bir ebeveyninizin olması muhtemelken, mükemmelliği somutlaştırmak ve yaymak için gereken her şeyi düşünün. Sadece belli bir nezaket bekleniyordu. 



(De La Soul, 1993.)



(The Notorious B.I.G., 1995.)



(N.W.A.)



(Beastie Boys, 1987.)

Motown'a bakalım. Berry Gordy, sanatçılarını, onları konserde ya da oturma odalarında izleyecek olan Jim Crow hoşgörüsüne sahip beyazlardan oluşan kalabalıklara tabi tuttu. Bir görgü okulunun ne tür rapçiler üretebileceğini merak ettim. Ayrıca birazcık cazibesizliğin Motown sound'una ne getirebileceğini düşündüm. Cazibe, Motown'a cömert bir lüks sağladı. Ancak 1970'lerin sonu ve 1980'lerin başında Siyah nezaketi, siyasi sınırına ulaşmıştı. Gordy'nin yeni büyük yıldızı, hip-hop'ın öncülerinden olan Rick James'ti. İlk rapçiler, entegrasyonu savunmuyorlardı. Kendilerine özgü bir ikonografi geliştirdiler: Saç stilleri, aksesuarları, tavırları, (Amerika'daki) ayrımcılık ve apartheid'ın kutlama simgeleri. Sanat formunun en büyük yeniliği, sınırsız, öz-bilinçten yoksun bir özgüvenin, intikamcı bir tepkinin kitlesel üretimiydi. Bunu hissedebiliyordunuz. Arkadaşlar ve sınıf arkadaşları öylesine batmaz bir cesarete büründüler ki, onları bu müzik ve tarz olmadan hayal edemiyorum. 

Ancak ülkenin dört bir yanında her türden insan, Hollywood ve haberler tarafından, Siyah gençlerden (onlara böyle deniyordu) korkmaya teşvik edildi. Bu insanlardan bazıları, onların ölüm cezasına çarptırılmasını isteyen tam sayfa ilanlar verdi. Bazıları, onları mahalleden kovaladı ve onları pinata sandı. Ancak ailelerimiz çocuklardan ve o çocukların hayran olduğu rapçilerden korkmuyordu. Anneler, babalar, büyükanne ve büyükbabalar, teyzeler, amcalar ve yaşlı kuzenler, eski ölüm-kalım meselelerini anlıyorlardı. Hip-hop'ın yeni bir çatışmacı enerjiyi serbest bıraktığını biliyorlardı. Onlar için korkuyorlardı.

Hip-hop'ın böbürlenmesinin, sokak düzeyinde umut arayan Siyah ruhlar için harika bir ilaç olup olmadığı konusunda içtenlikle düşündüm. Bu rapçiler, çoğumuzun bildiği aynı yoksulluktan çıktılar. Ama onlar bu şüpheyi parlak bir sanata dönüştürdüler. Pek çok Siyah çocuk, basketbol ve rap alanında kariyer hayalleri kurdukları için azarlandı ve alay edildiler. İhtimaller düşükten de azdı. Yine de genç insanlardan bahsediyoruz. Hayal kuruyorlar. Birileri her zaman hip-hop'ta başarılı oluyor. Neden onlardan biri olunmasın ki? Tüm o denemeleri, provaları, çalışmaları, titizliği izleyerek büyüdüm. Hayalleri büyüktü. Rap yaparak para kazanabileceklerini biliyorlardı. Bir radyoyu açabilir ya da bir mixtape çalabilir ve bunu duyabilirlerdi.

50 yıldır, bu ülkedeki her genç Siyahın yaşamına dair temel yazılar --masallar, komediler, günlükler; macera, anı, porno-- hip-hop'ta yer buluyor. Duygular, fanteziler, ikilemler, itiraflar, fantazyalar hakkında şarkılar. Notorious B.I.G.'nin 'Ready to Die' şarkısı ve onun ahlaki çürümeyi ve cinsel ilişkiyi yorucu, bilgili, melodik şekilde yeniden yaratması, bir edebiyat zaferinden başka nedir ki? Bu kitap, benzer güçteki pek çok eserle dolu bir rafta yer alan tek bir eserdir. New York'ta geçen bir başyapıttır.

Sonunda, Houston ve Atlanta'da, Miami, New Orleans ve Memphis'te, Virginia ve California'da mayalanan şey, hip-hop'ı derinleştirir, onu tuhaf, korkak, zıplayan, komik, yaramazca mayalanmış diyarlara, karanlık, hülyalı, dengesiz manzaralara götürür. Kırılganlık, paranoya, tuhaflık, Afrika-merkezcilik ve minimalizm ortaya çıkıyor. Bu müzik, geçmişi araştırıyor ama güçlü bir şekilde bugün hakkında, çoğu zaman da kendisi hakkında. Hip-hop çocukları, sivil haklar için verilen ulusal mücadeleyi bir efsane ya da ders planının bir parçası olmaktan öte bilmiyorlardı. Onlar kişisel mücadeleleri deneyimlemişlerdi -- yiyecek, barınak, güvenlik, istikrar, iş ve saygı için mücadele. Bu sanatçıların kaçı toplu konutlarda ya da yargılama sisteminde büyümüştü? Zorluklar sanatın içindeydi. 



(Missy Elliott, 1998.)


Hip-hop, geçmişten bir kopuşu temsil ediyor, çünkü kopan bir şeyden patladı: Bu ülkenin Siyah vatandaşlarına verdiği söz. Caz ve Motown'ın aksine, bu yeni müziğin ihtişamı, değeri ve eşsiz yaratıcılığı tartışılamazdı. Merhamet, yatıştırma, incelik, nezaket, sevgi -- belli ki bunlar işe yaramadı, çünkü durum ortada. Bring the noise

Uygulayıcıları kiliseye gitmiş olabilir, ancak bu müzikte, özellikle de ilk dalgalarında çok az kilise vardır, sadece toplumsal coşku ve sokaklar vardır. "La di da di, we like to party" ile birlikte "I never prayed to God, I prayed to Gotti." Hip-hop istekten doğdu. Kazançla gelişti. Ortalama bir aşk şarkısı tüketimle doruğa ulaşır, tüketileni savurur. Kapitalizm, Siyah Amerika'ya sırtını dönmeye ve Siyah Amerika'nın belini kırmaya çalışıyor. Hip-hop, Julia Roberts'ın, 'Pretty Woman' filmindeki kendini beğenmiş satıcı kadın tarafından dışlanmasından sonraki halidir: Büyük hata. Büyük bir hata. Hem de çok büyük. Uyuşturucu satıcıları ve çeteler bana göre değildi. Ben daha doğal olarak ineklere, bohemlere ve uzay meraklılarına, müziğin 'bilinçli rap' olarak adlandırılan köşelerine yöneldim. Ama bu tanımlamayı hiç kabul etmedim. Bilinçsizce riskleri sıralayıp, örneğin uyuşturucu işinin nimetlerinden faydalanamazsınız. Yarım akılla, prodüksiyona ve ritme nasıl bu kadar özen gösterebilir, böyle bir vizyonu nasıl gerçekleştirebilirsiniz? Seçimler yapılıyor; dürüst, açık sözlü, abartılı, arzulu, akılda kalıcı olma seçimi. Sanat formundaki patoloji ne olursa olsun, çevrede, hip-hop'ta, ulusun içinde var olan patolojiyi yansıtıyor. "Cash rules everything around me," bir gerekçe olduğu kadar, bir bahane olarak da işlev görüyor. Lüks, bir ironi kaynağı (sadece Gucci Mane gerçeğini kastediyorum) ve bir tür ödeşme yöntemi haline geldi. Beyonce ne demişti? En iyi intikam, paradır.

Grammy'deki o buluşmadan önce, yaşam gücünün gittiği her yeri ve ifade ettiği her şeyi biliyordum. Ama sonra, onun muazzam çeşitliliği hakkında düşünmeye başladım. Örneğin rap sesini ele alalım. En azından benim, şarkı söylemenin başka ne anlama geldiğine dair anlayışımı genişleten tınılara ve perdelere sahip bir enstrüman -- ve eğer söz konusu Ol' Dirty Bastard, Eminem, Nicki Minaj ve Kendrick Lamar ise, yağmurda, musonda şarkı söylemekten bahsediyoruz demektir. Hip-hop'ın gitmediği neredeyse hiçbir yer yok: Beyaz Saray, Pulitzer, Oscar, sitcom, Louvre Müzesi, ders programları, country radyoları, moda haftası, Susam Sokağı. Her şeyin bir kısmını kullanıyor ve her şey de onun bir kısmını kullanıyor. Ancak uzun ömürlü olması ve yaygınlığı, pasaportunda damgalanmış olandan daha fazlasını ifade ediyor. Uygulayıcıları siyah olmasa bile, belki de özellikle beyaz olduklarında hip-hop, insanlarını en başta onu hayal etmeye iten ülkeyi suçluyor. Çünkü, Amerika'nın bazı Amerikalılar hakkında hissettiklerinin inatçı gerçeğini içerir. Hip-hop, bu ülkenin anladığı şeydir. 

 


(Jay-Z, 2007.)



(Fugees'ten Wyclef Jean ve Lauryn Hill, 1993.)



(Nas, Queens'te, 1993.)



(Snoop Dogg, 2000.)


Hip-hop, hâlâ büyülü güçlere sahip. Ama aynı zamanda melankoli için, bir tür hüzün için muazzam bir kapasite kazanmaya devam ediyor. C.R.E.A.M. için endişelenen aynı grup, uyum içinde şöyle bağırdı: "You can't party your life away, drink your life away, smoke your life away, fuck your life away, dream your life away, scheme your life away, 'cause your seeds grow up the same way." 26 yıl önceydi bu. B.L.M. döneminde bu tohumların sesi bozulmuştu artık. Erken dönem boom-bap ve disko esintileri bir sesler galaksisine dönüşürken, şimdiki halinde iki dakikadan fazla sürmeyen, kekelenen, ağır tempoda ve vızıldama seslerinden oluşan yeni, aynılaşmış bir ekol ortaya çıktı. Eskiden bir rapçinin geçinmek için ihtiyaç duyduğu tek şey biraz ottu; şimdilerde bu komik geliyor. Artık yatışmak isteyen, sadece sinirler değil. Tüm ruhlar. Kanon, çöküşlere yer açıyor: Lauryn Hill'in, Kendrick Lamar'ın, Kanye West'in. Mutluluk ve terk edilmişlik artık pek bulunmuyor. Rapçiler bunu biliyor gibi görünüyor. Şu an için çok daha az kelimeyle kafiye yapıyorlar. Bu müziğin bazılarının sesi, başka bir çevre aynası olarak ikiye katlanıyor. Birisi buna 'trap' demeyi düşünmüş. 

Belki de Grammy yıldönümündeki o bölümün beni etkilemesinin başka bir nedeni de, mevcut yerçekimine meydan okuyarak çalışmasıydı. Stresten uzak ve nefes alıp vermeyle dolu hissettiriyordu ama aynı zamanda nefes alıp vermeyi de dokunaklı bir şekilde sergiliyordu. Pratik bir mesele olarak, yeni bir şey değildi bu. Biz karaoke insanlarının kişisel Everest'leri vardır. 'Paid in Full' ve 'Mama Said Knock You Out' benim şarkılarım. Farklı tarzlarda çok farklı şarkılar. Biri ipek, diğeri steroid. İkisini de başarmak için nasıl nefes alacağınızı bilmeniz gerekir. Şarkı söylemek için yeterince doğru. Ancak rap yapmak, bir yüzücünün ihtiyaç duyduğu türden bir solunum gerektirir: Mekanik ama ritmik. (Her kulaç ikisinde de başarılı olmak için serbest stilde yolunuzu bilmenize yardımcı olur.) Rapçileri kulaç atarken biraz hava kapmak için zamanlamayı ayarlamak zorundadır. Yanlış yakalarsanız, boğulursunuz. Kendiniz olmaya devam ederken hassas olmalısınız. Busta Rhymes gibi bazı rapçiler nadiren nefes alırken görülür. Bir karaoke rapçisi size söyleyecektir: Zayıflara göre değil bu iş. 'Tha Crossroads'u sanki Bone Thugs-n-Harmony onun kimlikteki adıymış gibi söyleyebilen birini tanıyorum. Ama bitirdiği zaman kalp masajına ihtiyacı oluyor.

Grammy'de Busta orada durup 'Look at me Now' şarkısındaki kendi bölümünü söylerken, kimse onun hâlâ bu kadar hızlı ve nefes nefese rap yapabildiğine inanmıyor gibiydi. Ki en iyi performansını da sergilememişti. Ama bitirdiğinde kimse sağlık görevlilerini de çağırmadı. Alkışladılar. Tabii ki bu beceriyi alkışladılar, ama aynı zamanda hâlâ buna sahip olduğunu, çoğumuzun sıkıntılı durumlarda yalvardığını duyduğumuz tek şeyi yapabilmesini de alkışladılar: Nefes almak.

Kimse bu kadar uzun süreceğini düşünmemişti. Belki de bu, derinlerde yatan bir kendinden şüphe konuşmasıdır. Her şey uzun sürmez. Ve herkes başaramadı. Durup saygı göstermek, "Yaşasın hip-hop!" demek için yeterli bir sebep. Ancak yaptıkları şey kalıcı oldu. İşte bu yüzden gözlerim yaşardı. Herkes hâlâ nefes alıyordu. Evet, birçoğu hâlâ hayatta. Ama aynı zamanda: Hâlâ nefes alabiliyorlar, derin, heyecan verici nefesler. 



Yorumlar